On Beşinci Bölüm ♪

Heaven her zamanki gibi öğlen kalabalığını ağırlıyordur. Mercan “ Bir white chocolate mocha, iki espresso ve bir latte hemen geliyor. Yong Gi sen espressoarı hazırla ben diğer ikisini hazırlarım hadi” Yong Gi “ Espressolar hemen geliyor “  Siparişleri teslim ettikten sonra Yong Gi “ Yemek yemiyor muyuz?” Mercan “ Birazdan çıkarız. Şu kalabalık biraz azalsın. Ne yesek acaba?” Yong Gi “ Şu an ne olsa yerim. Hatta Hoo Jin’in böceklerini bile yiyebilirim yani. Yeter ki bir şeyler yiyeyim.” Mercan çocuğun saçlarını karıştırır “ O kadar acıktın yani.” Yong Gi başını sallar bu sırada içeri Yong Gi’nin babası girer. Mercan’a selam verir ve yanlarına gider “ Bende oğlumun elinden bir kahve içebilir miyim? Ya da yemeğe çıkalım ne dersiniz?” Yong Gi sinirden nefes almayı unutmuştur. Mercan çocuğu sarsar “ Evlat iyi misin? Nefes al, nefes al!” Yong Gi “ Senin burada ne işin var?” Mercan “ Ben çağırdım. Beraber bir şeyler yememizin iyi olacağını düşündüm. Bana babamla konuştum dedin ancak gözümle görmezsem inanmazdım. Üstelik gitmeden önce bende onunla tanışmak istedim. Kötü mü oldu?” Yong Gi “ Onunla bir kez konuştum. Senin hatırına şans vereceğimi söyledim. Neden zorluyorsun?” Mercan önlüğünü çıkartır ,Yong Gi’nin kolundan  tutar “ Biz yemeğe gidiyoruz” der ve terasa çıkarlar. Yong Gi’nin babası “ Mercan hanım ben gitsem iyi olacak.

Mercan “ Olur mu öyle şey. Siz bakmayın onun böyle davrandığına. Birazdan sakinleşir. Biz en iyisi bir şeyler yiyelim.” Adamın tereddüt ettiğini görür “ Güvenin bana kesin açlık başina vurdu onun ondan böyle davranıyor” Yong Gi söze karışır “ Benim adıma konuşma. Açlıktan değil tamam mı? “ Mercan gülümser “ Tamam , öyle diyorsan öyle olsun. Yalnız ben cidden açım. Ne yiyoruz?” Adam “ Ben hemen sektere haber verip bir şeyler getirteyim olur mu?”

Tearliner – Can’t Understand

Masada hiç kimsenin ağzını bıçak açmıyordur. Yong Gi bir kez bile dönüp babasının suratına bakmamıştır. Mercan “ Sohbetinede doyum olmuyor evlat yani biraz sussan iyi olacak” der ve gülümser Yong Gi “ Evet değil mi ben biraz sussam iyi olacak. “ der imalı bir şekilde. Bu sırada yemekler gelmiştir. Masaya konulup açılınca Mercan kendini tutamaz “ Vuah bunun kıymetini bilmek lazım. Şu terasta yediğimiz en lüks yemek ramendi şimdi önümüzdekilere bak. Yong Gi bence bunu kaçırmamalısın” der bir çatal uzatır. Yong Gi babasına döner  “ Sen neden yemiyorsun?” Adam “ Ah ben gelmeden önce bir şeyler yemiştim. Lütfen siz yiyin” Yong Gi “ Ya tabi ne de olsa bu senin her gün yiyebileceğin bir şey olduğundan bizi küçük görüyorsun değil mi? Hatta belkide sen aslında böyle bir şeyi ağzına bile koymazsın. Hala başkalarına küçümseyen gözlerle bakıp onları çaktirmadan aşağılıyorsun. Hiçbir zaman değişmeyeceksin” der ve önündeki tabağı yere fırlatarak masadan kalkar. Mercan bir hışımla olduğu yerden kalkar ve arkasından seslenir “ Bana verdiğin sözü tutmayacaksın gibi görünüyor. Eğer böyle çekip gideceksen bir daha benimle de konuşma” der. Yong Gi bunu duyunca durur ve babasına döner “ İşte seni bu yüzden hayatımda istemiyorum. Değer verdiğim her şeyi herkesi benden uzaklaştırıyorsun. Bravo yine yeteneğini konuşturdun” Adam daha fazla dayanamaz “ Bir şans istiyorum senden. Sadece bir şans. Hatalarım olduğunu biliyorum. Her şey için gerçekten üzgünüm ve telafi etmek istiyorum ancak sen izin vermezsen bunu nasıl yapabilirim? Evet ilgisiz davrandım. Kendimce sana en iyisini yaptığımı sandım ancak bunların hepsini seni sevdiğim için yaptım oğlum. Seni çok sevdiğim içindi. Sevgimi böyle gösterebileceğimi düşünmüştüm. Sanırım gerçekten büyük hata yapmışım” der ve yürümeye başlar. Yong Gi’nin yanından geçer ve merdivenlere yönelir. Yong Gi “ Beni gerçekten seviyor muydun?” Adam durur arkasına döner ve gülümser “ Hala seviyorum” Yong Gi’nin gözleri dolmuştur. Masanın yanına gider ve yere düşen bifteği alır ağzına atar. Mercan’a döner “ Tadı gerçekten güzelmiş” Mercan çocuga sarılır oda nerdeyse ağlayacaktır. Adama bakar ve gülümser. Bundan sonra işlerin düzeleceğini biliyordur.

***

Seon Cheol sevinçle yayın evinden çikar. “Bu akşam söyleyebilirim. Acaba bir yerde rezervasyon mu yaptırsam? Ya da yok terasta güzel bir masa hazırlarım. Sanırım kötü şeylerin üst üste gelmesi gibi iyi şeylerde ardı ardına olabiliyormuş değil mi Hoo Jin? “  Çocuk gülümseyerek dayısına bakar ve eve doğru yola koyulurlar.

Mercan ile Yong Gi, Yong Gi’nin babasını yolcu etmişlerdir. Kang Mo yanlarına gelir “ Mercan seninle biraz konuşabilir miyiz?” der ve birlikte ofisine giderler. Kang Mo “ Ne zaman dönüyorsun?” Mercan “ Düğünden sonra” Adam hayal kırıklığı yaşamıştır. Bu kadar çabuk olmasını beklemiyordur “ O kadar erken ha? Ben biraz daha kalırsın sanmıştım. “ Mercan “ Bana mı diyorsun? Ben hiç gitmeyeceğimi sanıyordum” der yüzünde kırık bir gülümsemeyle. Kang Mo kıza sarılır “ Küçük kardeşimden ayrılmaya hazır değilim. Gerçi hiç olmayacağım ama ne bilim. Ah bu çok zor” Mercan “ Oppa! Böyle konuşma lütfen” Kang Mo “ Tamam sustum. Yalnız… Seon Cheol? O biliyor mu?” Mercan başinı eğer. Adam hala kızın söylemediğini anlar “ Biran önce söylemelisin biliyorsun değil mi? Gideceğin fikrine alışması için ona zaman vermelisin” MErcan “ Gideceğim fikrine alışması lazım değil mi?” der gözleri dolmuştur “ Ancak ben bile hala alıştıramadım kendimi ondan nasıl beklerim. Ah bilmiyorum Oppa. Nasıl diyeceğim? Gerçekten bilmiyorum” Kang Mo kızın suratına elini koyar “ Hiç kimse bilmez zaten küçük kız bunu. Ancak ne kadar ertelersen o kadar kötü olacak” Mercan ona hak verir. Fazla bile uzatmıştır. Biran önce söylemelidir. Ama nasıl?

Apartmanın önüne geldiklerinde Yong Gi “ Benim biraz işim var. Çok geçikmem tamam mı?” der ve kızdan ayrılır. Mercan “ Nereye gidiyorsun? Ne işi bu? Kim Byeol ile mi buluşacaksın ha?” der ve gülümser Yong Gi “ Evet onunla görüşeceğim. Bu gün hiç görüşemedik” der ve uzaklaşir. Telefonunu alır “ Hyung, evet geliyor şimdi. Birazdan evde olur. Tamam görüşürüz” der ve kapatır. Daha sonra Kim Byeol’ü arar ve onunla buluşmak için yola çikar.

Mate – It’s Alright 

Mercan önce kendi evine uğrar “ Ben geldim millet. Kimse yok mu? “ Evde kimse yoktur. Seon Cheol’lerde olabilecekleri düşüncesiyle karşiya geçer “ Seon Cheol, abimler burada mı?” Ancak yanıt gelmez. Etraftada kimse görünmüyordur. “ Nerdesin? Seon Cheol” derken terastan ışık geldiğini fark eder ve dışarı çikar. Bir sürü mum ve güzel bir masa ile karşilaşir. Neler olduğunu düşünürken Seon Cheol arkasında belirir “ Hoş geldin” der ve kızı öper. Mercan şaşkınlıkla gülümser “ Neler oluyor. Hoo Jin nerde? Abimler, Hae Mi?” Seon Cheol kızı masaya götürürken “ İşleri varmış” der Mercan gülümser “ Hepsinin birden ne işi varmış? Seon Cheol neler oluyor söyler misin? Seon Cheol cevap vermeden şarap doldurur. Mercan hala olup biteni anlamaya çalismaktadir. Daha fazla dayanamaz “ Bak söylemezsen kalkıp giderim ona göre!” Seon Cheol “ Tamam, tamam söyleyeceğim biraz sabretsen ne olur?” der ve kızın önüne bir dosya koyar. Mercan “ Bu ne şimdi?” der ve açar. İçindekini görünce gülümser. Bu sırada Seon Cheol bir zarf daha verir. Mercan zarfıda açar. “ Aman tanrım! Seon Cheol başardın! Kitabını yayımlayacaklar! İnanamıyorum” der yerinden kalkar ve adama sarılır. Seon Cheol “ Senin sayende” der Mercan birkaç saniye düşünür “ Nasıl benim sayemde? Ben bir şey yapmadım ki” Seon Cheol gülümser ve eline kitabı alır. Kıza kitabın adını okur “ Komşu Kızı” Mercan “ Komşu kızı… Aman tanrım bu ben miyim? Şaka yapıyorsun değil mi?” Seon Cheol “ Bunca zaman bir çok şey yazdım, bir çok kitap evine yolladım. Beni reddetmelerinin nedenini biliyor musun? Yazdıklarımın duygusu olmadığını söylüyorlardı. Her şeyin mükemmel olduğunu ancak bir ruhu olmadığını söylüyorlardı. Bende hepsinden vazgeçmiştim. Bir kitaba asla can veremeyeceğimi düşünüyordum. Ancak sonra seni düşündüm. Bana ruh kazandıran sen belki yazdıklarımada o ruhu kazandırabilirdin. Seni yazmaya başladım. Bizi yazmaya. Ah Mercan öyle bir duyguydu ki bu. Belki saçma gelecek ancak kitabı yazarken sana bir kez daha aşik oldum. Bizi bir kez daha sevdim. Ölesiye heycan duyuyordum her kelimesinden, her noktasından, virgülünden. O zaman anladım işte kitabın ruhu olması böyle bir şeydi. Onlar haklıydı. Ötekilerinde hiç böyle hissetmemiştim. Ve başardım. Artık Hae Mi’nin dediği gibi yazamayan bir yazar değilim. Yazıyorum. Senin sayende” der ve kızı öper “Teşekkür ederim” Mercan göz yaşlarını tutamamıştır. Bu adamı nasıl bırakıp gidecektir? Nasıl söyleyecektir. Üstelik o da her şeyi daha da zorlaştırıyordur. Seon Cheol “ Hey bunları ağlayasın diye söylemedim. Ağlanacak değil kutlanacak bir şey. “ der ve kendine sarılıp ağlayan kızı uzaklaştırıp yüzüne bakar “ Ah ne kadar çirkin bir sevgilim var benim böyle.” der ve kızın göz yaşlarını siler “ Ayrıca ben kitabın adı yüzünden önce bir dayak yerim diyordum” der Mercan kitabın adını düşünür “ Komşu Kızı” sonra gülümser “ Sinirimden ağlıyorum zaten. Herkese rezil edeceksin beni. Başka bir isim bulamadın mı? Komşu kızıymış… Nefret ettiğimi biliyorsun” der ve adama vurur  Seon Cheol “ İşte böyle kendine gel canım. Ben ağlayan Mercan’a alışık değilim. O şiddet uygulamalı” der ve gülümser. Mercan’da ona karşilık verir. Seon Cheol “ Hadi bir şeyler yiyelim”

***

Hae Mi, Sarp ve Uras bir kafede oturmuşlardır. Sarp “ Neden kız kardeşimi onunla evde tek bırakmak zorundayım bana biri bunu tekrar açıklayabilir mi?” Hae Mi yemeğini yarıda keser “ Daha kaç kez söyleyeceğim. Sonunda o yazamayan yazarın kitabı basılacak ve bunu romantik bir yemek ile kardeşine söylemek istedi. Doğal olarak bizde onları yalnız bıraktık” Sarp “ İyide bu masayı terasa kurmadı mı? Onlar terasta romantizmi yaşarken bizde salonda olup biteni kontrol altında tutabilirdik. Uras söze karışır “ Abi var ya sende inanılmaz bir bakış açısı var. Bu tür şeyleri bir sen düşünürsün yani. Sence senin gibi zebellah bir adam onları izlerken romantizm yaşanır mı? O anca korku filmi olur. Korku!” Sarp Uras’a bir tane geçirir “ Bana bak bücür benim kız kardeşimse seninde ablam birazcıkta olsa korkmuyor musun? Romantizmin nerelere gideceği belli olur mu? “ Hae Mi güleceğim derken ağzındaki suyu püskürtür. Uras da kahkasını tutamaz “ Abi kocaman insanlar yani. Nereye giderse gitsin. Hangi devirde yaşiyoruz?” Hae Mi çocuga destek verdiğini göstermek için sırtına vurur “ Aynen böyle Urascığım. Seni tebrik ediyorum abinden daha olgunca ve döneme uygun düşünüyorsun” Sarp “ Bana bak Uras abini destekleyeceğine neler diyorsun? Bunların acısı bir bir çikacak. Kore’desin  diye havalardasın ama yakında döneceğiz yani biliyorsun” der ve ortam biranda sessizleşir. Hae Mi’nin gülümsemesi kaybolur. Biran içinde olsa unutmuştur “ Evet döneceksiniz değil mi?” der “ Bunu bilmen güzel. Nasıl olsa döneceksiniz. Zaten Mercan’ı alıp götüreceksin. Onu sevdiği adamdan ayıracaksın. Bunu biliyorsun değil mi? Kardeşin o adamı seviyor” Sarp şaşkındır. Böyle bir çikis beklemiyordur. Hae Mi devam eder “ Madem biliyorsun o zaman bırakta başbaşa bir gece geçirsinler. “ der ve yerinden kalkar, dışarıya çikar. Sarp “ Ben ne dedim şimdi? Şşt Uras ne yaptım? Sana diyorum!” Uras Hoo Jin’ine yemek yedirmeyi bırakır ve abisine döner “ Daha ne yapacaksın abi? Daha doğrusu yapacağız. Onu en yakın arkadaşindan ayırıyoruz, aile olduklarını biliyorsun onu ailesinin değerli üyesinden ayırıyoruz. Üstelik bunları yaşayan sana aşik bir kız . Arkadaşindan ayırmanın dışında kendinden de ayırıyorsun” der ve Hoo Jin’e geri döner “ Birde kendilerine yetişkin diyorlar. Hiçbir şeyden anladıkları yok” Hoo Jin anlamışçasına bir ses çikarir “ Ya işte benim yeğenim. Sen bana çekmissin. Zeki çocuk” der ve gülümser “ Gerçi bana çekmen imkansız da neyse sen anladın benim demek istediğimi”

Sarp, Hae Mi’nin arkasından gider. Kız durakta oturuyordur. Yanına gider ve oturur “ Özür dilerim” Hae Mi adamın suratına bakar “ Neden özür diliyorsun?” Sarp “ Her şey için. Mercan’ı senden alacağım için. Sana ümit verdiğim için. Kırdığım için” Hae Mi “ Ah susar mısın? “ Sarp şaşirır “ Siz kadınlar ne garipsiniz. Özür dilememizi istersiniz. Özür dileyince sus dersiniz” Hae Mi “ Sarp! Ben özür dilemeni istemedim. Ayrıca sana aşik olmamda senin suçun değil. Yani kısmen senin suçunda işte çogu benim yüzümden” Sarp gülümser “ Yani seni bana aşik eden bu yakışıklılığım da benim yüzümden değil. Ne yapabilirim?” Hae Mi de gülümser “ Haklısın. O da doğru. Üstelik iki hafta’yı kolay unuturum merak etme” Sarp kaşlarını çatar “ Ne demek unuturum. Üstelik kolay unuturum. O ne demek?” Hae Mi, Sarp’ın verdiği tepkiye şaşirmıştır “ Unutmam gerekmiyor mu? Unutmamız gerekmiyor mu? Geri dönmeniz garanti değil. Tatil için ayrılışta değil. O yüzden en iyisi unutmak. İki haftayıda kolay unuturum” Sarp anlam veremediği bir ağrı hisseder. Aniden kızın elini tutar ve onu kendine doğru çeker “ En başta unutmamız gerektiğini bende düşündüm. Ancak niye unutalım Hae Mi? Unutmak istemiyorum” der ve kızı öper.

Kafede tek kalan Uras ikisini iyice merak etmeye başlamıştır. Bu sırada yanına bir adam gelir. “Uras bu sen misin? “ Uras “ Bu gitme işi devrelerime hasar verdi galiba. Mehmet abinin sesini duyduğumu sandım” der ve gülümser. Adam tekrar “ Uras, oğlum sen misin bu?” Uras şaşkınlıkla arkasına bakar “ Lan cidden Mehmet Abimiymiş. Yuh!” Adam “ Ne arıyorsun sen burada? “ der ve Hoo Jin’i gösterir “ Yoksa?” Uras ayağa kalkar “ Yok abi nerden çikardin. Yeğenim o benim” Adamın şaşkınlığı hala geçmemiştir “ Yeğenin mi? Hangisinin bu? Sarp’ın mı Mercan’ın mı?” Uras “ Mercan’ın” Adam “ Mercan mı? Vay be. Yalnız ne alaka oğlum sen neden buradasın?  Ablan burada mıydı? Ne zaman evlendi ? Hiç haberimiz yok” Uras biran her şeyi allak bullak ettiğini anlar “ Abi uzun hikaye ya. Sen bizi geçte hayırdır sen burada ne arıyorsun? “ Adam “ Burası benim” Uras “ Şaka yapıyorsun değil mi? Hele benim bu yüzden hoşuma gitti yemekler. Geldim geleli doğru düzgün bir şey yiyemedim. Cennete düştüm sanıyordum. Meğer Mehmet abinin kollarıymış” der ve gülümser bu sırada Sarp ile Hae Mi içeri girer. Adam Sarp’ı görünce “ Hiç değişmemişsin koca ayak!” Sarp ta biran şaşirır “ Mehmet? Vay anasını! Oğlum nerden çiktin sen?” der ve adama sarılır. Adam “ Üç senedir buradayım ben. Asıl siz ne geziyorsunuz?” Sarp “ Kardeşimin yanına geldik. Yakında geri döneceğiz ama” Adam “ Oğlum, insan bir haber verir. Bilseydim geldiğinizi bizde de kalırdınız” Sarp “ Yürü git şerefsiz. Sanki nerde olduğunu biliyorduk. Bir de haber verseydin diyorsun” Adam “ Oda doğru. Ya şansımı denemek için geldim, tutar mı tutmaz mı bilmiyordum. Rezil olmamak için kimseye bir şey demedim. Neyse ki iyi kıvırdık. İşler gayet iyi” der ve çevresine bakar . Sarp “ Burası senin mi?” adam gülümser Sarp “ Aferin lan helal olsun sana ne diyeyim. Afettim. Darısı başima.” Adam “ Açıkçası ben büyütmeyi düşünüyorum. Burada kalma gibi bir niyetin var mı?” Uras daha fazla dayanamaz “ Ayakta konuşunca daha mı zevkli oluyor. Otursanızda bizde rahat etsek” Onlar otururken Hae Mi Uras’a döner. Uras “ Abimin liseden arkadaşi. Üniversitede de beraberlerdi. Burası onunmuş” diyerek açıklama yapar. Hae Mi “ Gerçekten mi? Vay canına dünya küçük diye boşuna demiyorlar. “ Uras gülümser “ Gerçekten öyle” Bu arada sarp ile Mehmet sohbeti koyulaştırmışlardır. Sarp “ Yok be abi bizim işler karışık. Türkiye’ye geri döneceğim işte çok yakında. Sanırım uzun bir sürede gelemem. Ama böyle düşündüğün için mutlu oldum. Bu arada kendini baya geliştirmişsin. Yemekler güzeldi” Adam “ Seninkiler kadar olmasa da, mütevazilik edemeyeceğim kendimi baya geliştirdim yani” derken mutfaktan çagirirlar “ O zaman sonra görüşürüz beyler. Gitmeden önce zamanınız olursa Mercan’ı da alın gelin. Cadıyı da özledim” der ve içeri gider. Sarp “ Mercan diyince bak yine aklıma geldi ne yaptılar acaba?”

***

Seon Cheol “ Yemek nasıl olmuş?” Mercan “ Bu zamana kadar yediğim en muhteşem yemek bu” der ve gülümser Seon Cheol zevkten dört köşe olmuştur. Mercan “ Yalnız biraz daha yersem cidden çatlayacagim” Seon Cheol yerinden kalkar kızın yanına gider “ O zaman hadi dans edelim. Yediklerimizi eritmemiz lazım” der ve kızı kaldırır. İlkbaharın son günlerindeki gece esintisi hafif hafif yüzlerine vururken, onlar yavaş yavaş dans ediyordur. Seon cheol kızın kulağına doğru eğilir “ Seni seviyorum. Sensiz bir hayat düşünemiyorum” der Bu cümleler adamın kokusu na dalıp giden kızı kendine getirir “Sensiz bir hayat düşünemiyorum” Mercan biranda dans etmeyi keser. “ Seon Cheol sana bir şey söyleyeceğim” Seon Cheol “ Dur şimdi kesme sözümü. Önce ben” Mercan istemeyerek olsa da susar  “ Sensiz hiçbir şey düşünemiyorum. Nasıl bir şey yaptın ki bana, senden vazgeçemez oldum. Kokun sürekli burnuma gelir oldu, yüzün daima gözümün önüne. Sesin kulaklarıma. Öyle bir girdin ki hayatıma sen olmasan ne yapardım bilmiyorum. Sensiz kalmayı düşünemiyorum.” Mercan söylemek daha da zorlaşmadan adamın sözünü kesmeyi bir kez daha dener “ Seon Cheol bir şey demeliyim” Seon cheol “ Ya! Mercan! Az kaldı tamam şimdi senin sıran gelecek.” Bir deneme daha başarısız olmuştur. Seon Cheol devam eder “ Ne diyordum? Evett sensiz kalmayı düşünemiyorum. Resmen nefesimsin. Daha fazla uzatmayacağım” der ve cebinden kutuyu çikarir. Uzun zamandır baş ucundaki çekmece sakladığı o küçük kutuyu.  Mercan donmuştur. Ne yapacağını bilemiyordur. Başka bir zaman olsa belki daha erken olmuş olsa şuan dünyanın en mutlu kadını kendisi olacaktır ancak şimdi. O kadar yanlıştır ki. Seon cheol devam eder. Kutuyu açar “ İşte şimdi senin sıran. Daima hayatımda olmanı istiyorum. Seninle olmak istiyorum. Benimle olmanı istiyorum. Senin olmak, benim olmanı istiyorum. Mercan benimle evlenir misin?”

***

Sarp “Bu saate kadar romantizmleri bitmiştir herhalde” Hae Mi “ Sende… Onların yanına gitmeyeceğiz zaten. Direk bize gidiyoruz canım” Sarp “ Demek direk bize gidiyoruz. Olmaz canım. Önce onlara uğrayacağız.” Uras “ Yani rahat bıraksan ne olur? Zaten kaç kez birlikte uyumalarına izin vermedin mi? Bununda ondan bir farkı yok. Üstelik izin vermende saçma yani. Kaç senedir beraberler senden mi izin alacaklar?” Hae Mi, Sarp’a bakar “ Biraz kardeşine benzeseydin ne olurdu? “ Sarp gülümser “ Birbirimize aşik olmazdık” Hae Mi “ Nasılda haklı çikardin kendini öyle” Uras “ Hoo Jin bunlar beni öldürecek. Siz ikiniz bakıyorum halletmişsiniz meselenizi” Sarp “ Sen  her şeye karışma “ Uras “ O zaman bundan sonra “Ben ne yaptım? Ben ne dedim” diye gelme yanıma tamam mı?” Sarp “ Aman iyi ki bir defa sorduk. Hemen abart bakalım” Uras “ Bir defa mı? Ben olmasam sen ne yapacaktın acaba? Neyse…” İkisi bir birine laf yetiştirirken Hae Mi de kahkaha atıyordur. Birkaç dakika sonra apartmanın önüne gelirler. Tam içeri gireceklerken  Seon Cheol apartmanın kapısından hışımla çikar. Hae Mi arkasından birkaç kez seslenir ancak Seon Cheol bakmaz ve uzaklaşir. Hae Mi “ Ne oldu şimdi?” hemen yukarı çikarlar Seon Cheol’lerin kapısı açıktır. İçeri girerler. Uras “ Abla nerdesin?” Hae Mi direk terasa çikar. Mercan  yere çökmüs hıçkıra hıçkıra ağlıyordur. Hae Mi hemen kızın yanına gider “ Mercan ne oldu? Sakinleş. “ Mercan “ Hae Mi” der ve kutuyu gösterir. Hae Mi de kızın yanına çöker ve sarılır “ Ah canım arkadaşim benim. Tamam önce bir sakinleş. Neler olduğunu anlat. Bir çaresine bakarız” der. Mercan kıza sarılır ve daha çok ağlamaya başlar. Sarp “ Seni pislik herif” der ve Seon Cheol’ü bulmak için gidecekken Uras kolundan tutar “ Nereye gittiğini sanıyorsun? “ Sarp “ Nereye olacak. Kardeşimi böyle ağlatan adamı bulup ağzını burnunu dağıtmaya gidiyorum” Uras “ Saçmalamayı bırakır mısın? Sanki bu her şeyi çözecek” Bu sırada Yong Gi gelmiştir. “ Neler oluyor? “ Mercan’ı görünce yanına gider “ Anne ne oluyor? Sana ne oldu? Neden ağlıyorsun” Çevresindekilere bakar “ Ne oldu burada?” Hae Mi çocugun omzunu tutar “ Bir şey yok. Sakin ol. Hadi Mercan’ı içeri götürelim” Yong Gi “ Hyung nerde?” HAe Mi “ Kapa çenenide yardım et” der ve Mercan’ı içeri götürürler.

Mercan uykuya dalınca Hae Mi odadan çikar. Yong Gi “ Ne olmuş anlattı mı?” Hae Mi “Elindeki kutuyu gösterir” Yong Gi yüzüğü görünce  “ Sevinçten böyle ağlamayacağına göre.  Sakın… Ah yoksa ögrendi mi?” Hae Mi “ Evet. Mercan söylemiş”  Ortam biranda sessizleşir. Kimsenin söyleyecek bir şeyi yoktur. Yapılması gereken şey sadece beklemektir.

***

Nell – Stay 

Seon Cheol bir banka oturmuştur. Tekrar tekrar o an gözünün önüne gelir. Mercan’ın “Evet diyemem” deyişi “ Ben gidiyorum” diyişi Derin bir nefes alır. Arkasına yaslanır. “Her şey biranda nasıl böylesine dönmüş olabilir” diye düşünür. Sabahki halini hatırlar. Kitabının basılacağını ögrenmistir, sevdiği kadına evlenme teklifi edecektir ve o kadın evet diyecektir. Gülümser “ Demek sadece kötü şeyler üst üste geliyormuş” der. Her şeyi bir yana bırakır. En kötüsü sevdiği kadın, biricik komşu kızı gidecektir. Onsuz nefes alamadığı, o olmadan bir hiç olduğu kadın, onu bırakıp gidecektir. Hala inanamıyordur. “ Hani terk edişlerden, terk edilişlerden sıkılmıştı. Hani arkasında kimseyi bırakmak istemiyordu” diye düşünür. Aniden kalkar ve yürümeye başlar. Bulduğu ilk seyyar restorana girer. Üçüncü şişenin yarısına gelmiştir ki telefonu çalar. Arayan numarayı tanımıyordur. Açar “ Seon Cheol? Ben Dae Han şey biliyorum baya geç oldu ancak. Mercan’a bir türlü ulaşamıyorum, telefonu kapalı sanırım. Onunlasındır diye seni aradım” Seon cheol “ Dae Han? Haa Dae Han! Telefonu kapalı mı? O zaman gitmiştir ondandır. Uçakta telefonu kapattırıyorlar ya” der ve bir bardak daha içer Dae Han” Ne uçağı ne gitmesi? Sen sarhoş musun? “ Seon Cheol “ Ne sarhoşu be! Ben sarhoş olmam tamam mı?” Dae Han sadece klibin yarın yayınlanacağını söylemek için aramıştır ancak bir şeylerin olduğu bellidir “ Bana bak sen nerdesin?” Seon Cheol “ Nerde miyim? Şey ben Kore’deyim. Haha Maalesef Kore’deyim” Dae Han “ Seon Cheol, sen sarhoşsun.  Ne oldu bilmiyorum ama nerdesin bana söyle. Seni eve götürmeye geliyorum” Seon Cheol “ Gerek yok! Beni eve götürecek en son insan sensin.” Dae Han gülümser. Cidden eski sevgilisinin sevgilisini eve götürecek en son kişi kendisidir. “ Doğru söylüyorsun ama insanlık görevi olarak düşünüyorum. Hadi şimdi uzatmada söyle nerdesin?” Seon Cheol çoktan sızmıştır. Dae Han “ Seon Cheol! Alo! Ah bu adam” der ve çikar. Apartmanlarının çevresindeki her yere bakar tekrar arar. Telefon açılır “ Seon Cheol nerdesin sen? “ telefona yemek tezgahının sahibi kadın bakar “ Oğlum bu kişiyi tanıyor musun sen? Bir türlü uyandıramıyoruz. Gelip alacak mısın?” Dae Han “ Evet teyze neresi orası?” Kadın yeri tarif eder. Dae Han birkaç dakika sonra varmıştır. Seon Cheol’ü alır ve evlerine doğru yola çikarlar. Adam yolda kendine gelmiştir. “ Sen ne arıyorsun burada?” Dae Han “ Kaç tane içtin sen?” Seon Cheol başinı tutar “ Hatırlamıyorum” derken her şeyi biranda hatırlar. “ Durdur  arabayı. Şimdi gitmek istemiyorum. Gidemem” der Dae Han arabayı kenara çeker “ Ne olduğunu anlatacak mısın?”

***

Seon Cheol her şeyi anlatır. Dae Han “ Demek dönüyor. Çok kötü olmuş ama” Seon Cheol ters ters adama bakar. Dae Han “ Bakma bana öyle. Kötü olmuş derken ciddiydim.” Seon Cheol bakışlarını dışarıya çevirir “ Çok kötü şeyler söyledim. Suratına nasıl bakacağım?” Dae Han “ Eminim gidip konuşursan affedecektir. Hatta bence tamamen kendini suçluyordur. Ancak onları söylemeden önce düşünsen iyi olurmuş” Seon Cheol “ Senden tavsiye almak için bunları anlatmadım tamam mı?” Dae Han “ Tamam sinirlenme hemen. Akıl vermeye çalismiyordum. Zaten şuan garip bir durumdayız. “ Seon cheol gülümser “ Ona şüphe yok zaten. Sevgilimin eski erkek arkadaşiyla oturmuş sorunlarımızı konuşuyorum” İkiside gülümsemelerini tutamaz. Dae Han “ En iyisi seni eve bırakmak. Biraz sakinleşmişken hatta çakir keyifken gidip konuş. Böylesine üzgünken gitmesini istemezsin değil mi? Emin ol sonra inanılmaz pişmanlık duyuyorsun.  Her ne kadar istemesem de onu bir daha göremeyeceğini düşün. Arkada bırakılmak kadar arkada bırakmakta zordur. Üstelik konu Mercan ise arkada bırakmak inan daha zordur.” Seon Cheol Mercan’ın neden bu adama kızmadığını şimdi anlıyordur. Dae Han gerçekten iyi bir adamdır. Ancak bunu asla ona söylemeyecektir. Dae Han “ Gülümsediğine göre gitmeye hazırsın” Seon Cheol “ Evet gitmenin vaktı geldi sanırım” der ve yola çikarlar.

Hae Mi “ Hadi siz gidip yatın. Ben onun yanında kalırım” Sarp “ Saçmala. Ayrıca senin yatman gerekiyor yarın katılmanız gereken bir düğün yok mu?” Hae Mi “ Ah evet! Ben onu nasıl unuttum? Yalnız ne olacak şimdi? Mercan da bu halde nasıl katılacak? Eğer gitmezsek çok ayıp olur.” Sarp “ Şimdi bunları düşünme. Hadi sende yat. Sabah olunca bir çaresine bakarız” Hae Mi “ Yok olmaz yatamam. Siz yatın” Sarp “ Keçi gibi inatçısın”

Dae Han, Seon Cheol’ü bırakır . Seon Cheol uzaklaşirken “ Evi bulabilecek misin?” Seon Cheol arkasına döner  ve gülümser Dae Han “ Yüzüğü takmadan gönderme sakın!” Seon Cheol arkasına bakmadan elini sallar ve apartmandan içeri girer. Dae Han arabaya binip uzaklaşirken hikayenin bittiğini hissetmiştir. Ancak beklediği gibi hüzünlü değildir. Suratına taktığı gülümse sonuna kadar gerçektir. Gaza biraz daha basarken Seon Cheol’ün başarmasını içten istiyordur.

Nell – 믿어선 안될말

Seon Cheol içeri girer. Sarp bir hışımla üzerine doğru gelir yakasından tutar “ Ne yapmaya çalisiyorsun ha? Onun için ne kadar zor olduğunu bilmiyor musun? Eğer bağıracaksan, kızacaksan birini suçlayacaksan bana gel. Kardeşimi ağlattın ya… Şuan seni öldürmüyorsam ona şükret. “ , “ Abi bırak onu” Sarp “ Mercan. Özür dilerim ben uyandırdım mı seni?” Mercan “   Bırakacak mısın? “ Sarp Seon Cheol’ün yakasını bırakır. Mercan Seon Cheol’e doğru gelir ve sarılır “ Özür dilerim. Ben gerçekten özür dilerim” Seon Cheol de kıza sıkı sıkı sarılır “ Sen neden özür diliyorsun? Asıl ben özür dilerim. Öyle bağırmamalıydım, çekip gitmemeliydim” İkisi konuşurken Hae Mi herkesi toplar ve evden çikartir. Sarp “ Niye çikiyoruz?” Hae Mi “ Yalnız kalmaları lazım” Sarp “ Yine mi yalnız kalmaları gerek? Daha öncede yalnız kalmalılar dediniz, romantizm dediniz ne olduğunu gördük. Ben yanlarına gidiyorum” Hae Mi “ Sarp saçmalama ya! Rahat ol. Hadi yatalım benim çok uykum geldi” Sarp “ Biraz önce uyumak istemiyordun” Hae Mi “ E Seon Cheol geldi artık rahat rahat yatabiliriz” Sarp “ Asıl şimdi yatamayız.” Hae Mi adamın elini tutar “ Onlar birbirlerini seviyorlar. Bırak kendileri bir yol bulsun. Biz uyuyalım” Uras “ Evet biz uyuyalım artık” Sarp “ Tamam ya of uyuyalım”

***

Mercan ile Seon Cheol koltuğa oturmuşlardır. Mercan “ Sen içtin mi?” der ve adamı koklar. Seon Cheol gülümser “ Birazcık” Mercan “ Sen birazcıkta içsen yığılıp kalırsın. Nasıl olduda eve gelebildin?” Seon Cheol “ Aa şey o çok garip. Yani… Dae Han getirdi” der ve uzunca nefesini tutmuş gibi nefes verir Mercan gülümser “ Ne alaka? Dae Han ve sen” Seon Cheol “ Seni aramış, ulaşamamış beni aradı. Sarhoş olduğumu anlayınca da yanıma geldi falan işte. Klip yarın yayınlanacakmış bu arada” Mercan “ Gerçekten mi? Süper. Gitmeden önce her şey yerli yerine oturuyor” der kırık bir mutlulukla. Sonra aniden Seon Cheol’e döner “ Seon Cheol eğer gitme dersen gitmeyeceğim. Bunu iyice düşündüm. Doğru söylüyordun. Sana terk etmelerden, terk edilişlerden sıkıldığımı söylemiştim. Bundan sonra arkamda kimseyi bırakmayacağım demiştim ve öylede yapacağım. Senin için, bizim için kalacağım” Seon Cheol ne diyeceğini bilemez. Onun gitmeyeceğim demesi inanılmaz sevindirmiştir ancak bir tarafı “bunun böyle olmaması gerek” diyordur. Mercan “ Bir şey söyle” Seon Cheol “ Ben… Ah Mercan ben… Bunu yarın konuşalım ha? Ne dersin? Yarın düğünde sen baş nedime ben sağdıç, yorgun görünmememiz lazım değil mi? Yoksa bizi keserler. Hadi yatalım” Yatağa yattığında Mercan “ Sende benim için çok değerlisin. Her şeyimsin Seon Cheol. Seni kaybetmeyi göze alamam.” Seon Cheol kızın yanına uzanır “ Biliyorum Mercan. Senin ne hissettiğini biliyorum. Bir şey söylemek zorunda değilsin. Hadi uyu şimdi” Kız gözlerini kapatırken Seon Cheol “ Ne yapmalıyım? Ah çıldıracağım. Ben ne yapacağım?”

Sabah olmuştur. Sarp uyanır uyanmaz Mercan’ın yanına gitmek ister. “ Hae Mi kapının şifresi neydi? Gidip bakalım şunlara” Hae Mi gülümser “ Onlar çoktan uyanmışlardır. Hatta birazdan Mercan kapıya gelir “ derken kapı açılır “ Hae Mi hadi hazırlan gitmemiz lazım. Min Ji unni bizi bekliyormuş. Bu arada günaydın abi, günaydın çocuklar” Hae Mi, Sarp’a ” Gördün mü her şey yolunda” der ve Mercan ile yola çıkarlar. Apartmanın önüne geldiklerinde Müdür Gwang ile karşılaşırlar. Mercan “ Patron ne işin var senin burda? “ Adam “ Müstakbel eşimin emri ile sizi almaya geldim. Eğer sizi alıp hemen yanına götümezsem ortalığı birbirine katacak. Bugün ayrı bir çıldırdı. Ah bu kadının her hali muhteşem” diyip düşüncelere dalmış iken Hae Mi “ Müdürüm o zaman biran önce gitsek nasıl olur?” Gwang Tae “ evet evet doğru söylüyorsun kabarık saçlı kız hadi gidelim” Hae Mi” Bugün baya mutlu” Mercan gülümser ve başını sallayarak onaylar.

***

Göz açıp kapayıncaya kadar düğün saati gelmiştir. Mercan “ Hae Mi bizimkileri aradın mı? Geliyorlar mıymış?” Hae Mi “ Evet, evet biraz önce konuştum. Yoldalardı. En geç yirmi dakikaya burada olurlar. “ Mercan “ O zaman bizde üzerimizi değiştirebiliriz artık. Unni al sen bu papatya çayını iç, sakinleş bizde giyinip gelelim” Min Ji “ Hemen giyinin, hemen gelin. Birinin elimi tutması lazım” Kızlar içeri girer ve üstlerini değiştirirler. Onlar hazırlanırken Seon Cheol  gelinin olduğunu odaya girer “ Noona? Vuah! Çok güzel olmuşsun” Min Ji adamı görür görmez eline yapışır “ Tam zamanında, birinin elimi tutması lazım” Seon Cheol gülümser kadının elini, iki eliyle kavrar “ Bizimkiler nerde?” Min Ji “ Giyinmeye gittiler” derken Hae Mi odadan çıkar. Seon Cheol “ Vay canına Hae Mi saçların böyle toplu olunca bir an tanıyamadım seni. Çok güzel olmuş” Hae Mi “ Ya ben kendimi böyle kel gibi hissediyorum ama” Min Ji ile Seon Cheol gülümser. Ardından odadan Mercan çıkar. Seon Cheol’ün biran nefesi kesilir. Min Ji’ye döner “ Nedimelerin gelinden çirkin olması gerekmez mi?” Min Ji gülümser “ Elimden geleni yaptım ancak onu çirkinleştirmeyi başaramadım maalesef” der ve çocuğun elini bırakır. Seon Cheol Mercan’ın yanına gider “ Kalbim atmayı bırakacak nerdeyse” der ve kızı öper Mercan “ Söyle kalbine son sürat atmaya devam etmeli, benimkine yetişmeli” Seon Cheol kıza sarılır “ Çok güzel olmuşsun” Mercan “ Sende çok yakışıklı görünüyorsun. Düğünde sakın yanımdan ayrılayım deme, kimse seni bekar sanmasın. Kimseye gülümsemek yok. Benim başımı belaya sokma” Seon Cheol gülümser “ Bunları benim söylemem gerekmiyor mu?” Mercan “ Sen düğünlerdeki kızları bilmezsin, erkek dedektörleri vardır onların kapıverirler” Seon Cheol “ Öyle diyorsan… Yanından bir saniye ayrılmam bende” Hae Mi “ Ya siz ikiniz yine bir alemlere kapattınız kendinizi. Sağdıç koş damat seni çağırıyor. Baş nedime sende hazır ol birazdan gidiyoruz hadi.”

Alex – 또 다시 너에게로

Düğün bir tepede, denizin ayakların altında göründüğü bir yerde yapılmaktadır. Hafif esen rüzgar güneşi engellemesi için koyulan beyaz örtüleri dalgalandırıyordur. Dökülmeye yüz tutmuş sakuralar etrafta uçuşurken orda bulunan herkesi cennetteymiş gibi hissettiriyordur.

Davetlilerin arasıdan yürürken Mercan gözlerini Seon Cheol’den alamıyordur. Yerlerine geçtiklerinde gelin içeri girer. Yavaş yavaş rahibe yaklaşır. Rahip konuşmasına başlarken ikisinin heyecanı tüm salona yayılmıştır. Bir birlerini karı koca olarak kabul ettiklerinde Mercan’ın gözleri dolmuştur. Biran aklına Seon Cheol’ün teklifi gelir. Bir daha konusunu açmamasına rağmen emindir, oda şuan o geceyi düşünüyordur.

İlk dans için şarkı çalmaya başlamıştır. Mercan sahnede Alex’i görünce çok sevinmiştir. Kızın gülümsediğini görünce Seon Cheol “ Sana da başkalarına gülümsemek yasak hanımefendi.” Mercan adama döner “ Öyle olsun bakalım” der ve öper. Bu sırada Müdür Gwang ile Min Ji yanlarına gelir. Gwang Tae “ Hadi bizi tek mi bırakıyorsunuz? Sizde” der ve ikisini de dansa zorlar.

Her şey çok güzeldir. Herkes gülümsüyordur. Güneş batmıştır ve ağaçlara takılan ışıklar açılmıştır. Hoo Jin ile ilgilenen Mercan’ı izlerken Seon Cheol’ün yanına Müdür Gwang gelir “ Sizin düğününüzü de burada yapalım. Ne dersin?” Seon Cheol gülümser elinde kutuyu çevirir. Müdür Gwang “ Hahaha ben bilirim işte. Teklif edeceksin değil mi? Hissetmiştim. Düğünde böyle bir şey olacağını biliyordum” der ve çocuğun sırtına vurur. Seon Cheol “ Teklif ettim, bugün bu yüzüğü parmağına takacağım” der. Müdür “ Oğlum söyleseydin ya aradan sizinkini de çıkarırdık. Ne güzel olurdu çifte düğün “ Adam hayal alemine şöyle bir gitmişken, Seon Cheol yanından ayrılır “ Şimdi mi gidiyor? Hemen mi takacak? Min Ji nerde? Yeobo!! Yeobo!!” diyerek Min Ji’nin yanına gider. Seon Cheol ise Mercanların yanına gelmiştir. Kucağından Hoo Jin’i alır ve Yong Gi’ye verir. Cebinden yüzüğü çıkartır, Mercan’ın elini tutar ve yüzüğü parmağına takar. “ Gitmelisin. En doğrusu bu. Birilerini de arkada bıraktığını düşünme geri dönmek zorundasın. Yüzüğüm sende. Kalbimde” Mercan göz yaşlarını tutamaz ve adama sarılır. “ Döneceğim. Mutlaka döneceğim” der ve Seon Cheol’ü öper. Bu sırada Gwang Tae ile Min Ji yanlarına alkışlayarak gelirler Min Ji “ Kafasından uydurduğunu sandım ama gerçekmiş. Çok sevindim sizin adınıza. E tarih belirlediniz mi?” Seon Cheol “ Ah şey… Ne zaman dönerse o zaman galiba” Müdür Gwang “ Gitmeden önce yapalım şunu ya! İnat etmeyin” Mercan “ Patron yarın gidiyorum biliyorsun” Müdür Gwang pis pis gülümser.

Alex – 너에게 닿기를

Yarım saat sonra misafirlerin hepsi gitmiş yalnızca onlar kalmıştır. Mercan “Bizde gidelim artık. Yarın erken kalkmamız gerekiyor” derken Müdür Gwang “ Hiçbir yere gidemezsiniz” der Yong Gi “ annemin patronu ne olur gitsek. Zaten iki gündür hiç uyuyamıyoruz.” Bir saniye sonra Alex yanında rahip ile gelir. Yong Gi “ Şaka değil mi bu? Nedense biranda uykum kaçtı” Seon Cheol “ Hyung sen ciddi misin?” Müdür Gwang “ Mercan seninle aynı dinde olmadığımızı biliyorum ancak önemli olan zaten sizin ne hissettiğiniz. E bir din adamı olmasıda işin formalitesi diyelim.” Der ve ikisini rahip’in yanına doğru götürür. Min Ji kıza kendi çiçeğini ve başındaki duvağı verir. Hae Mi koşarak kızın yanına gelir “ Bugün baş nedime olmayı dilemiştim ancak bu kadar erken olacağını hiç düşünmemiştim” der Yong Gi’de Seon Cheol’ün yanına gelir  “Sanırım sağdıç ben olabilirim.” Seon Cheol gülümser. Kang Mo Mercan’ın elini tutar ve Seon Cheol’ün yanına doğru yürürler “ Seni damada teslim edenin en azından abin olması gerekmez miydi? “ Mercan “ Sen dururken ona düşer mi? Sen benim ağabeyimsin, babamsın. En doğru insansın” Kang Mo gülümsemesine hakim olamaz. Kızı Seon Cheol’e verirken “ Ona çok iyi bakacağını biliyorum” der ve kenara çekilir. Rahip “ Sen Han Seon Cheol, Mercan Tekin’i hastalıkta ve sağlıkta, zenginlikte ve fakirlikte , iyi günde, kötü günde ömrünün sonuna kadar eşin olarak kabul ediyor musun?” Seon Cheol derin bir nefes alır “ Ediyorum. Daima ve sonsuza kadar” der ve yüzüğü takar. Rahip devam eder “ Sen Mercan Tekin, Han Seon Cheol’ü hastalıkta ve sağlıkta, zenginlikte ve fakirlikte, iyi günde, kötü günde, ömrünün sonuna kadar eşin olarak kabul ediyor musun?” Mercan gülümser “ Hımmm, bilmiyorum etsem mi?” Seon Cheol “ Mercaannn!!!” Kız kahkaha atar “ Ediyorum. Evet onu eşim olarak kabul ediyorum ama yüzük!” Hae Mi kıza yüzüğü uzatır. Mercan “ Bu nerden çıktı?” Min Ji “ Bu saatte anca bunu bulabildik sonra siz başka bir tane alırsınız” Mercan teşekkür eder ve Seon Cheol’e yüzüğünü takar. Rahip “ Bende sizi karı, koca ilan ediyorum. Gelini öpebilirsin” Seon Cheol Mercan’ın duvağını kaldırır ve onu öper Uras “ Annem, ablamın evlendiğini duyunca kesin dayak yiyeceğiz” Sarp “ Ben de onu düşünüyordum. Yüzüğü görünce neler olacak kim bilir. Üstelik buna izin verdiğim için ben iki kat daha fazla dayak yiyeceğim” Tek tek herkes gelinle damadı tebrik ediyordur Alex “ Böyle şeylerin yalnızca dizilerde olduğunu sanırdım ama gerçekten olabiliyormuş. Tebrik ederim “ Mercan “ Bende öyle sanırdım” der ve gülümser.

Ayrılma vakti gelmiştir. Hiç kimsenin söyleyecek bir şeyi yoktur. Sadece yüzlerde sanki hiç silinmeyecekmiş gibi duran gülümsemelerle birbirlerine sarılır ve ayrılırlar. Arabada giderken Yong Gi “ Yalnız şimdi siz birbirinize Yeobo diyeceksiniz haha çok komik. Ah birde artık bir Ajumma ve bir ajjushi oldunuz” Seon Cheol gülümser, Mercan’a döner “ Yeobooo…” Mercan “ Efendim yeobooo” Yong Gi “ Tamam , tamam kesin. Iyy iğrençsiniz. Hiç yakışmadı hiç” der ve kulaklarını kapatır. İkisi için en mutlu günleridir.

Evlerin kapısına geldiklerinde Seon Cheol Mercan’ı kucaklar ancak ne tarafa gideceğini bilemez. Mercan gülümser “ Ee ne tarafa gireceğiz?” Hae Mi olaya el atar “ Tabi ki karşı tarafa. Erkek evine gidilir değil mi?” Sarp “ Ne erkek evi, ne kucaklaması sanki gerçekten evlendiler. İndir bakim çabuk kardeşimi. Herkes kendi evinde yatacak” der ve Mercan’ı Seon Cheol’ün kucağından alır eve girerken “ Bu ne canım? Bu ikisini ne zaman tek bıraksak başımıza bir şeyler geliyor. Şimdi ikinizi tek bırakırsam yarın gerçekten dayı olma ihtimalim var. Olmaz kabul etmiyorum” Seon Cheol dışında herkes kahkaha atıyordur Seon Cheol “Gülün bakalım. Yong Gi , Han Byeol ile başınıza da gelsin ben o zaman göreceğim seni” der ve eve girer. İlerleyen saatlerde herkes uyumuştur. Mercan yavaşça evden çıkar ve Seon Cheol’lere gider. Odanın kapısını açar ve adamın yanına uzanır. Seon CHeol gözünü açar “ Ne arıyorsun sen burada? Abin görürse direk dul kalırsın haberin olsun” Mercan gülümser ve sarılır. En azından birlikte uyuyalım. Sonra uzun bir süre uyuyamayacağız” Seon Cheol sıkıca sarılır “ Karıcığım” der ve gülümser Mercan “ Seni dinliyorum kocacığım” Seon Cheol “ Mercan cidden çok garip oluyor!!” , “ Bencede. Kesinlikle fazla garip” bir müddet sonra uykuya dalarlar. Ve çok çabuk sabah olmuştur.

Mercan gözlerini açtığında kendisine bakan bir çift göz görür “ Sen ne zaman uyandın?” Seon Cheol kızın saçlarını parmakları ile tarar “ Uyumadım” Mercan “ Neden? Horladım mı yoksa?” der ve ağzını eliyle kapatır. Seon Cheol gülümser “ Yok hayır horlamadın, ki horlasan da dünyanın en güzel melodisi olur en azından şimdilik” Mercan adamın burnunu tutar “ Ya Seon Cheol!!!” Seon Cheol “  Gözlerimi kapayamadım. Her şeyini tek tek kaydettim. Sanki biran kapasam gidecekmişsin gibi geldi” Mercan sarılır “ Zamanın durmasını hiç bu kadar içten istememiştim” der Bu sırada kapı bir hışımla çalınır “ Siz içerdekiler hemen uygun bir pozisyon alıyorsunuz çünkü birazdan içeri gireceğim” Mercan “ Hemen şimdide girebilirsin yani” Sarp çekinerek içeri girer “ Ah şey.. Güzel uyanmışsınız. Hadi kahvaltımızı yapalım sonra çıkmamız lazım” İkisi zorlada olsa yataktan çıkarlar. Mercan “ Yani beni kocamla neden yalnız bırakmıyorsunuz bir türlü anlamıyorum” Seon cheol “ Benide karımla yalnız bırakmıyorlar seni çok iyi anlıyorum” der ve oda odadan çıkar.

Kahvaltılarını ve son hazırlıklarını yaparlar. Kang Mo onları havaalanına götürmek için gelmiştir. Yong Gi “ Neden bizde gelemiyoruz. Ben olabileceğim yere kadar seninle olmak istiyorum” Mercan çocuğa sarılır “ Eğer evdeyken ayrılırsak emin ol daha iyi olacak. İşe gidiyormuş gibi düşünün” Hae Mi “ Sen bu zamana kadar sahip olduğum en kötü arkadaşsın. Gıcık kız seni” der ve kıza sarılır Mercan “ Bende seni seviyorum Hae Mi” Sıra Seon Cheol’e gelmiştir. Kucağındaki Hoo Jin Mercan’a kollarını uzatır “Anne, gel” Mercan şaşırır “Seni küçük canavar. Yeni kelimeler ha? Geri geleceğim “ der ve çocuğu kucağına alıp öper. Diğer eliyle Seon Cheol’e uzanır. Adam kızın yanına gelir dudaklarına bir buse kondurur “ Sonra görüşürüz” der “ Sakın gecikme” Mercan gülümser “ Merak etme. Gecikirsem ararım” der ve sarılır. Sarp Hae Mi’nin yanına gelir “ Unutursan çok kötü şeyler olur. Bak bir kez daha uyarıyorum” Hae Mi adama sarılır “ En ince ayrıntısına kadar hatırlayıp seni sinir edeceğim. Oldu mu?” Sarp gülümser. Uras “ Dostum sonra görüşürüz. Bir ara yanıma da gel. Han Byeol ile yürütemezsen sorun etme ben sana ne kızlar ayarlarım” Yong Gi “ İhtiyacım olacağını sanmıyorum ama aklımda bulunsun”

No Reply – Goodbye

Herkes söyleyeceğini söylemiş ve ayrılma vakti gelmiştir. Mercan arabaya binerken son bir kez arkadaşlarına, sevgilisine bakar. Gözünden bir dalma yaş gelir ve gülümser. Aynı şekilde karşılığını alır. Gülümseyerek onlardan ayrılıyordur, onlarda gülümseyerek Mercan’ı yolcu ediyordur. Daha fazla beklemeden arabaya biner ve yola çıkarlar.

Havaalanında check-in yaptırdıktan sonra uçağa binmek için kapılarının olduğu alana geçmeden önce Mercan “ Oppa bizimkiler sana emanet ona göre. Özellikle Hae Mi. O bir süre ne yapacağını bilemez. Hoo Jin’in kontrollerini unutmasınlar. Sonra… Yong Gi’nin kulağını sürekli çek tamam mı?” son kelimeler zorla çıkmıştır. Daha fazla dayanamaz ve ağlamaya başlar. Adam kıza sarılır “ Sen bizi merak etme. Yalnız bizi habersiz bırakma tamam mı?” Mercan adamı bırakırken başını sallar “ Bırakmam. Merak etme” der ve Uras ile Sarp’ın arkasından oda giriş için kapılara yönelir bu sırada “ Mercan!!! Bekle!” Kız arkasına döner. “ Sana gelme demiştim değil mi? “ derken Seon Cheol kızı öpüverir. “ İşte şimdi oldu. Eğer bunu yapmasaydım pişmanlık duyacaktım” der ve gülümser. Mercan bir yandan ağlarken bir yandan da gülüyordur. Arkadan biri “ Bende bir sarılsam” Mercan “ Sen ne arıyorsun burada? “ Dae Han gülümser “ Bu sefer sen gidiyorsun” der ve kıza sarılır Mercan “ Döneceğim.” Adam gülümser “ Biliyorum” Mercan Seon Cheol’e bakar “ Yalnız siz bu aralar sürekli birliktesiniz. Neler oluyor?” Seon Cheol “ Fark etmedim değil yani. Senden sonra bana tutuldu galiba” der ve gülümser. Mercan da gülümser “ Bu sefer içeri girmem lazım. O zaman sonra görüşürüz “ der ve ikinci kez arkasına bakmadan hızlıca kontrolden geçer ve kapıya doğru gözden kaybolur.

*** Bir yıl sonra***

Pepertones – New Hippie Generation

“Tamam anne! Evet aldım. Hayır şampuana falan gerek yok. Ya anne saçmalama. Bu kadar şeyi götüremem. Zaten orda her şey var” , “ Ne bilim kızım bu küçük valizle o kadar yol gidecek olman garip geliyor” Mercan kadına sarılır “ Dediğim gibi orda her şey var. Sadece acil lazım olacak birkaç şey almam yeterli. Sende gelirken abartma sakın tamam mı? Orada hallederiz” Kadın “ Sen sağsağlim bir git gerisini sonra hallederiz”. Mercan “ Her şeyi aldım galiba. O zaman ben çıkıyorum. Görüşürüz” der ve kadını öper. Salona girer ve babasının fotoğrafına bakar “ Görüşürüz babacığım” der fotoğrafa dokunur ve odadan çıkar. Mercan’ın annesi “ Hadi kızım taksi geldi” Mercan taksiye biner ve dönüş yoluna çıkar.


***

“Baba! Hadi yemek yiyelim” , “ Tamam Hoo Jin, Yong Gi ağabeyinin yanına gidelim o zaman”, “Evet, Yong Gi’nin yanına gidelim” Kafeye girerler “ Biz geldik!” Hoo Jin koşa koşa Yong Gi’nin yanına gider “ Hadi yemek yiyeceğiz” Yong Gi “ Yine bu çocuğu aç mı bıraktın” Seon Cheol “ Ne aç bırakması ben onu hiç doyuramıyorum” Hoo Jin “ Baba!! “ Seon Cheol gülümser “ Tamam, tamam hadi gel terasa çıkalım”  Hoo Jin “ Kang Mo amca?” Seon Cheol “ Git bak bakalım odasında mı?” Hoo Jin koşarak adamın odasına girer Kang Mo “ Kimler gelmiş? Gel bakalım buraya küçük adam” der ve çocuğu kucağına alır Hoo Jin “ Biz acıktık, yemek yiyeceğiz” Kang Mo “ Öyle mi ? Hadi o zaman gidip yiyelim” der ve odadan çıkarlar. Seon Cheol “ Nasılsın Hyung? Yine biz geldik” Seon Cheol “ İyi yaptınız. Yong Gi hadi çıkalım yukarı” Yong Gi “ Byeol’ü bekliyorum. O gelsin yanınıza gelirim” Seon Cheol “ İyi o zaman hadi bakalım. Biz yukardayız”

Yaklaşık on beş dakika sonra Yong Gi yemekler ve Kim Byeol ile gelir. Hoo Jin direk kıza koşar “ Kim Byeol!!” Kız eğilir ve çocuğa sarılır “ Nasılsın Hoo Jin?” Hoo Jin “ İyiyim. Hadi yemek yiyelim” Byeol gülümser “ Tamam hadi yiyelim” Kang Mo ile Seon Cheol’ün yanına giderler ve yemek yerler. Kang Mo “ Bugün Mercan ile konuştun mu?” Seon Cheol “ Yok Uras ile konuştum çekimi varmış bugün. Ulaşamayız bir müddet” Yong Gi “ Ondan demek bende ulaşamadım. “ Kong Mo “ Çok özledim cadıyı.” Seon cheol gülümser “ Bende özledim. Hoo Jin’de çok özledi. Her gün konuşuyorlar. Her şey için arıyor. Gördüğü köpeği anlatıyor, giydiği kıyafetten bahsediyor, hepinizin dedikodusunu yapıyor haberiniz olsun” Yong Gi “ Demek istihbarat Hoo Jin’di. Bende dedim nerden öğrendi Kim Byeol ile kavga ettiğimizi. İyi papara yedim “ Kim Byeol “ Oh iyi olmuş sevgilime” Yong Gi “ Nasılda seviniyorsun ben azar işitince. Bazen beni sevdiğinden şüphe ediyorum” der ve kızın yanağını sıkar Kim Byeol “  Mercan unniden azar yiyince üzülmüyorsun ki, o yüzden bende sana üzülmüyorum” Yong Gi “ Doğru söylüyorsun.” Der ve gülümser. Bu sırada telefonu çalar “ Efendim baba? Evet bu akşam geleceğiz. Byeol de yanımda zaten. Bilmem bir dakika sorayım. Akşam babam çağırıyor sizde gelir misiniz?” Kang Mo “ Ben müsait değilim. Bir randevum var” der ve gülümser. Seon Cheol “ Şu Ae Rin ile bir biz tanışamadık. Bu arada bende gelemem. Evde yapılacak şeyler var” Yong Gi “ Yok baba işleri varmış. Biz geleceğiz” der ve telefonu kapatır. Bu sırada “ Alçaklar bensiz yemek mi yediniz siz?” Yong Gi “ İşte podyum cadısıda geldi. Seninki burada  merak etme” der  yemeği uzatır. Hae Mi “ Aferim hep böyle olacaksın işte. “ Seon Cheol “ Hoo Jin bak kim geldi” Hae Mi “ Hoo Jin-a küçük aşkım özledim seni” Hoo Jin kıza koşar “ Bende özledim” der ve kızı öper Kang Mo “ Yine öpücüğü Hae Mi kaptı” Hae Mi” Tabi ben kapacağım. “ der ve çocuğu yere bırakır “Hadi sen oynamaya devam et”

Bir iki saat sonra Seon Cheol ve Hae Mi kafeden kalkmışlardır. Eve doğru giderler Hae Mi “ O kadar kitap sattın. Hala en çok satanlar arasında kitabın bir araba almadın yani yazar bey. Hala yürüyoruz” Seon Cheol gülümser “ Yürümek en iyisi. Üstelik ben bu yolları çok seviyorum” , “ Nedenini biliyorum. Bakma öyle dediğime bence de yürümek en iyisi”, “ Bu yoldan yürürken her an karşıma çıkacakmış gibi hissediyorum. O yüzden mutlu ediyor beni” , Hae Mi kollarını havaya kaldırır derin bir nefes alır “ Kesinlikle mutlu ediyor.  Çiçeklerde açtı. Daha ne kadar güzel olabilirdi?” Hoo Jin de bağırır “ Ne kadar güzel olabilirdi? Ve gülümser Hae Mi “ Ben bu çocuğu bir gün yiyeceğim. Çocuk seni bir gün yiyeceğim” der ve Hoo Jin’i kovalamaya başlar. Seon Cheol ağaçlara bakar sonra yüzüğüne “ Ne zaman geleceksin Mercan?” der ve iç geçirir “Hey dikkatli olun!”

Epitone Project –   이화동 (Duet with 한희정)

Akşam olmuştur. Hoo Jin uyumuştur. Seon Cheol de yatmaya hazırlanıyordur. Işıkları söndürür ve yatağa uzanır. Aklına son geceleri gelir. Sabaha kadar derin ve düzenli nefes alışverişlerini dinlemiştir. Kendi kendine gülümser. Bir kez daha arar ancak ulaşılamıyordur. Hala çekime devam ettiklerini düşünerek uyur. Gece uyanır, Hoo Jin’e bakmak için yataktan kalkarken biranda durur. Yorganı hafifçe kaldırır. Gözlerini ovuşturur, kendini cimcikler elini kızın yüzüne götürür “Ne kadar gerçek bir rüya” diye düşünürken kız gözlerini açar “ Uyandırdım mı yoksa?” Seon Cheol’ün kalbi duracaktır. Kız kalkar Seon Cheol’e sarılır. Seon Cheol kızı kendinden uzaklaştırır iyice suratına bakar “Mercan? Cidden sen misin?” Mercan gülümser ve adamı öper. Seon Cheol “ Cidden sensin. Ne zaman geldin? Neden haber vermedin?” Mercan “ Sakin, yavaş yavaş sor. Sürpriz yapmak istedim” Seon Cheol “ Gerçekten sürpriz oldu” der ve kıza yeniden sarılır. Mercan “ Hadi yatalım.” Seon cheol “ İstemiyorum. Doyasıya bakmak istiyorum sana” Mercan “ Kaç saat uçtum ben biliyor musun? Sonra uzun uzun bakarsın” der adama iyice sarılır “ Şimdi böyle uyuyalım hadi” Seon cheol hala kollarındaki kadının Mercan olduğuna inanamıyordur. Ancak günün yorgunluğu ile uykuya dalar.

Sabah uyandığında sağına soluna bakar “ Hepsi bir rüya mıydı? Ama çok gerçekti” der ve içeri gider. Hoo Jin “ Baba!! Annem gelmiş” der ve kıza sarılır. Mercan “ Günaydın. Al bakalım tam sevdiğin gibi” der ve kahveyi masaya bırakır. Seon Cheol hipnotize olmuş gibi kıza yaklaşır “ Rüya sanmıştım” der ve sarılır. Hoo Jin “ Bende , bende” der o da ikisine sarılır. Hae Mi yarı uykulu “ Sonunda Mercan’ın ki gibi kahve yapmayı becerdin galiba. Kokusu aynı onunki gibi “ der ve şok olur “ Kahvenin kokusu hayal görmeme neden oluyor galiba” diyip gözlerini ovuşturur ancak hal aynı şeyi görüyordur. Mercan “ Hae Mi inanmıyorum erkenden kalkmışsın” Hae Mi bir hışımla kızın yanına gelir “ Seni adi kız!! Geldin ama haber vermiyorsun” der ve kıza sarılır Mercan “ E ama sürpriz yapmak istedim yani. Ne var bunda? Sevineceğinize azarlıyorsunuz” Hoo Jin “ Evet sevinmelisiniz” der Hae Mi’ye kızar. Kız gülümser “ Bu çocuk gittikçe zekileşiyor” der ve Mercan’a bir kez daha sarılır. “ Hoş geldin” Mercan “ Hoş buldum. Yalnız Yong Gi nerede?” Seon Cheol “ Dün Kim Byeol ile babasının yanına gittiler. Orda kalacaktı. Oradan direk işe geçmiştir. “ Mercan “ O zaman hadi biran önce kahvaltıyı yapıp Heaven’a gidelim. “ Kahvaltıdan sonra Heaven’e gitmek için yola koyulurlar. Hoo Jin bir saniyeliğine bir Mercan’ın elini bırakmıyordur. Sürekli kuşları, böcekleri gösterip duruyordur. Sürekli sarılmak için durduruyordur. Seon cheol ise hala zaman zaman bir rüyadaymış gibi hissediyordur. Arada bu histen kurtulmak için kıza dokunuyor, saçlarını düzeltiyordur. Hae Mi “ Mercan. Sarp ne yapıyor?  Yaklaşık iki haftadır ona ulaşamıyorum” Mercan biran ne diyeceğini bilemez “ Şey en son İtalya’daydı belkide Fransa’ya geçtiyse hat falan bulamamıştır. Yani bizde öyle çok konuşmuyoruz. Öyle yani “ Hae Mi şimdilik daha fazla bir şey sormayacak gibi duruyordur. Kafenin önüne gelmişlerdir . Mercan bir hızla içeri girer “Herkese günaydın” Garsonlar tek tek günaydın der ve işlerine dönerler. Mercan Kang Mo2nun ofisine girer “ Günaydın oppa. Ben geldim de haber vereyim dedim” der Kang Mo “ Ha tamam. Sanada günaydın” der ve Mercan dışarı çıkar. dışarıdakiler kendilerine gelmişlerdir “aman Tanrım Noona!! Unni” sesleri yükselirken Kang Mo odasından fırlar “ Mercan!!” Mercan kahkaha atmaktadır “İşte bunu yapmayı istiyordum” Kang Mo koşar ve kıza sarılır “ Ne zaman geldin? Ah hoş geldin çok sevindim. Dün sana ulaşamamamızın nedeni buydu demek. Uras da ortağındı değil mi? “ Mercan “ Evet, aynen böyle oldu işte” Bu sırada Yong Gi gelir “ Ben geldim. Günaydın!” Mercan “ Bu saatte işe mi gelinirmiş? Saatin kaç olduğunu biliyor musunuz beyefendi?” Yong Gi olduğu yerde kalır. Mercan “ Sana diyorum” der ve çocuğa yaklaşır. Yong Gi kıza direk sarılır “ Anne! Dönmüşsün! İnanamıyorum” Yong Gi “Anne” diyip kıza sarılınca Hoo Jin’de sarılır. Mercan yaşlı tayzeleri taklit ederek “ Ah yavrularım” der ve sarılışlarına karşılık verir. Herkes gülüyordur.  Kang Mo “ E bir kutlama lazım. Akşama şöyle güzel bir şeyler yapalım.” Mercan “ Evet, evet yapmalıyız. Ben onu ayarladım zaten. Akşama süper bir yere götüreceğim sizi” Seon Cheol “ Şuna bak ya! Kutlama yapacağımız sen, organizasyonu yapan sen. Olur mu öyle şey?” Mercan “ Saçmalama o iş halloldu. Artık değiştirilemez.” Seon Cheol “ Öyle olsun bakalım”

***

10 cm – 새벽 4시

Nasıl akşam olduğunu anlamamışlardır. Sohbet, sohbeti açarken kutlama zamanı gelmiştir. Mercan “ Hadi çabuk olun gecikmeyelim” Seon Cheol “ Sen bence bir işler çeviriyorsun ama” Mercan pis pis gülümser “Beni nasıl da tanıyorsun öyle”

Vardıklarında Hae Mi” A ben burayı biliyorum” Mercan “ Evet ağabeyimin arkadaşının burası. Döndüğümde uğrayacağımı söylemiştim. Hadi içeri girelim” İçeri girerler. Kang Mo “ Bu arada baban için çok üzüldüm” Mercan “ Bende üzgünüm. Teşekkürler” Kang Mo “ Tam zamanında gitmişsin” , “ Evet  aynen öyle. Neyse yemeklerde geliyor hadi yiyelim” Seon cheol kızın saçlarını düzeltir. Şefkatle sevgilisine bakar . Hae Mi “ Benimki neden gelmedi ya! Ben çok açım ama” Bu sırada yemeği gelir. Yemeği getirene neden geciktiğini sormak için döndüğünde şok olur. “ Sen….İnanmıyorum” der ve adamın boynuna sarılır “ Neden telefonun kapalıydı. Bir türlü ulaşamadım sana. Nasıl merak ettim biliyor musun?” Sarp “ E sürekli uçaktaydım, oradan oraya, oradan oraya derken telefonu açamadım. Hem niye bağırıyorsun? Daha dinlenmeden kendi ellerimle size yemek yaptım. Teşekkür edeceğin yerde “ Hae Mi biranda adamın dudaklarına yapışır “ Teşekkür ederim” Sarp “ İşte şimdi oldu” der ve kıza sarılır “ E hadi siz devam edin. Yemeklerinizi soğutmayın” Bu sırada içeri Müdür Gwang ile Min Ji girer “Bizsiz mi başladınız? Aşk olsun” Mercan ayağa kalkar “ E çok geciktiniz patron olmaz ki” der ve adama sarılır “ Hoş gelmişsin başımızın tatlı belası” Mercan gülümser ve Min Ji’nin yanına gider. Karnına elini koyar “ Aman tanrım az kaldı değil mi?” Min Ji kıza sarılır “ Çıkmak için sabırsızlanıyorlar” Mercan “ Bende onları görmek için sabırsızlanıyorum. Hadi oturalım” Oturmaya giderken “ Bende geldim.” Arkasında çığlık atan bir çok kızı geride bırakıp kafeye girer “ Çoğunu atlattık ama maalesef bunlar inatçı çıktı” Mercan “ Ailemizin starı. Bu kadarına şükredelim yani. Çığlıkları kulağa zarar” Dae Han gülümser “ Sen birde bana sor” der ve oda sarılır. Yong Gi “ Bu arada Uras da bir yerlerden çıkmayacak mı?” Mercan gülümser “ O sonra sürpriz yapacaktı ama söyleyeyim. Gelecek dönem O da buraya geliyor annemle beraber. Seoul Üniversitesine kabul edildi. Burada devam edecek. Byeol çok yardımcı oldu” Yong Gi “ Sen? Ve bana söylemedin?” Kim Byeol “ E söyleme dediler ne yapabilirdim?”  Yong Gi “ Tam bir sırdaşsın “ Mercan ile Dae Han’da masaya otururlar. Mercan “ bunu gerçekten özlemişim” diye düşünür. Tek tek gülen suratlara bakarken “ Yeryüzünde bir cennet varsa şuan içindeyim” diye düşünür.  Gwang Tae  “Hadi hadi kadehleri kaldıralım, ne duruyorsunuz? Sonsuza kadar birlikte olalım. Ah bu arada kendinizi hazırlayın Mayısta  düğünümüz var.” Mercan “ Kim evleniyor?” der ve Seon Cheol’e bakar ancak oda bir şey bilmiyordur. Gwang Tae devam eder “ Kim olacak tabiki siz! Bizle aynı gün evleneceksiniz. Sen gitmeden öncekini saymıyoruz.” Min Ji “ Evet gelinlik ve damatlık giymeden olmaz “ Sarp “ Bence iyi olur. Hem annemin de gönlünü almış olursun” Mercan “ Ne gereği var, gelinlik giymek gibi bir isteğim yok. Birlikte olmamız yeter” Dae Han “ Saçmalamayın bakalım. Ben gelip düğününüzde şarkı söyleyeceğim. Bu düğün olacak!”

Daybreak – 들었다 놨다

Seon Cheol gülümser “ O zaman…” dizlerinin üzerine çöker “ Benimle Mayısta tekrar evlenir misin karıcığım?” Mercan kahkahasını tutamaz  “ Tabi kocacım, seninle mayısta yeniden evlenirim” Gwang Tae “ Bunuda hallettiğimize göre hadi artık içebiliriz. Fondip!!! Geonbae!!”

Onlar kendi cennetlerini buldular. Ya siz?

♪SON♪

♪끝♪

Bundan sonra bir tane special yazmak istiyorum. Şahsen böyle bir yerde bitirmek istememe rağmen, daima biraz daha ilerisini hayal ettim. Bu nedenle  special yazmak istiyorum. Tam on beş bölüm boyunca zaman ayırıp, okuyan herkese çok çok teşekkürler. Bununla da yetinmeyip yorum yapan dostlara da minnetimi belirtmek isterim. Çünkü onlar sayesinde zaman zaman düşmüş olan performansım yükseldi, hevesim arttı, kendimi geliştirebildim, karakterlerimi geliştirebildim. Bu kadar uzun olacağını tahmin etmiyordum ancak on beş bölüm yazmış oldum. Bizimkilerden ayrılmak zor geliyor şuan. ( Karakterlerden bahsediyorum. Onlara fazla bağlanan bir yazarım ben) Nede olsa kaç aydır beraber yatıyoruz beraber kalkıyoruz, dertlerine ilk gözden şahidim, onları dinledim, yeri geldi doğru olanı gösterdim, yeri geldi saçmalamalarını izledim derken sonuna geldik işte. ( Bağı fazla abartmışım sanırım 😀 ) Hayatlarında kendi cennetlerini arayanların hikayesiydi benimkisi, onlar cennetlerini buldular, darısı başımıza 😉

Umarım eğlendiniz, hüzünlendiniz, mutlu oldunuz, romantik dakikalar yaşadınız -benim gibi bunları sizlerde hissettiniz yani ben hissettirebilmişimdir umarım- Belki başkalarıda gelir, yeni hikayelerde görüşürüz. Kendinize iyi bakın.

Cennetimden Selamlar…♥

On Dördüncü Bölüm

Cloud Cuckoo Land – 다시 -Again- Dashi (original ver)

“Sen ne yaptığını sanıyorsun? Gerçekten oğlunu bu şekilde alı mı koyacaksın?” Yong Gi hareket halinde ki arabanın kapısını açmaya çalışıyordur. “ Bana başka seçenek bıraktın mı? Eğer şans eseri burada olmasaydım, görmeseydim, kim bilir ne zaman bulurdum seni” Yong Gi “ Beni bulmanı isteseydim bulurdun. Amacım zaten senden uzak durmaktı. Daha niye peşimdesin? Ne paranı ne de gücünü umursuyorum. Hala neden peşimdesin?” , “ Çünkü sen benim oğlumsun. Seni zorlada yanımda tutmam gerekse emin ol bunu yapacağım. Bu sefer kaçamayacaksın” Yong Gi sinirden nerdeyse ağlayacaktır. O adamın sesini duymaya bile tahammül edemezken hemen dibinde olmak midesinin bulanmasına neden oluyordur. “ Bırak ineyim şu arabadan. Senin aksine beni merak eden insanlar var. Biraz daha geçikirsem telaştan mahvolurlar. “ , “ Benim merak etmediğimi, telaşlanmadığımı mı sanıyorsun? Ne kadar bencil bir çocuksun sen. Sadece kendini düşünüyorsun” , “ Bencil mi? Ben mi? “ Yong Gi histerik bir kahkaha atar “ Beni kendinle karıştırıyorsun galiba. Bencil görmek istiyorsan önce aynaya bak” , “ Bencil olacak ne yaptım Yong Gi? Seni en iyi şartlarda büyütmek için gece gündüz çalıştım. İstediğin her şey elinin altında olsun diye elimden gelen her şeyi yaptım. Annen hayata gözlerini kapadığı zaman…” Yong Gi adamın sözünü keser “ Annem öldüğünde sende öldün. En iyi şartlarımı istedim senden? Bunu hiç söyledim mi? Benim tek istediğim…” Biran sözcükler boğazında düğümlenir. Dilinin ucuna gelen kelimeyi karşısındaki bu adama söylememeye yemin etmiştir. “ Her neyse. Zaten hiçbir zaman asıl istediğim şeyi bilemedin. Yanımda olmayan, yüzümü dahi görmeye tahammülü olmadığı için eve dahi gelmeyen bir adamsın. Benim gözümde bir pirinç tanesi kadar bile değerin yok. Şimdi şoföre arabayı durdurmasını söyle. Ailemin yanına gitmem lazım” Adamın söyleyecek sözü yoktur. Arabayı durdurması için şoföre emir verir. Yong Gi inmeden önce bir müddet bekler ve daha sonra iner. Ancak adamın vazgeçmeye niyeti yoktur. Oğlu haklıdır. Ona ne kadar değer verdiğini, önemsediğini en önemlisi ne kadar sevdiğini hiç söylememiştir. Artık zamanı gelmiştir. Yong Gi’yi bulmuşken tekrar izini kaybetmeyecektir “ Nereye gidiyor öğrenin. Sürekli izlenmesini istiyorum. Bu sefer izini kaybederseniz olacaklardan sorumlu değilim” der ve uzaklaşırlar.

Yong Gi sinirinden yerleri tekmelercesine yürüyordur. Kravatını gevşetir, saçlarını dağıtır “ Nerden çıktı şimdi bu adam? Lanet olsun! İstemiyorum. Yüzünü dahi görmek istemiyorum. Yine kaçmak istemiyorum. Muhteşem bir aile bulmuşken bir kez daha kaçamam. Yalnız kalmak istemiyorum” der ve daha fazla göz yaşlarını tutamaz. Zar zor evin önüne gelir “ Evet şimdi olanı biteni unutuyorsun. Byeol’u getir gözünün önüne. O küçük şirin suratını” Yavaş yavaş yüzü gülüyordur “ Ah çok şirin suratı var” diyip ellerini yüzüne kapatır “ Hemen her şeyi anneme anlatmalıyım” der ve yukarı çıkar.

Mercan gözü kapıda Yong Gi’nin içeri girmesini bekliyordur. Soon Cheol yanına gelir “ Bu akşam gelmeyebilir” Mercan “ Ne demek istiyorsun. Tabi ki eve gelecek. Ne oluyor da gelmiyor?” Soon Cheol “ E yeni nesil pek bir hızlı “ Mercan Soon Cheol’e geçiriverir “ Saçmalama Yong Gi öyle bir çocuk değil. Gayet centilmendir benim oğlum” Soon Cheol acıyan başını ovalarken “ Aman oğluna toz da kondurmazmış. “ derken kapı açılır Yong Gi darma duman içeri girer Soon Cheol “ Gece pek hareketli geçmiş gibi görünüyor “ diyip çocuğun yanına gider “ Aferin, aferin “ Mercan da yerinden fırlar “ Ya Soon Cheol! Bana bak Yong Gi başına bela açma valla yakarım seni. Kıza istemediği bir şey yaptıysan keserim” Yong Gi şaşkınlıkla ikisine bakar “ Siz kafayı mı yediniz? Ne diyorsunuz ya!” Mercan rahatlamıştır “ Oğlum bak, kız istese de yapma şimdiki kızlar bir acayip sonra başına dert olur söyleyeyim. Hiç dizi izlemiyor musun? Adamı nasılda avucunun içine alıyor  hamileyim falan diye” Yong Gi “ Ne hamilesi, ne adamı? Ne dizisi? Siz ne içtiniz ya böyle uçtunuz. Hayır ne olduğunu söyleyin de bende alayım hafiften uçuşa geçeyim” Mercan gülümser ve çocuğun zaten dağınık olan saçlarını biraz daha dağıtır. Soon cheol  “ Kısacası hoş geldin demeye çalışıyor. Sen bakma bize yaşlanmışız biz “ Yong Gi içinden burada, onlarla ne kadar mutlu olduğunu düşünür ve istem dışı ikisinede sarılır. Soon Cheol “ Hayırdır evlat? Sen iyi misin?” Yong Gi cevap vermez yalnızca başını sallar. Mercan “ İyi o zaman hadi hemen duşunu al ve yatağa gir. Yarın çok işimiz var” Yong Gi “ Bugün seninle yatsam?” Mercan Soon Cheol’e bakar ve göz kırpar. Soon Cheol dudaklarını büzer. Mercan “ Tamam beraber yatalım. Seni koca bebek” Yong Gi banyoya gider. Mercan “ Kesin bir şeyler olmuş. Yoksa böyle davranmaz. Şimdiye çoktan olup biteni anlatmaya başlamalıydı” Soon Cheol “ Sen ağzından alırsın her şeyi şimdi” Mercan gülümser ve adamı öper “ İyi geceler “ Soon Cheol karşılık verir “ Koltukta sızma bahanesi de olsa bugün yan yana yatamayacağız ama…” Mercan “ Bir günde bensiz uyu olmaz mı?” Soon Cheol “ Sensiz yeterince uyudum ama ben “ Mercan, Soon Cheol’ün yanaklarını sıkar “ Hadi koltuğa” Soon Cheol istemeyerekte olsa oturma odasına geçer. Mercan da yatak odasına doğru gider. Penceren dışarı izler bir yandan da Yong Gi’nin neden böyle bir şey istediğini düşünür. Bu sırada Yong Gi içeri girer. Mercan “ Biraz daha iyi misin?” Yong Gi kızın suratına bakar. İstem dışı gözleri dolmaya başlar. Mercan hızlı adımlarla çocuğun yanına gelir. Yüzünü ellerinin arasına alır “ Yong Gi sen iyi misin? Ne oldu?” Yong Gi ani bir hareketle Mercan’a sarılır.   Mercan çocuğu yatağa oturtur “ Hey, hey! Tamam sakin. Ağlama artık. Ne olduğunu anlat” Yong Gi derin bir nefes alır. Birkaç saniye sakinleşmeyi bekler ve aniden söyler “ Babam beni yine buldu” Mercan “ Baban yerini bilmiyor muydu?” Yong Gi “ Bilse burada durabilir miydim? Asla! Hatta eminim beniyedi yirmi dört izlemesi için iki adam görevlendirmiştir. Onlarda apartmanın önünde bekliyorlardır.” Mercan “ Oğlum sen şunu doğru düzgün anlatsana. Öncesinde şöyle bir anlatmıştın. Hani babanla anlaşamadığını, annenin küçükken öldüğünü, liseden sonra evden ayrıldığından bahsetmiştin ancak daha mühim şeyler var gibi duruyor” Yong Gi kendini geriye atar ve sırt üstü yatağa uzanır “ Mühim olup olmadığı tartışılır ancak benim için her karşılaşmamız yaraya tuz basmak gibi” Mercan’da   Yong Gi’nin yanına uzanır “ Dinliyorum” Yong Gi başlar “ Babam HanSoon Holding’in sahibidir (Tamamen atmaca) bildim bileli sürekli çalışır. Ancak hatırlıyorum da küçükken beysbol oynardık. Bana bisiklete binmesini öğrettiği zamanı, baba oğul takıldığımız zamanları çok net hatırlıyorum. Sonra annemin ölümüyle ben babamı nerdeyse hiç görmedim. Ya eve çok geç gelirdi ya da hiç gelmezdi. Ortaokulu bitirip liseye geçtiğimde piano hocamı babamdan daha sık görür olmuştum” Mercan biran durur “ Sen piano mu çalıyorsun? Hani çalgıcılardan nefret ediyordun” Yong Gi gülümser “ Evet nefret ediyorum. O dersi istediğim için almıyordum. Annem ben küçükken çalardı. Bende ona eşlik ederdim. O gitti bende devam ettirmek istemedim ancak babam… Onun için sevsen de , sevmesen de başladığın işi bitirmelisin. Belki çok iyi çalarsam babam yanıma gelir, aferin der diye sonuna kadar devam ettim ancak o hiçbir zaman gelmedi. Bir kez bile dinlemedi. Neyse liseyi özel bir kolejde okudum. Her kesin belirli zümreden olduğu, formaların yüzlerce dolar olduğu saçma sapan bir liseydi. Bana göre değildi. Sürekli kaçıyordum. Bir gün yaşlı adam beni karşısına aldı. Onu utandırdığımı, benim gibi bir evlada sahip olmanın  onca işinin yorgunluğunun üstüne tuz birer olduğunu, benle uğraşmaktan bıktığını, emeklerine acıdığını söyleyip durdurdu. Bende beğenmiyorsa evladı olmayacağımı söyledim. Zaten onun gibi bir baba istemiyordum. O benden ne kadar nefret ediyorsa, utanıyorsa, yoruluyorsa ben binlerce katını hissediyordum. Ancak dayandım. Çalıştım. O liseyi birincilikle bitirdim ve o gün evden ayrıldım. Daha doğrusu kaçtım. İşte bunca olaydan sonra bugün gelmiş bana endişeli olduğunu, beni merak ettiğini söyleyip durdu. Ne hakkı var? Meraklansın istemiyorum, endişelensin istemiyorum. Beni istemeyen bir babayı ben hiç istemiyorum” der ve tekrar ağlamaya başlar. Mercan ne yapacağını bilemez. Çocuğu kolları arasına alır “ Herkes ikinci bir şansı hak eder Yong Gi. Sonrasında onunla konuşmadığın, görüşmediğin için pişmanlık duymaktansa şimdi, yapabiliyorken bunu yapmak ikiniz içinde en doğrusu. Eğer içindekileri babana söylemezsen o hiçbir zaman bunu anlamaz. İnsanlar böyledir. Ne hissettiğini şip şak anlamalarını beklemeyeceksin. “ Yong Gi biran geri çekilir “ Ya bana bir kere olsun seni seviyorum demedi. Bir kere bile demedi. “ Mercan sakince “ Sen ona hiç dedin mi?” Yong Gi durur başını iki yana sallar ve tekrar kafasını mercanın göğsüne dayar. Mercan “ O zaman ilk sen söyle.” Yong Gi “ Ben onu sevmiyorum ki” Mercan gülümser “ İnsan sevmediği bir insan için bu duruma gelmez. Sakın kaçayım deme. En yakın zamanda babanla oturacaksın konuşacaksın ona göre” Yong Gi “ Ne zaman hazır hissedersem” Mercan gülümser “ Evet ne zaman öyle hissedersen” Bir müddet öylece yatarlar. Sonra Mercan “ Haaa bu arada Han Byeol ile olup biteni anlatmadın?” Yong Gi’nin anında ruh hali değişir. Yüzünde kocaman bir gülümseme oluşur. Buluşmada olan her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatır. O gece yüreği hafiflemiş bir şekilde Mercan’ın kollarında , rüyasında Han Byeol’u görmek umuduyla uykuya dalar. Mercan ise gitmeden önce en azından bu biranda bağlandığı şebek çocuğun güvende olacağından, onu babasıyla barıştırma olasılığından memnun bir şekilde günü bitirir.

*

No Reply – 안락의자

Sabah henüz güneş doğarken uyanır Mercan. Yanında yatan ve kendine sıkı sıkı sarılmış çocuğa bakar “Biraz daha sıksaymış, şuan uyanamamış olurdum” diye düşünür. Gülümser. Saate bakar “ Yong Gi! Hadi uyan. Bir yere gitmemiz gerekiyor. “ Yong Gi küçük bir çocuk gibi gözlerini açar “ Ya sen ne acımasız bir annesin. İnsan evladını böyle erkenden uyandırır mı?” Mercan gülümser “ Bu söylediklerine pişman olacaksın. Hadi kalk yirmi dakikaya çıkıyoruz” Yong Gi meraktan çatlıyordur “ Bu saatte nereye gidiyoruz. Kimseye de bir şey demedik? Neler oluyor yahu? “ Mercan sessiz kalmaya devam eder. Dışarıda hava serin ancak muhteşemdir. Birkaç dakika sonra bir araba yanaşır. Yong Gi “ Bunun bu saate burada ne işi var? Onu geçtim senin bununla bu saatte ne işin var? Hadi onu da geçtim, benim burada bununla ve seninle ne işim olabilir?” Mercan “ Başka sorun var mı?” Yong Gi “ Yok sen içlerinden birine cevap versen yeter” Mercan “ Atla hadi. Gidince öğreneceksin” Yong Gi istemeyerekte olsa arabaya biner Dae Han “ Günaydın millet. Kahvaltı ettiniz mi?” Mercan “ Maalesef o şansımız olmadı” Dae Han “ Yong Gi yanındaki poşette kahve ve kruvasan var. Bir tanesini buraya ver bir tanesini de sen ye” Yong Gi “ Benim canım bir şey yemek istemiyor. “ Mercan gülümser “ O zaman hepsini buraya ver biz yeriz” der ve poşete uzanır “ Vuah en sevdiklerimden. Uzun zaman oldu ama yemeyeli. “ Taze kruvasanların ve kahvenin kokusu arabayı doldururken Yong Gi’nin midesi de tepki vermeye başlamıştır. Mercan “ Yemeyeceğinden emin misin?” Yong Gi “ Sen sevdiysen tadına bakabilirim” der ve birkaç tanesini alır. Dae Han “ Sanho gerçekten teşekkür ederim. Bunu çok istiyordum. Hani aslında kabul etmen şaşırttı ancak çok mutlu oldum teşekkürler” Yong Gi’nin ağzındakiler boğazına dizilir “ Bana bak sen karıştırıyorsun? Annem falan demem, acımam yani. Senin Soon Cheol’ün var. Niye başka adamları mutlu ediyorsun” der ve Dae Han’a yumruklarını gösterir. Mercan çocuğun kulağını çeker “ Bana bak yine o sivri zekanla neler düşündün sen? Acımazmış… Kim kime acımaz gösteririm ben sana. Dae Han’ın albümü tamamlandı. İlk klibini de benim çekmemi istedi. Bizde klip çekmeye gidiyoruz. Daha doğrusu mekana bakacağım Büyük ihtimalle yarın çekimlere başlarız. Ne de olsa senaryo hazır” Yong Gi “ Yani şimdi biz sete mi gidiyoruz. Hani gerçek bir sete. Vay canına. Hani ben senin yönetmen olduğunu biliyordum da göreceğimi hiç sanmamıştım. Peki ben niye geliyorum?” Mercan makinesini Yong Gi’ye uzatır “ Set fotoğraflarını çekeceksin. “ Yong Gi “ Ben mi? Yok canım ben yapamam. O kadar iyi değilim” Mercan “ Saçmalama. Çektiğin fotoğrafları gördüm. Gayet başarılılar. Yapabilirsin” Yong Gi “ Ne ara gördün? Nerden buldun?” Mercan “ E Hoo Jin’in odasına koyarsan illaki bulurum yani. Üstelik göstermeye niyetin yoktu herhalde. Sakladığına göre” Yong Gi “ Yok ben en güzeline karar verip öyle gösterecektim ama…” Dae Han araya girer “ En güzeline hiçbir zaman karar veremezsin. Hiç biri en güzel değildir. Hiç biri seni tamamen memnun etmez. Taki birini birilerine gösterene kadar. Senin görmekte zorlandığın tüm güzellikleri ortaya çıkarırlar. Sanho bu konuda muhteşemdir. En küçük ayrıntıda bile kocaman güzelliği, muhteşemliği görür. “ Yong Gi biran bir şey diyemez. “Bu adam böyle cümleler kurmasını da mı biliyormuş” diye düşünür. Onun Mercan’a bakışları şuan aşktan çok hayranlıktır. Ne zaman annesinin peşinde koşmaktan vazgeçmiştir? Yalnız bu kız işini biliyor diye düşünür. “Öyle muhteşem bir insan ki kimsenin kalbini kırmadan olması gerekeni olduruyor” der Artık bir tehdit olarak görmediği Dae Han’a Yong Gi “ Sen nerden biliyorsun böyle olduğunu?” Dae Han “ Zamanında yaptığım hiçbir besteyi beğenmezdim. Hepsi iğrençti, kulak tırmalıyordu. Bana göre tabi. Bir gün müzik öğretmenim bestelerimden birini çalarken beni yakaladı. Suratındaki hayranlık dolu bakış beni öylesine sevindirmişti ki. Ondan sonra hiç çekinmedim. Bazıları gerçekten iğrençlerdi ancak çoğu dinlemeye değerdi” Yong Gi “ Peki bunun annemle ne alakası var?” Dae Han bu çocukla böylesine sohbet edeceğini hiç düşünmemiştir. Kaç kez daha kafeye giremeden yoldan çevirmiştir. Küfür gibi verdiği cevaplar hala kulaklarında çınlamaktadır “ Üniversitede onun mezuniyet projesini çekerken okuldakilerin mezbaha dedikleri bir yerin  cennetten bir köşe olduğunu göstermişti. Kimse oranın aslında mezbaha olduğuna inanamamıştı. Bu en basit örneği” Yong Gi gülümser “ Tamam tamam yani fotoğraflarınızı çekmem için bu kadar lafa gerek yoktu. Çekeriz canım problem değil. Hatta çok şanslısınız bugün programımda yoktu hani” Mercan kahkaha atar “ Şuna da bakın. Şu tipe bak. Çocuk bana bak seni yiyeceğim bir gün haberin olsun.” Yong Gi “ Yiyecek sen olacaksan seve seve yani sofrayı da ben hazırlarım” Mercan çocuğu tutar yanağından öper. Yong Gi “ Bu tür hareketleri uluorta yerde yapmasan ne güzel olacak” Mercan “ne olacak sanki. Bir şey yapmadım ki.” Yong Gi hafif kısık bir sesle “ Hayır dışarıdakiler başka sanabilirler yani. Kendinden küçük sevgili yapmış. Ay bu ne biçim kadın böyle. Utanması da yok falan derler ” Mercan şaşkındır “ Ne saçmalıyorsun sen deli. Kimse öyle bir şey demez bir kere. Ben yaşıtın gibi görünüyorum” Yong Gi kahkaha atar “ Küçülde cebime gir anne. Şuan hatta resmen otuz görünüyorsun” diyince Dae Han arabada  harp çıkacak sanır. “ Tamam tamam gençler işte geldik. “ Mercan önüne bakar olabildiğince geniş yemyeşil bir arazidir.  Bir köşede kocaman bir ağaç vardır. Dae Han arabayı durdurur durdurmaz Mercan aşağı iner. Gözünde senaryoyu canlandırır. “ Burası muhteşem” Yong Gi “ Kesinlikle çok güzel”

*

Cloud Cuckoo Land – Vintage House

Çekim yapacakları yerde işleri bitmiştir ve Dae Han ikisini kafeye bırakır. “ O zaman yarın yine aynı saatte almaya geliyorum sizi” Mecran “ Tamam öyle yapalım. Bir aksilik olursa haber verirsin” der ve içeri doğru yönelir son anda aklına “ Dae Han! “ Adam durur “ Bu arada ekip işi ne oldu? Ben hiç sormadım. Hani aslında benim ayarlamam zor olur ama bir şeyler yapmaya çalışırım” Dae Han gülümser “ Sen merak etme ekibin hazır. Seni görmek için sabırsızlanıyorlar” Mercan’ın kalbi yerinden çıkacakmışçasına  çarpar “ Tamam yarın görüşürüz” der ve içeri gider. Bu sırada telefonu çalar arayan Sarp’tır. “ Nerdesin sen? Beni çıldırtmak için doğmuşsun. İnsan bir haber verir gittiğini, nereye gittiğini söyler. Sen ne biçim kardeşsin böyle!” Mercan gülümser “ İşlerimi halletmek zorundayım. Yapacak çok şey var. Çok erken çıktık o yüzden sizi uyandırmaya kıyamadım. Şimdi kafedeyiz” Sarp “ Bu arada bu Soon Cheol var ya seni hiç merak etmedi. Aramaya yeltenmedi hatta bana da arama dedi. Bilmiyorum bir düşün istersen.” Mercan “ O alışık benim evden erken çıkmama. Ne olduğunu da tahmin etmiştir zaten” Sarp “ Neymiş bakalım benim tahmin edemediğim ama onun tahmin ettiği? Söyle bende rahatlayayım” Mercan “ Acele etme gelince anlatırım. Hadi kapatıyorum şimdi. Ha bu arada Hae Mi’ye söyle bugün nedime kıyafetleri için provaya gideceğiz. “ Sarp biran heyecanlanır “ Ben niye söylüyor muşum? Sen arasana” Mercan “ Söyleyi ver işte ne olacak? Bu arada seninle konuşacaklarımda var” Sarp “ Sen kapatmıyor muydun? “ der ve kızın suratına kapatır. Mercan şaşkınlıkla “ Çok enteresan. Daha önce böyle utangaçlığını görmemiştim” Kang Mo “ Kimin?” Mercan “ Ağabeyim” Kang Mo “ Ah evet ona utangaç olmayı yakıştıramıyorum” Mercan gülümser “ Oppa bu arada seninle bir şey konuşmam lazım” der ve ikisi Kang Mo’nun odasına geçer.

Öğleden sonra Sarp ile Hae Mi kafeye gelirler. Hae Mi’yi görür görmez Yong Gi “ Oooo kimler gelmiş? Kimle gelmiş? “ Hae Mi donuk bir şekilde çocuğun suratına bakar Yong Gi gülümser “ Bak bak nasılda anlamazlıktan geliyor. Seni seni seni” Hae Mi “ Ne diyorsun sen çömez? “ Yong Gi eliyle yaklaşmasını söyler “ Muhteşem kanıtlarım var. Konuşalım” Bu sırada Mercan gelir “ Ah gelmişsiniz. Hadi Hae Mi biz çıkalım” Hae Mi “ Bence de çıkalım “ Sarp “ Hadi sizi ben bırakacağım “ Mercan gülümser “ Saçmala ağabey. Biz gideriz. “ Sarp “ Olmaz ben bırakırım” Mercan “ Ya! Bana bak gelirsen sanada nedime elbisesi giydiririm ona göre” Sarp “ Tamam ya siz gidin hadi. Ben de bir kahve içeyim o zaman “ Kızlar kafeden ayrılıken Yong Gi Sarp’ın yanına gider “ Al Hyung kendi ellerimle yaptım” Sarp “ İçelim bakalım” der ve bir masaya oturur Yong Gi de yanına. Yong Gi “ Buraya yerleşme düşüncesindesiniz herhalde” Sarp “ Aslında şuan için öyle bir düşüncemiz yok” Yong Gi şaşırır “ Nasıl yani. Madem kalmayı düşünmüyorsunuz neden Hae Mi’ye yakınlaşıyorsun? Tamam sürekli takılıyorum, gıcıklık veriyorum ama noona’mı benden başkası üzemez ona göre” Sarp şaşkındır “ Yakınlaştığımızı kim söyledi?” Yong Gi “ Kimsenin söylemesine gerek yok ki. Hae Mi’nin her halinden belli sana karşı boş olmadığı. E sende son birkaç gündür baya yakın davranıyorsun. Hatta geçen sabah sarmaş dolaş uyuyordunuz. İnkar edemezsin kanıtım var” Sarp ne diyeceğini bilemez. Aslında çocuk haklıdır. Ne diye kıza karşılık vermiştir. Ondan etkilenmiştir, basit bir duyguda değildir ancak döneceğini bile bile neden bu kadar yakınlaşmıştır “ Aklına saçma şeyler gelmesin çocuk. Aramızda yok öyle bir şey. Onun tarafında bir şeyler olsa da asla yeşil ışık yakmam” Yong Gi’nin içine kurt düşmüştür. İstediği cevap bu değildir. Sarp’ın biraz daha üzerine gidecekken içeri Han Byeol girer “ Yong Gi!” Çocuk aniden ayağa kalkar “ Byeol Chan, hoş geldin” Kız Yong Gi’ye sarılır “ Hoş buldum” Yong Gi ” Otursana. Bu Sarp Hyung. Mercan noonanın ağabeyi” Kız biran şaşkınlık geçirir “ Gerçekten kardeşler mi?” Yong Gi gülümser “ İnanması güç ancak öyle” Üçü masada oturur ve sohbet ederler. Sarp sürekli Yong Gi’yi sıkıştırır. Yong Gi utanıp sinirlendikçe Han Byeol gülümser.

Mercan ve Hae Mi anlaştıkları gibi gelinlikçide Min Ji ile buluşurlar. “ Hoş geldiniz   kızlar. İşte burada kıyafetleriniz bir deneyin bakalım” Kızlar soyunma odasından çıkarlar. O sırada Min Ji de gelinliğini deniyordur. Mercan “ Unni!! Muhteşem görünüyorsun. Gördüğüm en güzel gelinsin” Min Ji “ Saçmalamayın. Ben gördüğünüz en yaşlı gelinim bir kere. Ama güzel olmuş değil mi?” Hae Mi “ Güzelde kelime mi unni? Ötesi olmuşsun. Bende bir gün gelinlik giyer miyim acaba?” Mercan “ Artık bilemeyeceğim. İşler iyi gibi görünüyor” Hae Mi “ Nasıl yani? “ Mercan “ Ağabeyim ile senden bahsediyorum deli kız. Onu etkilemiş olmalısın. Tüm gece yanında durduğuna göre gerçekten öyle olmuş olmalı” Min Ji “ Oo Hae Mi sonunda buldun mu kendine göre birini. Bende bu deli kıza kim dayanır diye düşünüyordum. “ Mercan “ Ağabeyim bayılır kendini güldüren kızlara. Hae Mi de bu konuda bir numara” Hae Mi biranda suratını asar “ Bana umut vermeyin tamam mı? Zaten gidiyorsunuz neden hayal kurmaya zorluyorsunuz ki?” der ve koşarak dışarı çıkar Min Ji “ Kim gidiyor Mercan. Sen gidiyor musun?” Mercan ne yapacağını şaşırır ve arkadaşının arkasından koşar. Hae Mi merdivenlerde oturmuştur. Mercan’ı görünce göz yaşlarını siler. Mercan da kızın yanına oturur “ Hey! Neden umut vermek olsun ki yaptığımız. Senide ağabeyimide çok iyi tanıyorum. Bence birbiriniz için yaratılmışsınız. “ Hae Mi kızın suratına bakar “ Gitmeyecekmişsiniz gibi konuşuyorsun Mercan. Oysaki gideceksin hemde çok yakında. Uzun bir süre gelmeyeceksin, belki hiç gelmeyeceksin. Gerçekleri bilmeme rağmen nasıl olurda mutlu mesut hayaller kurabilirim. Evet ağabeyini ilk gördüğüm zaman bir şeyler hissettim ancak bunu sürdüremem. Sen geri dönecek olsanda o dönemez. “ Mercan ne diyeceğini bilemez yinede arkadaşını umutsuz bırakmak istemiyordur “ Sen onu tanımıyorsun. Eğer göründüğü gibi gerçekten senden hoşlandıysa hiçbir şey onu tutamaz” Hae Mi’yi hiç böyle ciddi görmemiştir “ Hiçbir şey değil ama içinde bulunduğunuz durum. Bu babanız” Mercan “ Sen demedin mi her şey yoluna girer, bir çaresine bakarız. Yaparız Hae Mi. Bir çaresine bakarız mutlaka. Şimdi olumsuz düşünme. Ben düşünmüyorum” İki kız birbirine sarılır. Min Ji “ Hey ikiniz beni bırakıp dışarı sarılmak için mi çıktınız?” Mercan gülümser “ Geliyoruz, geliyoruz. “ der ve içeri geçerler.

*

Mercanlar eve geldiklerinde mis gibi kokular geliyordur. Yong Gi “ Vuah çok güzel kokuyor” Mercan kokuyu tanımıştır “ Bizimki döktürmüş” Hae Mi ile Yong Gi direk mutfağa geçer. Sarp  yemek pişirmiştir Yong Gi “ Makarna mı? Makarna böyle güzel kokar mıydı?” Uras “ Ağabeyim yaptıysa kokar. Vallahi şanslısınız normalde böyle bir mutfakta hayatta yemek yapmazdı” Yong Gi “ Bizim mutfağımızın neyi eksik? Tezgah var, fırın var, tencere var. Daha ne olsun?” Uras güler bu çocuğun düşünce şekline bayılıyordur “ Ondan değil çingu. Kendisi profesyonel mutfaklara alışık olduğundan, öyle her mutfakta yemek pişirmez” Yong Gi “ Sarp Hyungnim aşçı mı?” Uras başını sallar “Öyledir kendileri. Ancak sadece yabancılara birde kız arkadaşlarına yapar. Çok nadirdir onun bize yemek yapması” Hae Mi ile Sarp göz göze gelir. Kız gülümser ancak Sarp başını çevirir. Hae Mi içinden “ İşte böyle davranmalısın. Yol yakınken daha fazla ileri gitmeyelim” der. O an Sarp da aynı şeyleri düşünüyordur “ İkimiz içinde en iyisi bu deli kız. Keşke o gece hiç konuşmasaydık”

Nell – Down

Mercan Soon Cheol ile Hoo Jin’in yanına gider. Soon Cheol “ Hoş geldiniz. Gözlerimiz yollarda kaldı” Mercan sarılır “ Ah seni çok özlemişim” Soon Cheol gülümser “ Seni duyanda yıllardır görüşmüyoruz sanır” Mercan “ Ne yapabilirim sürekli özlüyorum işte” Soon Cheol “ Güzel böyle sürekli özle beni. Aklında hep ben olayım.” Mercan biran ağlayacakmış gibi olur. “İnsan diledikleri şeylere dikkat etmeli” diye düşünür. “ Ama ben seni özlemek istemiyorum. Hep böyle yanında kalmak istiyorum” Soon Cheol daha fazla dayanamaz ve kızı öper “ O zaman kal. Hep yanımda böyle kal” Mercan cevap veremez. Evet tek bir yol vardır. Özlemek istemiyorsa kalacaktır. Ancak şuan için bu imkansız görünüyordur. Onunkisi bu sefer zorunlu bir terk ediş olacaktır.

Akşam ortam her zamankinden biraz daha farklıdır. Bunu hissedenlerin başında hiçbir şeyden habersiz olsa da Yong Gi vardır. Hae Mi ile Sarp hiçbir şekilde konuşmuyordur. Mercan ise çok durgundur. Kesin bir şeyler dönüyordur. “ Öğrenmeliyim neler olduğunu öğrenmeliyim” Diğerlerinin yanından kalkar ve Hoo Jin’in odasına geçer. Telefonunu eline alır “ Kesin Kang Mo hyung biliyordur” der ve çevirir “ Ne oldu Yong Gi bir problem mi var?” Yong Gi hiç çaktırmadan “ Biliyordun değil mi? Her şeyi biliyordun ama söylemedin” der Kang Mo bir müddet durur. Yong Gi “ Acaba yutmadı mı “ diye düşünürken “ Söyledi mi? Bende bugün öğrendim” Yong Gi devam ettirir hala bir şey anlamamıştır “ Sonuçta biliyordun. Benden önce biliyordun. Hyung nasıl olur?” Kang Mo çocuğu sakinleştirmek ister “ Yong Gi, bak evlat gitmesi gerekiyor. Sonuçta babası. Bir gün gelip kızını hiç hatırlamadığında pişman olmanın da bir faydası olmayacak. Bir gün gitmesi gerekeceğini hepimiz biliyorduk” derken Yong Gi’nin gözleri dolmuştur. Annesi, Mercan gidecek midir? Bunu ona nasıl yapar? “Ondan geç kalmaktan bahsedip duruyordu” der kendi kendine “ Babamla barışmam için bu yüzden bu kadar ısrar etti. Çünkü beni bırakıp gidecekti” Kang Mo hattın diğer ucundan seslenip durur ancak Yong Gi o an hiçbir şey duymuyordur. Kendi gürültülü düşünceleri arasında kaybolmuştur. Bir zombi gibi dışarı çıkar. Sessizce masaya geri oturur. Her şey yerine oturuyordur. Yönetmenliği kabul etmesi, çekimlere hemen başlaması, durgunluğu. Ancak aklı hala almıyordur. Kalbi paramparça olmuştur. Neden sevdiği güvendiği herkes onu bırakıp gidiyordur. Daha fazla dayanamaz ve masada patlar “ Neden bunu yapıyorsun? Senden nefret ediyorum!” der ve odaya koşar. Masadakiler şok olmuştur. Mercan hemen çocuğun arkasından koşar “Yong Gi bekle!” Soon Cheol Hae Mi’ye bakar. Kız “ Hiç öyle bakma bana. Ben bir şey diyemem” der. Sarp’ta başını çevirir. Uras ise çoktan ortamdan uzaklaşmıştır.

Mercan yatağa kapanmış hıçkıra hıçkıra ağlayan çocuğun yanına oturur “ Yong Gi yapma böyle konuşalım” Yong Gi “ Git başımdan. Konuşmak istemiyorum seninle” Mercan kendini ağlamamak için zor tutar “ Nerden öğrendin? Uras mı söyledi?” Yong Gi yattığı yerden kalkar “ Nerden, kimden öğrendiğimi boş ver. Yalan olduğunu söyle. Yanlış anladığımı söyle. Gitmeyeceğim de. “ Mercan kelimeleri toparlamaya çalışıyordur “ Yong Gi ben… Yalan diyemem, yanlış anladın diyemem, gitmiyorum diyemem” Yong Gi biranda kıza sarılır “ İnanmıyorum sana. Bir anne çocuğunu böyle kolayca terk edebilir mi? Üstelik tek beni de değil Hoo Jin ne olacak? Peki ya Soon Cheol? Bizi hiç düşünmüyor musun?” Mercan “ Ama babam… Yong Gi babam…” Yong Gi sinirli bir şekilde “ Seni bir başına bırakan baban değil miydi? Aramayan sormayan. Şimdi niye sen onun için bizi terk edesin ki? Babalar hep böyle işte hepsi aynı!” Mercan “ Yong Gi söyleme öyle. Ya bu son şansımsa. Ya bir daha hiç konuşamazsam. Beni hatırlayamazsa. Hatta belki şimdi bile geçtir” Yong Gi sarılmayı bırakır ve ayağa kalkar “ Yarın git o zaman, hemen şimdi git. Ne de olsa çok çabuk vazgeçebiliyorsun her şeyden. Bizi de bırakıp gidebilirsin” der odadan çıkar, diğerlerinin meraklı bakışları arasından sıyrılıp evden de çıkıp gider. Mercan içerden çıkmayınca Soon Cheol ayaklanır. Hae Mi tutar “ Dur ben giderim. “ Mercan’ın şimdi Soon CHeol ile yüzleşmek istemeyeceğini biliyordur. Eğer yanına giderse yalan söyleyemez ve hazır olamadan gideceğini söylemek arkadaşını daha da yıpratacaktır. “ Mercan iyi misin?” Mercan kıza sarılır “ Hae Mi neden sürekli terk edişler beni buluyor? Neden sürekli birilerini arkamda bırakmak zorunda kalıyorum? Ve onlar hep sevdiklerim oluyor” Hae Mi kızı sakinleştirmeye çalışır “ Belkide henüz yapman gerekenleri yapmamışsındır çingum. Henüz zamanı gelmemiştir. Sen Yong Gi’ye ne bakıyorsun. Düşününce oda gitmenin en doğrusu olduğunu anlayacak” der ancak kelimeler boğazında düğümleniyordur “ Gitmeniz en doğru yol gibi görünüyor. Hem ne olacak sanki bir uçaklık mesafe. Atlar geliriz yanına” İki kız daha fazla kendilerini tutamaz ve ağlamaya başlarlar. İçerde Soon Cheol daha fazla dayanamaz ve odaya gelir “ Ya neler oluyor burada? Odaya giren ya çıkmıyor ya çekip gidiyor. “ Hae Mi “ Bir şey olduğu yok. Yong Gi benim canım arkadaşımın moralini biraz bozmuş. Ancak olanlar ikisinin arasında bana da anlatmadı sende üzerine gitme. İki öpücük falan ver keyfi yerine gelsin kızcağızın” Mercan gülümser “ Hae Miiii!!” Hae Mi “ Bak öpücüğü duyunca nasılda morali yerinde geldi” der ve çıkar. Soon Cheol kızın yanına gider “ O velet nasıl benim bir tanemin moralini bozarmış” der kıza birkaç öpücük verir. Mercan “ Bu az geldi biraz daha moral lazım” Soon Cheol gülümser “ Seve seve hanımefendi” Mercan “ Ah işte şimdi kendimi süper hissediyorum” Soon Cheol “ İyi bari. Biran çok gerildim biliyor musun? Neymiş derdi diye soracağım ama anlatmazsın değil mi?” Mercan iki yana başını sallar Soon Cheol “ Tamam o zaman ısrar etmiyorum” Mercan adamın yüzünün iki elinin arasına alır “ Soon Cheol seni çok seviyorum biliyor musun?” Soon Cheol “ Bu nerden çıktı şimdi?” Mercan “ Galiba pek söylemiyorum bunu” Soon Cheol gülümser “ Söylemene gerek yok zaten ben hissediyorum” Mercan şaşkınlıkla “ Gerçekten mi?” Soon Cheol muzır bir şekilde “ Tabi o kadar kuvvetli bir aşkın var ki resmen çarpıntısını hissediyorum” Mercan o an karşısındaki adamı hiç olmadığı kadar tutkuyla öper. Tekrar dönünceye dek dudakları, bedeni onu unutmasın istercesine bir öpücüktür bu. Soon Cheol içerdekileri biran unutur. Onu parmak uçlarına kadar titreten kadına sonuna kadar karşılık verir. Saçlarının kokusunu, yumuşak dudaklarını bir bir hafızasına kazır. Biraz daha devam ederlerse asla duramayacaktır. Ancak bu doğru zaman değildir. Sonuçta içerde ağabeyi onların odadan çıkmasını bekliyordur. Soon Cheol zorda olsa durur. Son bir buse verir “ İnan bu burada bitsin istemezdim ancak biraz daha burada kalırsak şahsıma münhasır Azrailim kapıya dayanacak.” Mercan gülümser oda en az Soon Cheol kadar bitsin istemiyordur. Fakat ağabeyi gelirse olacakları düşünür ve Soon Cheol’e hak verir. Mercan “ O zaman hadi içeri gidelim” Yataktan kalkıp kapıya doğru giderler. Soon Cheol odadan çıkmadan kızı tutar ve son bir kez öper “ Böyle gizli saklı işler çevirmeninde ayrı bir zevki varmış canım” Mercan “ Kesinlikle doğru söylüyorsun” der ve göz kırpar. Şimdilik atlatmıştır ancak daha fazla uzatmadan Soon Cheol’e de her şeyi anlatmalıdır.

Yong Gi gece yarısı eve gelir. Mercan’lar yoklardır “Herhalde bugün kendi evlerinde yatmaya karar verdiler” der ve karşı daireye geçer. Tahmin ettiği gibi ordadırlar. Sarp ile Uras’ı uyandırmadan Mercan’ın odasına gider. Hafif kapıyı açar, göz ucuyla ortama bakar. Mercan uyuyordur. Yavaşça Mercan’ın yanına gelir “ Özür dilerim anne. Sana öyle bağırmamalıydım. Biliyorum elinde olsa asla bizi bırakmazdın ancak gitmek zorundasın. Ben yalnızca annemi bırakmak istemedim. Biri daha beni terk etsin istemedim. Özür dilerim bencilce davrandım. Seni seviyorum hep bu yüzden böyle biliyorsun değil mi? Neyse iyi geceler” der ve kalkamaya yeltenir o sırada Mercan çocuğun kolunu tutar, arkasını döner “ Gel buraya velet. Bende seni seviyorum bundan şüphen olmasın. Ne demiştim sen  bıksan da ben senden asla bıkmayacağım. Evet gidiyorum ancak bu konuşmayacağımız, görüşmeyeceğimiz anlamına gelmiyor ki. Benden kurtuluş yok” der ve çocuğun suratının her yerini öper. Yong Gi “ Eğer bu hareketi dışarıda ya da başkasının yanında yaparsan külahları değişiriz ona göre “ Mercan “ Tamam öpmüyorum işte !” Yong Gi alnının bir köşesini gösterir “ Burası kaldı” Mercan gülümser “ Gel bakalım buraya”

Sabah uyandığında Mercan günlerin çok çabuk geçtiğini hisseder. Gitmesine  üç gün vardır. Ancak Mercan’a hala gitmek düşüncesi korkutucu geliyordur. Her geçen gün ise alışacağına daha çok korkuyordur. Yong Gi “ Anne uyandın mı?” Mercan arkasını döner “ Vay canına direnmeden ayaktasın “ Yong Gi “ Ne kadar erken kalkarsam seninle o kadar çok vakit geçiririm. “ Mercan çocuğa dalıp gider sonra “ Hadi daha fazla oyalanmayalım Dae Han birazdan burada olur” Hemen hazırlanır ve çıkarlar. Mercan kapıyı açar açmaz karşı kapıda açılır Soon Cheol “ Kahvaltı etmediniz değil mi?” Yong Gi “ Vay canına  bunu nasıl yaptın? “ Soon Cheol gülümser “ Kapınızın önüne düğme yerleştirdim demeyi çok isterdim ancak yaklaşık bir saattir kapının açılmasını bekliyorum” Yong Gi “ Ne iyi etmişsin” diyip elindekileri alır. Soon Cheol “ Bu çocuğu hiç beslemiyorsun” der ve gülümser. Mercan’ın sabah mahmurluğu o kadar tatlıdır ki Soon Cheol “ Yong Gi istersen asansöre bin sen” Yong Gi “ Neden” demeye kalmadan Soon Cheol Mercan’ı öper. Yong Gi ani bir hareketle asansöre atlar “ Ben hala alışamadım bu ikisine ya!” Soon Cheol “ Günaydın” Mercan “ Sana da günaydın “ Soon Cheol “ Hadi git şimdi” Mercan gülümser ve asansöre biner “ Gidiyorum” Soon Cheol “ Bir dakika, bir dakika!” Yong Gi hemen kapıyı tutar “ Yine oldu?” Son cheol son bir kez daha öpmek için Mercan’a uzanır ancak Yong Gi adamı durdurur “ Kaçamayacağım ve üç kişinin   yeterince daralttı ortamlarda bunu yasaklıyorum” der kapıyı kapatır ve aşağıya inerler.

Epitone Project -손편지 

Dae Han gelmiştir. “ Bende tam seni arayacaktım nerde kaldınız diye “  Yong Gi sandviçi ağzına tıkıştırırken “ Yukarda ikisinin birbirinden ayrılması biraz uzun sürdüde ondan geciktik” Dae Han biraz bekler “ Ha o zaman erken bile gelmişsiniz” Yong Gi artık emindir. İçinde hala bir şeyler olan bir erkeğin hayatta böyle bir tepki vermeyeceğini bilir. Dae Han’ın omzuna elini koyar “ Bende onu diyorum ya” Mercan her geçen gün Dae Han’ın yanında kendini daha iyi hissediyordur. Gerçekten aklında her şeyi bitirmiş gibi bir hali vardır. Hani bunu net bir şekilde bilemese de hislerine güveniyordur. Artık onun için sadece yakın bir arkadaştır.

Klibin çekileceği yeri gördüğünde Mercan’ın kalbi resmen kulaklarında atıyordur. Uzaktan kalabalığı görür “ Herkes gelmiş gibi. Git gide daha da heyecanlanıyorum”  Dae Han gülümser “ Heyecanlanacak bir şey yok. Bana güven demedim mi?” Mercan kafasını sallar “ Tamam sakinleşiyorum. Hem beni böyle görsünler istemem yani”  Dae Han arabayı durdurur. Mercan kendini hazır hissetmeden etrafa bakmamaya özen gösteriyordur. Ancak gelen çığlıklarla başını kaldırır “ Sanbaeee!!!!” Gülümsemesine hakim olamaz. Ekibin tamamı sınıf arkadaşları ve alt dönemlerinden tanıdığı çocuklardır. Mercan “ Herkes sabırsızlanıyor derken bahsettiğin bumuydu?” Dae Han başını sallar “ Sana endişelenme demiştim” Kızlardan biri “ Sanbae tekrar seninle çalışacak olmaktan o kadar mutluyum ki. Bu işi bıraktığını duyup çok üzülmüştüm. Ancak seni burada görmek beni çok mutlu etti” Mercan’ın konuşmasına izin vermiyorlardır. Sınıf arkadaşlarından Seung Nam “ Ne vefasız çıktınız siz ikiniz. O gitti haberimiz olmadı bir bakmışız dönmüş albüm bitirmiş klibimi çeker misiniz diyor, sen ise sırra kadem bastın sonra baktık yönetmenimiz Mercan hanım. Çok kötü bir arkadaşsın” Mercan “Ya Seung Nam !! deme böyle. Ya da yok aslında diyebilirsin haklısın” Çocuk kahkaha atar “ Tabi ki haklıyım. “ İçlerinden bir diğeri “ Fotoğrafçılık yaptığını duydum hatta geçen sergilerden birinde fotoğraflarından biri varmış. Baya beğenilmiş. Hatta olaylar falanda olmuş” Mercan biran safça “ Ne olayı olmuş benim niye haberim yok?” Hong Bae “ Ya aslında ben o olayı duyduktan sonra Dae Han gelip seni falan söylediğinde şaşırdım. Şimdi siz hala beraber misiniz yoksa ayrıldınız mı? Çünkü sergide başkasıyla görmüşler seni” Mercan gülümser “ Hong var ya hiç değişmemişsin. Hala dedikodular sende. “ Çocuk gülümseyerek “ Harbi ben bir şey yapmıyorum. Onlar beni buluyor. Lafı değiştirme cevap ver” Mercan “ Dae Han ile biz ayrılalı baya oluyor ve evet şuan başka biriyle birlikteyim. Dae Han ile de arkadaşız “ Seung Nam “ Yoksa sevgilin şu çocuk mu?” der ve Yong Gi’yi gösterir. Mercan gülümser Yong Gi “ Ne sevgilisi yahu. Gördün mü ben sana öyle sanırlar demiştim” Mercan “ Saçmalama. Hayır o benim oğlum” Bu cümle herkesi çok şaşırtır. Mercan açıklama yapmak zorunda kalır “ Yani manevi oğlum. Benim asistanlığımı yapıyor. Neyse daha fazla gecikmeyelim ne dersiniz. Bugün bu klibi bitireceğimize inanıyorum” Seung Nam “ Hala eskisi gibisin. Canımızı çıkaracaksın değil mi?” Mercan “ Hemde nasıl”

Gece yarısına kadar canları çıkmıştır ancak herkesin içine sinen bir klip olmuştur. Mercan o küçücük monitörün karşısına geçip üçten geriye sayarken sanki kalbi duracakmış gibi hissetmiştir. Işık, ses, kamera ve motor… Sanki hiç bırakmamış gibi, ezelden beri yapıyormuş gibi hissetmiştir. Onu en çok yoran ise arkadaşlarının soru yağmurudur. Okuldayken nasıl bunca şeyin altından kalktığını düşünür.  Dalıp gittiği düşüncelerinden sıyrıldıktan sonra ekibe iyi iş çıkardıklarını söyler ve hepsini özgür bırakır. Vedalaşan herkes bir gece toplanıp bir şeyler içmek için söz alır. Ancak Mercan hepsini geçiştirir. Onları uzun bir süre sonra görmüştür ve uzun bir süre daha görememe ihtimali büyüktür. Dae Han ile Yong Gi yanına gelir Dae Han “ Yönetmenim hadi sizi evinize bırakayım. Bu çocuğunda pili bitti. Birazdan bulduğu bir yerde sızacak” Mercan gülümser “ Siz gidin, maalesef benim için henüz bitmedi” Dae Han “ Seung Nam’larla mı gideceksin” Mercan “ Tabi ki kurguyu da bitirmeden içim rahat etmeyecek” Yong Gi “ Bende geleceğim seninle” Mercan “ Saçmalama çocuk. Haline baksana. Benim işim sabaha kadar sürer. Mahvolursun sen” Yong Gi “ E eve sensiz gittiğimde Sarp ağabey beni mahvetmesin sonra” Mercan “ Yok yok haberi var söyledim ben. Hadi gidin” Dae Han ile Yong Gi giderken, Mercan da Seung Nam ile yola çıkar.

Tahmin ettikleri gibi sabaha karşı kurgu tamamlanmaya yaklaşmıştır. Seung Nam “ Yalnız harbi güzel klip oldu. Bu iş senin kanında var Mercan “ Ya evet damarlarımda otuzbeş milimetre dolaşıyor. Hadi şu son birkaç kareyide halledelim gidelim” Seung Nam “ Sen git istersen yarım saatlik bir iş ben halleder çıkarım” Mercan “ saçmalama olmaz öyle şey. Ne zaman böyle bir şey yaptığımı gördün?” Seung Nam “ Ah seni çılgın Türk tamam hadi bitirelim o zaman”

Yong Gi eve gelir gelmez kendini koltuğa atar. Soon Cheol  “ Attı mı seni başından? “ Yong Gi “ Ah attı ne iyi etti. Hyung var ya onda ne enerji var öyle. Bir sağa gidiyor, bir sola gidiyor. Bir bakıyorum kameranın başına kendi geçmiş. Felaket bir kadın. Fotoğrafları gösteririm” Soon Cheol “ Bende görmek isterdim. Hani fotoğraf çekerken hayran kalıyorum. Asıl aşık olduğu şeyi yaparken izlemesi çok daha zevklidir.” Yong Gi “ Kesinlikle öyle. Hani sanki… Yok yok tarif edilemez bir şey bu. Bir gün kesin görmen lazım.” Soon Cheol “ Sen bana adresi ver ben ona sürpriz yapayım en iyisi” derken kapı çalar. Gelen Sarp’tır “ Velet Mercan ne zaman gelecek. Gittiği yerin adresini ver gidip alayım. Gecikmem dedi ama tek başına bu saatten sonra dışarıda gezmesin” Soon Cheol “ Ben almaya gidiyorum. Merak etme ağabey” Sarp “ Tamam o zaman arayın beni mutlaka. Alışamıyor işte insan. Yoksa okurken de böyleydi. Mercan sabahlara kadar atölyede biz o gelene kadar ayakta” Soon Cheol “ Ben çıkıyorum. Görüşürüz” der ve çıkar.

The Koxx – The Words

Mercan Seung Nam ile vedalaşır ve dışarı çıkar. Keskin ancak muhteşem bir hava vardır. Derin bir nefes alır, gerinir. “ Muhteşem hislerden birisi” der kendi kendine Soon Cheol banktan kalkar “ Demek muhteşem hislerden biri” Mercan adama doğru koşar ve sarılır “ Sen ne arıyorsun burada?” Soon Cheol “ e artık sevgilimizi anca şafakta görebiliyoruz. Zinciri kırmayayım dedim” Mercan ağzını doldura doldura Soon Cheol’ün adını söyler. Soon Cheol kızın taklidini yapar “ Soon Cheol ya ! Sen benim gibi sevgiliyi nerde bulacaksın kıymetimi bil bak” Mercan yanaklarını sıkar “ Bence de sigortalatmam lazım seni. Ne olur ne olmaz “ Soon Cheol “ O ne demek yahu? İstersen bankaya yatır “ Mercan “ Olmaz benim yanım dışınca hiçbir yerde yatamazsın” Soon Cheol kahkaha atar “ Ne de güzel çevirirmiş lafı” der ve bir yandan da kızın yanaklarını sıkar “ Hadi sen daha yorulmadın mı? “ Mercan “ Seni görünce tüm yorgunluğum geçti” Soon Cheol kızı sırtına alır “ Olsun seni yinede ışık hızında eve götürmeliyim. Ağabeyin kapıda bekliyor” Mercan Soon Cheol’e sıkıca sarılır ve eve doğru yola çıkarlar.

Eve girdiklerinde herkes uykuya yenik düşmüştür. Soon Cheol Mercan’ı yatağa bırakır “ Hadi uyu bakalım. Ailemizin yönetmeni” Mercan gülümser Soon Cheol’üde yatağa çeker “ Sende uyu. Eminim gözüne uyku girmemiştir. Soon Cheol “ Yok ben horul horul uyudum” Mercan “ Git o zaman “ Soon Cheol “ Bak ya nasıl kovdu hemen” Mercan “ Gel gel tamam” der ve kenara kayar. Soon Cheol kızın yanına uzanır “ Amma etkili konuşurmuşum yahu” Mercan “ Ne alaka?” Soon Cheol “ Baksana nasıl konuşup ikna ettiysem seni hemen gittin çektin klibi” Mercan “ Evet kesinlikle ikna yeteneğin sayesinde” der ve düşünür “ Keşke bir şekilde benide kalmaya ikna edebilsen” Karar verir yarın her şeyi ona anlatacaktır. Ancak şimdi olabildiğince ona sarılıp kokusunu içine hapsetmek istiyordur. Soon Cheol ise sonunda her şeyin bir düzene girdiğini artık zamanının geldiğini düşünüyordur. Sonunda çekmesinde sakladığı ve doğru zamanı bekleyen o küçük kutuyu sevdiği kadına vermeye hazırdır. Mercan’a sıkı sıkı sarılır. Bir nebzede olsa heyecanının yatışmasını umar.

Maybe we could expressive selves more fully
If we say without words

I am looking at you
You are looking at me

We are looking each other
What else do we need

On Dördüncü Bölümün Sonu

On Üçüncü Bölüm

Taru – Strawberry

İlk uyanan Mercan’dır. Gözlerini açar açmaz gördüğü manzara karşısında gülümsemesine hakim olamaz. Hemen fotoğraf makinesini getirir ve gece ağabeyinin göbeğine bir güzel yerleşip mışıl mışıl uyuyan Hoo Jin ile onu sıkı sıkı tutan Sarp’ın fotoğraflarını çekmeye başlar. Kendini öylesine kaptırmıştır ki Soon Cheol’ün arkasında durduğunu fark edemez. Soon Cheol yavaşça kollarını kızın beline dolar ve arkasından sarılır “ Tüm fotoğrafçılar böyle midir?” Mercan gülümser ve arkasını döner “ Günaydın” Soon Cheol gülümser “ Böyle gizli gizli fotoğraf çekmenin sende alışkanlık olmasından korkuyorum. Acaba geceleri gelip benim uygunsuz fotoğraflarımı çekmiş olabilir misin?” der ve kollarını kendi göğsüne dolar. Mercan gülümser ve bir tane vurur “ Ya ne demezsin. Senin milyon dolarlık fotoğraflarını çektim. Kapış kapış gidiyor. İnternetteki sitelerde tıklanma rekorları kırıyorsun” Soon Cheol “ Haha güzel, zevk sahibi insanlarmış. Bu kasları boşuna yapmadık yani” Mercan biran sesini kontrol edemeden kahkaha atar ancak sonra hemen durur “ Ya tabi sendeki kas sadece parmaklarında canım. Klavye kullanmanın faydaları” Soon Cheol “ Çok seksi parmak kaslarım olduğu doğru ancak şimdi melek gibi görünen ancak uyandığından tam bir velet olan çocuk var ya onu taşımaktan kol kası, kovalamaktan bacak kası falanda yaptım yani” der ve gülümser Mercan içinden sabahları bu saçmalamanın dibine vurdukları sohbetlerden ne kadar hoşlandığını geçirir. Soon Cheol sayesinde güne hep kahkaha ile başlıyordur.  Mercan “ O zaman senin kovalamacalar başlamadan gidip kahvaltı hazırlayalım.  Yoksa bunlar uyandıklarında bizi yemeye kalkacaklar.” Soon Cheol “ Onlar seni yemeden önce ben şöyle güzel bir kahvaltı yapsam…” Mercan kaşlarını çatar “ İnanmıyorum sana beni yemeleri önemli değil yani. Sana kahvaltını hazırladıktan sonra sofralara sıcak olarak servis edilebilirim diyorsun” Soon Cheol kızı yerinden kaldırır ve mutfağa götürür “ Lafı nasılda hemen başka yöne çekiyorsun. Demek istediğim tamamen başkaydı.” Mercan “ Ne demek istedin? Anlat bakalım” Soon Cheol Mercan’ı öper “ Önce ben karnımı doyuracağım demek istedim” Mercan gülümser “ Hazımsızlık yapabilirim ona göre “ Soon Cheol “ Zevkle katlanırım” der ve Mercan’ı yine öper.

Sarp da erken uyanmış, kucağındaki çocuğu görünce afallamıştır. Hoo Jin uyanmasın diye elini bile kaldıramaz. Sağına, soluna bakar. Uras uyuyordur. Deli kızla diğer çocukta yatıyorlardır. Mercan ile Soon Cheol ortalıklarda yoklardır. Daha sonra seslerini duyar. Kısık sesle “ Hey! Öhöm, pişt! Mercan!” Mercan oturma odasına doğru gider. Sarp “ Alsana şu veledi üstümden. Ben… Şey… Şimdi bir şey falan yaparım. Ağlar falan. Hadi al bakalım” Mercan gülümser “ Ağabey olur mu hiç öyle şey. O senin yeğenin sayılır yani. Hem uykusu ağırdır uyanmaz ve ağlamaz merak etme. Üstelik çocuğun suçu ne bulmuş rahat yeri uyumuş işte. O bile anlıyor rahattan görüyor musun? İşte benim oğlum” Sarp “ Kız! İnatlaşma benimle al şunu üzerimden “ der ama Mercan çoktan yanından uzaklaşmıştır. Sarp çocuğun suratına bakar. O kadar masumdur ki. Yavaş hareketlerle doğrulur. Mümkün olduğunca Hoo Jin’i hareket ettirmemeye çalışır. Zorda olsa çocuğu uyandırmadan kalkmayı başarmıştır. Hoo Jin’i koltuğa bırakır etrafına birkaç yastık yerleştirir ve Kahvaltı hazırlayan Mercan ile Soon Cheol’ün  yanına gider. Sarp “ Bana bak seni öldürürüm. Ya uyansaydı ne olacaktı. Düzgün uyuyamazsa büyüyemez. Büyümezse böyle başa bela olur ona göre yani” Mercan abisine sarılır “ Günaydın ağabeyciğim. Rahat bir uyku çekmişe benziyorsun. Eminim şimdiden karnın zil çalıyordur.” Sarp gülümser “ Rakı ile geçirilen bir gecenin sabahı ne zaman tok oldum ki ben. Hem de deli gibi açım” Mercan “ Gönül isterdi sana şöyle sucuklu yumurta yapayım ancak dolap boş olduğundan pirinçle idare edeceksiniz.” Sarp’ın biranda gözleri açılır “ Şaka yapıyorsun değil mi? Sabah sabah pilav mı yedireceksin bana!” Mercan gülümser “ Pilav olsa ne iyi olurdu. Maalesef sadece pirinç” Sarp “ Bana hayatta kahvaltıda pirinç yediremezsin küçük hanım. Kabul etmiyorum” derken diğerleri de uyanır. Yong Gi “ Ne oluyor sabah sabah ya!” Uras’ın bir fikri vardır “ Ben tahmin edebiliyorum çingu” Yong Gi çocuğun açıklama yapmasını bekler Uras “ Ağabeyimin     açlık isyanları bunlar “ Yong Gi “ Bana bak bizi yemez değil mi?” Uras gülümser ve sonra hemen ciddileşir  “ Kemiklerimize kadar sıyırır çingu. Hemen beslenmesi lazım” der ve yanlarına gider “ Hadi bakalım pamuk eller cebe. Paraları toplayın markete ben giderim. Hem gezmişte olurum.” Soon Cheol Mercan’ın kulağına eğilir “ ‘Beni yemeden’ derken gerçekten yemelerinden bahsediyormuşsun” der “ Hadi Uras gidelim o zaman biz. Hem sana etrafıda gezdiririm. Zaten gitsen de ne alacağını bilemezsin şimdi “ Uras “ Tamam yazar bey hadi gidelim “ der ve çıkarlar.

Mercan “ Var ya bazen resmen çocuk oluyorsun. Ne vardı pirinç yeseydin?” Sarp “ Her şeye anlayış gösterebilirim. Ancak biliyorsun söz konusu midem olunca akan sular durur. Hem şu haline bak bir deri bir kemik kalmışsın. Her sabah pirinç, ramen yiye yiye Osman (Latince kemik anlamına gelen ossea’nin os ‘u ve ingilizce adam demek olan man kelimesinin birleştirilmesiyle oluşmuş,bazı tip fakültelerinde iskelet adama verilen isim) olmuşsun. Kıyamam ben kardeşime” der ve sıkı sıkı sarılır. Mercan “ Ağabey nefes alamıyorum” Sarp “ Pardon pardon. Kaptırdım biran kendimi”

Yong Gi ile Hae Mi oturma odasında olan biteni izliyordur. Yong Gi “ Hae Mi unutturma teddy daima beslenecek. Sürekli doyurulacak yoksa vallahi tek lokmada yutar bizi. “ Hae Mi gülümser “ Yong Gi bu muhteşem bir şey. Süper bir iştah. Daha önce bunu bir tek aynaya baktığımda görüyordum. Şimdi ise karşımda duruyor “ Yong Gi “ Harbiden yalnız! Ben bunu nasıl fark edemedim. Aslına bakarsan senin erkek versiyonun olabilecek potansiyele sahip” Hae Mi biranda çocuğa döner ve kolundan tutar “ Değil mi? Çömez. Kesinlikle öyle. Bende ilk gördüğümde böyle hissettim” Yong Gi pis pis gülümser “ İlk gördüğünde mi? Böyle mi hissettin? Hisler falan, kaşlara dokunmalar “ der ve kızın omzuna vurur Hae Mi kendine gelir “ Hayır yani tek olduğunu sanan biri için öyle olmadığını anlamanın yaşattığı garip hisler bunlar “ der doğruca banyoya gider. Yong Gi kızın arkasından hala gülümsüyordur “ Ya ya tabi. Tek olmamanın dayanılmaz hafifliği” Bu sırada Hoo Jin uyanır. Yong Gi Hoo Jin’i kucağına alır ve mutfağa gider “ Biz geldik! “ Sarp “ Bücür uyanmış. Bana bak buna da pirinç yedirmeyeceksin değil mi? Yazık çocuğa “ Mercan gülümser “ Bizden çok seviyor o pirinci ama yok kahvaltıda maması var “ Sarp Hoo Jin’e döner “ Bana bak küçük adam boş ver pirinci, sen benimle takıl hayatını yaşa “ Hoo Jin Sarp’a doğru atılır “ Bak görüyor musun bu çocuk işini biliyor”

Uras “ Buralar baya güzelmiş ama ya!” Soon Cheol “ Ablanla daha da güzelleşti” diyiverir. Uras gülümser “ Evet onun öyle bir özelliği var. Ortamı cennete çevirebildiği gibi biranda cehenneme de çevirebilir” Soon Cheol “ Cehenneme mi? “ Uras “ Oo sana daha denk gelmemiş. Zaten nadir olur öyle bir şey ama oldu mu feci olur” Soon Cheol “ Desene karşılaşmadığım için şanslıyım” Uras gülümser “ Hem de çok şanslısın” Markete girip alışverişe başlarlar Uras dün geceden aklına takılan soruyu sormak için can atıyordur “ Hyung” Soon Cheol şaşırır Uras hemen yanıtlar “ Dün Yong Gi öğretti “ Soon Cheol gülümser Uras devam eder “ Dün gece aklıma takıldı ancak soramadım. Hani Hoo Jin sizi anne babası sanıyor ya… Şey Hoo Jin’in babası nerde peki? Ablanı kaybettiğin için gerçekten üzgünüm hani ben ablamı kaybetsem nasıl olurdu düşünemiyorum bile. Hoo Jin’e senin yani sizin bakmanızda muhteşem bir şey ancak babasının yanında olsa daha iyi olmaz mı?” Soon Cheol elindeki  sebzeyi yerine koyar “ Hoo Jin’in babası… O adam ablamın hamile olduğunu öğrendiği an çekti gitti. Üstelik ablam onun için evi terk etmişti. Bir daha da geri dönemedi. O yüzden o adamın Hoo Jin’i görmeye hakkı yok Hoo Jin de eminim böyle bir babayla kalmayı istemeyecektir. Gerçi istese bile nerde olduğunu bilmiyorum.” Uras “ Peki zor olmadı mı?” Soon Cheol “ Oldu tabi ancak çok ta güzeldi. Biz daima birbirimize destektik. Ablam da  her ne kadar sevdiği adam tarafından terk edilmiş olsa da Hoo Jin’e inanılmaz bağlanmıştı ve dünyaya getirmeye kararlıydı. Ah hayatımda tanıdığım en güçlü kadındı. Sonra bir inanılmaz kadınla daha tanıştım. Ancak bunları inanılmaz kadının kardeşi ile konuşmayacağım  ” Uras “ Ben özür dilerim” Soon Cheol “ Niye özür diliyorsun? Arada eskilere gitmek beni mutlu ediyor aslında. Neyse en iyisi biz alışverişe devam edelim yoksa ağabeyin bizi yiyecek” Soon Cheol alışverişe devam ederken Uras “ Hyung gerçekten üzgünüm” Soon Cheol “ Hadi acele et bir an önce eve gidelim. Yarım saate işe gidecekler” Uras “Tamam geliyorum”

Sarp “ İşte ya kahvaltı dediğin böyle olur. En azından yumurta var yani “ Diyip krepleri bir bir yer. Hae Mi “ Böyle güzel kahvaltı için kardeşlerinin gelmesini  beklemem gerekiyormuş çingu” Mercan “ Ay Hae Mi aşk olsun. Daha geçen hafta yaptık böyle kahvaltı. Ancak her günde bekleme yani” Sarp “ Demek ondan bu kadar zayıf bu kız” Yong Gi “ Yok ya sürekli bir şeyler yiyor. Aç kaldığından değil. Kendinin dediğine göre aklını çok kullanıyormuş ondan böyle zayıf kalıyormuş” Mercan ile Soon Cheol ağızlarındaki suyu püskürtürler. Yong Gi “ Haha işte tam yerinde bir tepkiydi” Sarp gayet sakin bir şekilde “ Ne demeye çalıştıklarının farkındasın değil mi?” Hae Mi Sarp’ın suratına takılı kalır sonra “ Umursamıyorum” der Sarp kahkaha atar “ En iyisini yapıyorsun” Hae Mi yine ortamdan ışık hızıyla uzaklaşır “ Yong Gi “ Gördünüz mü yine aynı şeyi yaptı” Mercan ile Soon Cheol “ Hae Mi’nin arkasından bakıp kafalarını sallarlar. Hae Mi hemen geri döner “ İşe geç kalıyoruz” Mercan saate bakar kesinlikle doğrudur “ Yong Gi hadi çıkmamız lazım “ Yong Gi “ O işe geç kaldığı için kaçmadı ama biliyorum bunu” derken Mercan tarafından sürükleniyordur “ O her zaman işe geç kalır zaten” Mercan “ Tamam uzatma işte. Ne için olduğunu gayet iyi biliyorsun” Yong Gi gülümser “ Sende fark ettin değil mi? Haha o zaman kesin evet kesin” Mercan gülümser “ Ağabey biz çıkmak zorundayız. Soon Cheol sizi kafeye getirir” der ve çıkarlar. Sarp Soon Cheol’e döner “ Ne kafesinden bahsediyor? “ Soon Cheol “ Şey baristalık yapıyor da. Neyse gidince görürsünüz zaten” Sarp “ Görelim bakalım”

*

Cloud Cockoo Land – Coffee is…

Mercan “ İşte asıl burada ayıkıyorum ben. Bu kahve kokusu muhteşem” Yong Gi “ Bir insan kahveyi ne kadar sevebilir ya! Tamam evet güzel kokuyor ancak ne bilim…” Mercan “ Yine sabah felsefelerine başlama istersen” Yong Gi “ Tamam sustum. Ben üzerimi değiştirmeye gidiyorum” der ve personel odasına yönelir. Mercan ise Kang Mo’nun  ofisine girer “ Oppa! Günaydın” Kang Mo “ Ooo günaydın küçük kız. Hayırdır suratında bir haber vereceğine dair kanıtlar var” Mercan gülümser “ Beni nasıl bu kadar iyi tanıyabiliyorsun?” KAng Mo koltuğunda gerinir “ O da benim sırrım olsun. Hadi söyle bakalım” Mercan “ Hazır mısın? Bak söylüyorum” Kang Mo gülümser Mercan devam eder “ Ağabeyimle kardeşim geldiler” KAng Mo “ Ne! İnanmıyorum. Sen iyi olduğuna endişe edecek bir şey yok gerçi ama… Ne bilim nasıl oldu? Neden gelmişler?” Mercan “ Evet endişe edecek bir şey yok. Beni özlemişler, dayanamamışlar, gelmişler. Bugün buraya gelecekler. Seninle tanıştırmak için sabırsızlanıyorum” Kang Mo “ Senin adına sevindim. Bunca yıldan sonra aileni görmek iyi gelmiştir.” Mercan “ Oppa, muhteşem bir şey bu. Tarif bile edemiyorum. İlk gördüğüm an resmen elim ayağım titredi. O kadar özlemişim ki. Görünce daha iyi anladım bunu” Kang Mo çok iyi anlıyordur “ Yalnız bir şey diyeceğim. Soon Cheol hayatta mı?” Mercan kahkaha atar “ Biran öldü sandım biliyor musun? Karşısında ağabeyimi görünce felaket oldu. “ Kang Mo “ Ah orda bende olmalıydım. Ne eğlence olmuştur” Mercan “ Kesinlikle olmalıydın. Muhteşemdi” Mercan günün her dakikasını anlatır. Kang Mo ile gülme krizlerine girerler. Kang Mo sonunda küçük kızın hak ettiği mutluluğa yaklaşmasından gayet memnundur.

Öğlen olmuştur. Kafedeki sabah yoğunluğu bir nebze hafiflemiştir. Yong Gi “ E ne zaman gelecek bunlar?” Mercan “ Birazdan burada olurlar. Soon Cheol yiyecek bir şey alıp geleceklerini söyledi” derken Sarp, Uras, Soon Cheol ve Hoo Jin kafeden içeri girerler. Hoo Jin Mercan’ı görür görmez “ Anne” diyerek kollarını uzatur. Mercan “ Hoş geldiniz. Hemen terasa çıkalım “ der ve merdivenlere yönelirler. Masaya otururlar. Sarp “ Kızım bir karar ver. Kahveci misin? Fotoğrafçı mısın? “ Mercan “ Çalışkanım ben “ der ve göz kırpar. Uras “ Abla sana hayranım biliyor musun? Bu ne çalışkanlık böyle.” Sarp “ Hayran olacağına sende çalışkan ol. Yaptığın anca ilham beklemek. İki nota çizdir kağıda da sen de rahatla biz de rahatlayalım” Uras “ Ne kadar rahat söylüyorsun. İki nota çizdirmiş. O kadar kolay olsa herkes müzisyen olurdu zaten “ Mercan “ E ilhamla alakalı bu tür şeyler ağabey sen anlamazsın” Sarp “ Ne demek sen anlamazsın.” Der ve bir müddet durur “ Tamam evet anlamıyorum. Siz sanatçılar her şeyin suçunu ilhama atıyorsunuz. Yazık  adama “ Mercan Soon Cheol’e döner “ Duydun mu yazık adama” Soon Cheol “ Benim problemim yok biz şuan çok iyi anlaşıyoruz. Üstelik benim ilhamım adam değil. Muhteşem bir kadın” Yong Gi ile Uras aynı anda “ Oooooo” diyip kahkaha atarlar. Mercan başını Soon Cheol’ün omzuna koyup ağabeyine bakar eli ile Soon Cheol’ü gösterip ağız hareketleriyle “ Benden bahsediyor” der ve gülümser. Sarp da gülümseyerek karşılık verir ancak içinden “ Nasıl söyleyeceğim?” diye geçirir.

Yemeklerini yemişlerdir. Mercan Kang Mo’yu alıp terasa getirir. Kang Mo “ Mercan , siz gerçekten kardeş misiniz? “ Mercan gülümser “ Birbirimize ne kadar çok benziyoruz değil mi?” der ve göz kırpar. Kang Mo “ Ya ya ne demezsin, hık demişsin burnundan düşmüşsün” Sarp kendilerine doğru gelen adamla kardeşine bakar “ Ya bu kızın etrafında neden hep erkekler var? O deli kızdan başka kız arkadaşı yok mu?” Diye içinden geçirir. Kang Mo elini uzatır “ Tanıştığıma memnun oldum.” Sarp ayağa kalkar ve adamın elini sıkar “ Bende memnun oldum. Kardeşime göz kulak olduğunuz için teşekkürler” der ve adamın oturması için sandalyeyi işaret eder. Sarp “ Buraya gelirken ne haldedir diye çok endişe etmiştim ancak görüyorum ki endişe etmeme gerek yokmuş. Benim yapamadığım ağabeyliği yapmışsınız” Kang Mo, Soon Cheol ile sohbet eden Mercan’a bakarak “ Aslına bakarsan kardeşin öyle bir insan ki sanırım o bana göz kulak oldu desem yeridir. Buradaki  insanların dışında daha bir çok kişinin hayatına öyle bir dokundu ki kocaman bir aile yaptı bizi. Bir çok şey borçluyuz aslında ona” Sarp tebessümle  “ Bizim olmadığımız aileyi kendine burada yaratmış yani “ Kang Mo  “ Hayır bence öyle değil. Buraya gelerek zaten bunun öyle olmadığını kanıtlıyorsunuz. Mercan’ın yaptığı sahip olduğu ailesini buraya yansıtmak” Sarp biran adama döner “ Gerçekten böyle mi düşünüyorsunuz? Çünkü bence bizden nefret etmeliydi, hatta sizde bizi böylesine iyi karşılamamalıydınız. Çocuklarına sırtını dönen bir aile bizimkisi. İğrenmeli , kınalamalısınız. Bencilliğimizden tiksinmelisiniz. “ Kang Mo gülümser ve Sarp’ın omzuna dokunur “ Evet en başta aynen böyle düşünüyordum. Bunların hepsini yaşamış  bir ailenin ferdi olarak nefret ettim sizden. Mercan gibi bir kızı nasıl olurda anlamazlar dedim. Ancak şimdi buradasınız, pişmansınız ve en önemlisi Mercan çok mutlu. Geçmiş şuan çok önemli değil. Bundan sonra her dakikanızı doyasıya yaşadıktan sonra gerisi önemli değil bence” Sarp cevap vermez.  Asıl şimdi ona en büyük haksızlığı yapacaklarını düşünür.

Modern Juice – Would you want to start love

Yong Gi Urası alır ve aşağıya indirir “ Birazdan gelir çingu. Her gün bu saatlerde buraya geliyor. Hazır sende buradayken bir şeyler yapıp tanışmam lazım.” Uras “ Sen o işi bana bırak. Aklımda süper bir fikir var” derken kız içeri girer ve masaya oturur “ Aman Tanrım! Geldi işte bu o “ Uras Yong Gi’nin gösterdiği tarafa doğru bakar “ Vay vay vay! Aferin kanka sana da böyle bir hatun yakışırdı” Yong Gi zevkten dört köşe olmuştur. Uras “ Hadi git siparişini al “ Yong Gi “ Almama gerek yok. Hep aynı şeyi içiyor zaten” Uras o zaman daha ne göster hünerini. Bu arada ne istiyor” Yong Gi “ Latte. Favori kahvesi. “ Uras “ O zaman işte plan geliyor” Yong Gi kahveyi alır ve kızın masasına götürür ve hemen geri döner “ Sence gerçekten işe yarayacak mı?” Uras “ İzle ve gör” der. Kız kahvesini eline alır ve gülümser Yong Gi “ Gülümsüyor. Ha ha gerçekten gülümsüyor” Uras “ İlk adım tamam. Şimdi ondan gelecek bir sonraki tepkiyi beklemek gerek” Yong Gi “ Beklemekten nefret ediyorum” Bir süre sonra kız masadan kalkar ve kafeden çıkar. Yong Gi “ Hani  tepki nerde? her şeyi mahvettik bence. Latte’nin üzerine ‘Hi’ yazmakmış. Ne işime yaradı? “ Uras “ Çok orijinal bir fikirdi ama ya! Dün gece düşündüğümde onunda sana gelip aynı şekilde karşılık vermesi gerekiyordu. Sonra sen muhabbeti falan kuracaktın. Nasıl işe yaramaz?” Yong Gi sinirli bakışlarla masaya boş fincanı almaya gider ve donup kalır. Uras dikkatle çocuğu izliyordur. Yong Gi “ Bembeyaz bir suratla geri döner “ Ne oldu çingu? Bu suratın hali ne?” Yong Gi elindekini gösterir. Bir konser biletidir. Üzerinde küçük bir kağıt. Uras hemen kağıdı alır “ Ne yazıyor burada? Hiçbir şey anlamıyorum” Yong Gi biraz kendine gelir ve kağıttakileri okur “ Hi! Ben Kim Byeul Chan” Uras kahkaha atar “ İşe yarayacağını biliyordum. Harbi biliyordum. Ben süper çöp çatıyorum ya! Peki bu ne?” Yong Gi donuk bir vaziyette “ Konser bileti.” Uras “ Oooo ilk randevuda hazır. Daha ne istiyorsun? Ya ben işte. Mükemmelim diyorum kimse anlamıyor” Yong Gi sonunda kendine gelir ve Uras’a sarılır, zıplayıp durur “ Harbi mükemmelsin. Ben hala inanamıyorum. Bu kadar kolay olacağını düşünmemiştim. Yalnız gerçekten kolay oldu. Altında başka bir şey olmasın bunun?” Uras “ Ne başka bir şeyi ya! Kız senin adım atmanı bekliyormuş işte. Çaktın mı?” Yong Gi “ Çingu! Dile benden ne dilersen” İki çocuk büyük bir zafer kazanmanın zevkinden dört köşe olmuşlarıdır.

*

“ Menajer Kim ben klip için istediğim yönetmeni buldum.” Menajer Kim “ Gerçekten mi kim peki? Bak bu önemli bir seçim. İlk klibin baya etkili olmalı” Dae Han “ Merak etme. Süper bir yönetmendir” Menajer Kim “ Tamam o zaman ver bana iletişim bilgilerini hemen bir anlaşma yapalım” Dae Han “ Yok gerek yok ben konuşurum. Sen bana seçtiğin senaryoyu ver. Ben gideyim” Menajer Kim “ Dae Han kim bu adam? Önceki işleri neler? Kimlerle çalışmış. Referansları kim?” Dae Han “ Ya boş ver bu ayrıntıları sana muhteşem bir yönetmen diyorum. Dua et kabul etsin. Ha bir de adam değil, kadın” der ve çıkar.

Zitten – Tv Show

“Siz eve geçin biz Soon Cheol ile küçük adama mama alıp gelelim” Sarp “ Gecikmeyin bak. “ Yong Gi “ Evet  gecikme sakın. Sana anlatmam gereken bir şey var” Mercan “ Belli zaten bir şeyler olduğu. Merak etme hemen döneriz” Uras “ Abla yoksa bunlar yalnız kalma bahaneleri mi? Seni, seni , seni” Sarp Uras’a bir tane vurur “ Ne diyorsun sen çocuk? Ne çabası, ne yalnız kalması. Mercan bana bak beş dakikaya evdesin ona göre” Soon Cheol tedirgin bir şekilde “ Yok öyle bir şey ağabey. Olur mu ya?  Sen içini rahat tut” Mercan gülümser ve Soon Cheol’ü kendine doğru çekip öper “ Evet yalnız kalma çabaları bunlar. Senin korkundan öpüşemiyoruz bile” Soon Cheol gözleri sonuna kadar açılmış bir Mercan’a bir Sarp’a bakıyordur. Sarp boğazını temizler “ Hadi hadi oylanmadan gidip gelin. Yarım saatten uzun sürerse polise haber veririm, kız kardeşimi alı koyuyor derim yalnız ona göre” diyip tehditkar  bakışlar savurur Soon Cheol “ On beş dakika. En fazla on beş” Mercan elinden tutar “ Biz kaçtık” der onlardan ayrılırlar.

İkisi markete giderken Hae Mi ile karşılaşırlar. Hae Mi “ Diğerleri nerde?” Mercan “ Eve gittiler onlar. Bizde markete uğrayıp geleceğiz” Hae Mi gülümser “ Baş başa kalmanın vermiş olduğu mutluluk yüzünüzden okunuyor çingular. Hadi gidin bakalım” Soon Cheol “ Yahu neden herkes böyle söylüyor. Yok öyle bir şey. Ne yalnız kalması” Mercan, Soon Cheol’e bakar “ Demek öyle. Yalnız kalmak istemiyorsunuz beyefendi. Tamam o zaman sen geri dönebilirsin. Ben tek başıma giderim markete” der ve hızla yürümeye başlar. Hae Mi “ Daha ne kadar salak olabilirsin Soon Cheol ya! “ Soon Cheol “ Hae Mi… Ölümle burun buruna olan sen değilsin” Hae Mi “ Ölüm dediğin Sarp mı?” Soon Cheol “ Başka kim olacak. Ağabeyler korkutucudur ancak onun ağabeyi apayrı bir şey” Hae Mi “ Neden öyle diyorsun? O gayet tatlı bir adam. Üstelik gülümseyince süper şirin oluyor. Hiç de korkutucu değil” Soon Cheol Hae Mi’nin omzuna kolunu atar “ Sen aşık olduğundan olmasın bu düşüncelerin?” Hae Mi “ Aşık olmamla ne ilgisi var, aşık olmasaydım da böyle düşünürdüm” Soon Cheol gülümser “ Ha aşık oldun yani. Vay ilk görüşte” Hae Mi hemen kendine gelir Soon Cheol’ün kolunu omzundan indirir “ Ne ilk görüşü ne aşkı canım. Kime? Ben? Haha komik adam. Sen benim aşk hayatımla ilgileneceğine gidip kendi aşk hayatına yetişsen daha iyi olmaz mı?” Soon Cheol Mercan’a bakar çoktan köşeyi dönmüştür “ Seninle konuşacağız bunu . Böyle kurtulamazsın” der ve Mercan’ın arkasından koşar. Hae Mi alnını siler “ Ne diyorum ben yahu? Benimkisi sadece tek olmadığını bilmenin yaratmış olduğu bir duygu o kadar. Aşkmış yok öyle bir şey” diyerek eve doğru yürür.

Soon Cheol “ Ya Mercan ya! Bekle beni. “  Mercan “ Hae Mi ile eve gitmedin mi sen?” Soon Cheol “ Gidecektim de bu sefer seni tek bıraktım diye azrailin sağ bacağıyla burun buruna gelebilirdim ondan geri döndüm. “ Mercan “ Bak ya özrü kabahatinden beter.” Soon Cheol “ Tamam tamam abartmış olabilirim. Ama ne yapabilirim böyle hazırlıksız yakalandım. Nasıl davranmam gerektiğini bilmiyorum. Üstelik sen hiç bahsetmedin ağabeyinin huyundan suyundan. Bende kendimce bir şeyler yapıyorum işte” Mercan adamın suratına bakar “ Şaka yapıyorum zaten. Haklısın hiç bahsetmedim onlardan. “ Mercan’ın suratının düştüğünü görür “ Hey seni suçlamak için söylemedim bunu.” Der ve sarılır “ sadece tanıdığın biri ile uğraşmak tanımadığınla uğraşmaktan çok daha kolay. “ Mercan gülümser “ O zaman sana ağabeyimi anlatayım” Soon Cheol “ Kulaklarımı açtım ve dinliyorum” Mercan Soon Cheol’a ağabeyi ve Uras ile ilgili aklına gelen her şeyi anlatır. Nelerden hoşlanırlar, dayanamadıkları şeyler nelerdir. En çok neye gülerler, lise zamanlarında başlarına gelen komik olaylar… Mercan uzun bir süre sonra geçmişe bu kadar rahat gidebilmenin rahatlığını yaşıyordur. Soon Cheol ise Mercan’ın geçmişinden kendine bahsetmesinden memnundur. Onu kendisine artık daha yakın hissediyordur.

Marketten çıkarlarken Mercan’ın telefonu çalar. Soon Cheol “ Beş dakika geciktik diye hemen telefona sarılıyorlar görüyor musun?” Mercan gülümser ve cebinden telefonunu çıkartır. Ancak evden aramıyorlardır Mercan “ Arayan Dae Han” der Soon Cheol “ Açmayacak mısın?” Mercan telefonu açar “ Efendim Dae Han” Dae Han “ Sanho! Şey yani Mercan! Ne yapıyorsun? Nasılsın?” Mercan “ Alışverişten eve dönüyorduk biz de.  Ben iyiyim sen nasılsın? Nasıl gidiyor?” Dae Han, Soon Cheol ile olduklarını anlar “ Ah şey ne yapayım bende albüm bitti, ayrıntıları ile uğraşıyorum. Neyse ben sizi rahatsız etmeyim o zaman sonra konuşuruz.” Mercan “ Yok ya ne rahatsızlığı. Sevindim sonunda albümün bitmesine. Eminim çok güzel olmuştur. “ Dae Han “ Fena değil işte. Ya Mercan aslında ben senden bir şey isteyecektim. Ama dediğim gibi sonra konuşalım istersen. Şimdi telefonda olmayacak” Mercan meraklanmıştır. Üstelik bu garip diyalogdan da rahatsız olmuştur “ Bana bak çalgıcı sen iyi misin? Bir garip konuşuyorsun. Ne söyleyeceksen söyle. Ağzında geveleyip durma” Dae Han şaşırır. Mercan için hala çalgıcıdır. Biraz da olsa mutlu olmuştur “ O zaman sizin evin yakınlarındayım, oraya geliyorum ben. Sana bir şey de vereceğim” Mercan daha da meraklanmıştır “ Tamam hadi bekliyorum. “ der ve kapatır. Bir süre sessiz kalırlar Mercan “ Sormayacak mısın?” Soon Cheol gülümser “ Neyi?” Mercan “ Hani neden aramış? Ne istiyor? Ben neyi bekliyorum?” Soon Cheol gayet sakin bir şekilde “ Meraklanmadım desem yalan söylemiş olurum. Kıskanmıyorum desem en büyük yalancı benim. Ama onun senin için önemli olduğunu biliyorum, sana güveniyorum o yüzden bir şey sormama gerek yok” Mercan, Soon Cheol’ün önünü keser. Elindeki poşetleri bırakır ve öper. Gülümseyerek “ Sorsaydın da bir şey diyemezdim. Çünkü bana da bir şey demedi” Soon Cheol “ Demedi mi?” Mercan “ Demedi” Soon Cheol de kızı öper “ Peki o zaman” der ve eve doğru devam ederler.

Onlar apartmanın önüne geldiklerinde Dae Han çoktan varmıştır. Mercan’ları görünce arabadan iner ve yanlarına doğru yürür. Mercan “ Yakınlardayım derken baya yakını kast etmişsin” der ve gülümser. Dae Han Soon Cheol’e selam verir ve karşılık alır. Soon Cheol kızın elindeki paketleri alır “ Ben çıkıyorum. Görüşürüz Dae Han” der ve içeri girer. Mercan ile Dae Han da bahçedeki bir banka otururlar. Mercan “ Evet seni dinliyorum” Dae Han yanındaki poşeti verir “ Bunu getirdim. Geçen cdleri karıştırırken bir not buldum “ der ve gösterir Mercan notu gördüğünde “ Dae Han bunu daha yeni mi buldun?  İnanmıyorum sana” der ve gülümser “ Ne yapabilirim? Sende en az dinlediğim albümün içine koymuşsun “ Mercan “ Bak bak hemen de benim üstüme atıyorsun. Bir kere ben o notu coldplay cd’sinin içine koymuştum” Dae Han “ Coldplay mi? Ben onun içinde bulmadım ama… Neyse buldum sonuçta değil mi?” Mercan gülümser “ Evet sonunda buldun. Yalnız şimdi sen bunun ayakkabı olduğunu söyleme sakın” Dae Han hiç ses çıkarmaz. Mercan “ Sen ciddi misin?” Dae Han “ E söyleme dedin” Mercan “ Dae Han ne gereği vardı ya! Bak birde gidip aynısını bulmuş. Yok ama alamam ben bunu. O zaman da gerçekten istediğim için yazmamıştım zaten. “ Dae Han “ Neden yazmıştın?” Mercan tebessüm eder “ O geceyi unutmamak içindi “ der ve kutuyu geri verir ancak Dae Han geri almaz “ Tamam unutmayalım işte. “ Mercan “ Peki unutmayalım” Bir süre konuşmadan oturduktan sonra Mercan “ Neyse benim artık yukarı çıkmam lazım. Sende gelmek ister misin?” Dae Han “ Şey.. Yok ben gelmeyeyim. Yalnız Sanho aslında bir şey daha diyecektim. “ Mercan “ E niye söylemiyorsun kırk saattir? “ Dae Han gülümser ve yerde duran diğer poşeti uzatır. Mercan “ Bu ne?” Dae Han “ Senaryo “ Mercan Dae Han’ın suratına baka kalır. Dae Han devam eder “ Benim ilk klibimin senaryosu. Senin çekmeni istiyorum. “ Mercan “ Ben mi? Yo yo yo ben bunu yapamam. Çok uzun zamandır yönetmenlik yapmıyorum. Sete adım atmayalı yıllar oldu. Bence en doğrusu daha tecrübeli birinin yapması bunu” Dae Han “ Saçmalama Sanho! Sen tanıdığım en yetenekli yönetmensin” Mercan “ Kaç yönetmen tanıyorsun?” Dae Han durur “ Bir tek seni tanıyorum ama bu önemli değil. Ben senin çekmeni istiyorum” Mercan senaryoyu geri uzatır ancak Dae Han almaz ve arabasına doğru gider “ İlk klibimi sen çekeceksin. İtiraz istemiyorum. Yönetmen bir arkadaşım varken yabancı birine mi çektireceğim. Şaka yapıyor olmalısın” der ve arabaya biner, uzaklaşır.  Mercan’ın kalbi ağzındadır. Elinde senaryo tutmayalı epey olmuştur. Aklını toparlayıp eve çıkacakken Müdür Gwang ile Min Ji unni’yi görür

“Kokumuzu alıp yollara mı düştün?” Mercan gülümser “ Ya evet Müdür Gwang. Dört gözle bekliyordum” Min Ji “ Şımartma şu adamı Mercan” Müdür Gwang “ Neden şımartmayacakmış. Ben onun patronuyum. İllaki beni şımartması lazım” Mercan’ın aklı biranda  dağılmıştır. “ Doğru söylüyor unni. Hayatımda özellikle şımartmam gerek insan Müdür Gwang” Adam kocaman bir kahkaha atar “ Bu arada ne iyi ettiniz de geldiniz. Hadi yukarı çıkalım. Sizinle tanıştırmak istediğim kişiler var Min Ji” Desene tam zamanında gelmişiz. Bizde size bir şey getirdik” Mercan içinden “ Bugünde herkesin bir şey getiresi tuttu yarabbim” diye geçirir “ Merak ettim şimdi.” Müdür Gwang “ Yukarı çıkalım da hemen vereceğiz” der ve eve çıkarlar.  Kapıyı Sarp açar. “ Nerde kaldın? “ Mercan gülümser “ Bak sana kimleri getirdim. Gwang Tae ile Min Ji içeri girince Sarp gönlünce Mercan’a kızamaz. “ Hoş geldiniz” demekle yetinir. Sarp’ı gördüklerinde verecekleri tepkiyi dört gözle bekleyen Yong Gi’nin hevesi kursağında kalmıştır. Çünkü Min Ji bir sürü yabancı mankenle çalıştığından, Gwang Tae de yurtdışı ile bağlantıda olduğundan onlar için normal bir insan oğludur. Gwang Tae “ Tanıştırmak istediğin kişi bu beyefendi miydi?” Mercan kafasını sallar “ Evet ağabeyim Sarp buda kardeşim Uras” Min Ji “ Kardeşinle ne kadar benziyorsunuz.” Mercan “ Evet onunla ikimiz anneme çekmişiz, ağabeyim ise babama. Hadi oturun bakalım neymiş bize vereceğiniz şey?” Herkes oturma odasına geçer Gwang Tae cebinden zarfı çıkarır “ İşte bu” Yong Gi hemen zarfı alır ve içini açar “ Vay canına haftaya düğün var millet!” Herkesten sevinç sözcükleri dizilir. Soon Cheol “ Bu kadar çabuk mu? “ Gwang Tae “ E doğru insanı bulduktan sonra beklemeye lüzum var mı?” der ve göz kırpar Min Ji “ Hepiniz geleceksiniz ona göre” Gwang Tae “ Eğer gelmezseniz çok fena yaparım “ Konuşmalara yapancı kalan Uras ve Sarp’a Mercan açıklama yapar “ Müdür Gwang benim galeri müdürüm, Min Ji ise Hae Mi’nin ajansında sorumlu. Evlenmeye karar verdilerde haftaya düğünleri varmış. Davetiye getirmişler” Sarp “ Ha öyle mi? Güzel bir haber” der ve onlara döner “ Tebrik ederim. Ayrıca tanıştığıma memnun oldum” Gwang Tae “ teşekkürler. Bende memnun oldum. Burada olmanız çok güzel. En yetenekli sanatçımın ailesine tanışmak beni mutlu etti. Sizde mutlaka gelmelisiniz buradasınız değil mi?” Uras, Sarp’a bakar “ Şey… buradayız yani.” Mercan garip bir şeyler hissetmiştir. Min Ji “ Çok güzel. Kocaman bir aile mutluluğumuza şahit olacak. Kızlar nedimelerim olacaksınız haberiniz olsun. Çok güzel elbiseleriniz var. Bu hafta provalara geleceksiniz kendinizi hazırlayın” Hae Mi “ Ah çok güzel olacak unni! “ Gwang Tae “ Soon Cheol, çömez çocuk sizde benim sağdıçlarımsınız ona göre” Soon Cheol “ Onur duyarım” der ve gülümser.

Hep beraber yemek yerler, sohbet ederler. Gwang Tae her zaman ki gibi kahkahalarla bir şeyler anlatıyordur. Mercan kalkar ve mutfağa gider Soon Cheol’de ardından “ Bugün güzel bir gün. Hep güzel haberler alıyoruz. Biliyor musun senin ki kızdan randevu koparmış” Mercan biran durur “ Yong Gi’mi Byeul Chan’dan mı? Vay canına hangi ara olmuş bu olay?” Soon Cheol “ Bugün kız konserine bilet vermiş” Mercan “ Haha hele ondan sana anlatacaklarım var diyordu. Hadi bakalım. Evet bugün güzel haberler geliyor” der sesinde biraz ima ile. Soon Cheol “ Ne oldu?” Mercan sırtını tezgaha dayar “ Dae Han… “ Soon Cheol “ Ne olmuş ona?” Mercan “ Albümü tamamlamış” Soon Cheol “ Ne güzel işte. Emeklerinin karşılığını alır umarım. Bunda sorun ne?” Mercan “ Bir sorun yok. İlk klibini benim yönetmemi istiyor” Soon Cheol biran durur “ Ama?” Mercan sarılır “ Ama ben bunu yapamam” Soon Cheol “ Dae Han olduğu için mi? Yani öyleyse bence bir mahsuru yok.” Mercan gülümser “ Biliyorum. Sorun Dae Han değil. Sorun yönetmenlik. Soon Cheol ben yapamam. Yıllardır sete adım atmadım. Ah kesinlikle bunu yapamam” Soon Cheol kızın suratını elleri arasına alır “ Saçmalıyorsun Mercan. Sen yönetmenlik için doğmuşsun. Bu senin içinde var. Farkında değilsin belki ancak olabileceğin en büyük setin içindesin ve ustalıkla yönetiyorsun. Şu insanlara bak. Hepsinin hayatına dokunuşların var. Öyle dokunuşlar ki bunlar doğru yerde, doğru zamanda. İnanılmaz bir şekilde ilerliyor sahneler. Kurgu başarılı. Şu görüntüye bak. “ Mercan kafasını adamın göğsüne gömer “ Sette olmak çok değişik bir şey. Söylediklerin beni inanılmaz mutlu etti ancak buradakilerle, orası o kadar farklı ki” Soon Cheol “ Tek farkı burası daha zor, orası daha kolay. Sen bu zorluğu aşabiliyorsan üç dakikalık bir klibimi yönetemeyeceksin” Mercan “ Ah bilmiyorum! “ Soon Cheol “ Ben biliyorum “ der ve kızı öper.

Epitone Project – Spring, Cherry Blossom and You

Sarp ile Uras terasa çıkmışlardır. Uras “ Nasıl olacak? Nasıl diyeceksin?” Sarp “ Bilmiyorum Uras. Gerçekten bilmiyorum. Ben düşünmüştüm ki burada zor durumdadır. Mutsuzdur. Evini özlemiştir ancak dönmek için      cesareti yoktur. Yabancı bir ülkede ne kadar mutlu olabilirsin ki” Uras “ Sanırım kendi ülkende mutlu olduğundan daha mutlu olabilirsin. Ancak ağabey bunun burada mutlu olmakla çokta alakası yok ki? Her ne kadar bir birlerine kızgın olsalar da şuan babamın ablama ihtiyacı var. Her ne kadar görmek istediğini söylemese de biliyoruz ki içten içe onu görmek istiyor. Dönmek zorundayız. ” Sarp “ Bilmiyorum. Yani biliyorum evet gitmek zorundayız. Ancak ona nasıl derim bu kadar emeğini arkanda bırak “ Konuşmanın ortasında Yong Gi geliverir “ Çingu oyun başlıyor hadi” Uras Yong Gi ile içeri girer. Sarp terasta düşüncelere  dalmıştır ki Hae Mi gelir. “ Ne düşünüyorsun böyle?” Sarp “ Hiç… Güzel bir şehir şu Seoul “ der Hae Mi “ Evet böyle bakınca çok masum görünüyor. Ancak göründüğünden çok daha zorludur” der ve salıncağa oturur. Sarp da kızın yanına geçer “ Demek zor ha. Her güzel şey gibi” Hae Mi “ Aynen öyle. Ama biz şanslıyız. Bu zorluğa dayanabilmek için süper insanlara sahibiz” Sarp kıza dikkatlice bakar. Uzun dağınık siyah saçları, iri gözleri ile çok güzel görünüyordur “ Evet şanslısınız. Birilerine sahip olmak güzel bir duygu. Bende öyle birilerine sahip olmayı isterdim “ der ve bakışlarını tekrar şehrin manzarasına çevirir. Hae Mi’nin kalbi ağzında atmaktadır “ İstersen bana sahip olabilirsin “ Sarp biranda gözleri pörtlemiş şekilde Hae Mi’ye döner. Hae Mi ne dediğini tekrar düşünür ve abartılı bir kahkaha atar “ Haha yani demek istedim ki zor zamanlarında ben sana destek alabilirim. Hani öyle… Birbirimize sahip oluruz şey yani destek oluruz” Sarp yüksek sesle kahkaha atar. O gülmeye devam ederken Hae Mi hala açıklama yapmaya çalışıyordur “ Ne demek istediğimi anlatabildim değil mi? Onu kastetmemiştim. Benim demek istediğim…” derken Sarp kızın elini tutar “ Ne demek istediğini anladım ben. Teşekkür ederim “ der bir müddet öylece kalırlar. Sonrasında konu konuyu açar, sohbet koyulaşır ve zamanın nasıl geçtiğini anlayamazlar. Sarp “ Vay canına saat kaç olmuş. Deli kız sohbet için teşekkür ederim “ Hae Mi gülümser “ Benim için bir zevkti” Sarp “ Benim içinde öyle “ der ve kızın yanağına bir öpücük kondurur, içeri girer. Hae Mi nefes alamıyormuş gibi hisseder. Suratı közün içine gömülmüş patates gibi ısınmıştır. Kendi kendine “ Tek olmadığını anlamak felaket bir duyguymuş” der.

Sarp içeri girdiğinde Mercan’ın patronunun ve eşinin gittiğini görür. Uras ve kankası ikili koltukta uyuya kalmıştır. Mercan ile Soon Cheol ise üçlüde yatıyorlardır. Karşılarındaki masaya oturur “ Mercan özür dilerim. Ancak söylemenin vakti geldi “ der üzerlerini örter. Hae Mi içeri girer “ Neyi söylemenin vakti geldi?” Sarp kızın elinden tutar ve mutfağa götürür “ Ben Mercan’a söylemeden, ona söylemeyeceğine söz ver Hae Mi” Hae Mi “ Söz veriyorum”

*

Dae Han sabah ilk yaptığı iş telefonunu ve maillerini kontrol etmek olmuştur. Ancak Mercan’dan hiçbir dönül olmamıştır. Kendine bir şeyler hazırlarken Menajer Kim gelir “ Günaydın Dae Han. Ne oldu senin yönetmenle konuştun mu?” Dae Han “ Düşüneceğini söyledi. Yakında haber gelir “ Menajer Kim “ Çabuk cevap verse iyi olacak. Gecikirsek iyi bir yönetmen bulma şansımızı kaybedeceğiz” Dae Han “ Merak etme. Sen bir çaresini bulursun “

Yong Gi uyandığında gördüğü manzara karşısında ne yapacağını şaşırır. Mercan’ın yanına gider ve kızı yavaştan uyandırır. Mercan gözlerini açar “ Vay canına erken kalkmışsın.” Yong Gi eliyle kızın ağzını kapatır “ Şşşttt. Şuraya bak “ Mercan gülümser “ Sakın rahatsız etme. makinen nerde?” Yong Gi hemen makinesini getirir “ Çekim mi?” Mercan “ Tabiki çekeceksin bu poz kaçar mı?” Yong Gi birkaç poz çektikten sonra podyum cadısına karşı elindeki kozdan memnun bir şekilde banyoya gider. Mercan uzunca ikisini izler. En yakın arkadaşı ve biricik abisi “ Zaten o kadar gülmesinden belliydi” der “ Seni güldüren kızlara karşı koyamıyorsun değil mi?” Ardından Soon Cheol uyanır oda gördüğü şey karşısında gülümsemeden duramaz. “ Hangi ara bunlar böyle oldu?” Mercan “ Dün terasta gülüşüyorlardı. Eğer ağabeyim elini tuttuysa iş resmiyete dökülmüş demektir. Hoşlandıysa hoşlanmıştır, uzatmaktan hoşlanmaz” Soon Cheol “ Vay esaslı adammış” Mercan “ Öyledir”

Rutin bir geçen bir günün ardından herkes yine evde toplanmıştır Sarp “ Niye sürekli Soon Cheol’lerdeyiz? Günüde burada geçirmiyoruz. Burada yatıyoruz, kalkıyoruz” Mercan “ İşte asrın sorusu bu. İnan henüz bizde bir cevap bulamadık” derken Yong Gi içerden gelir “ Nasıl olmuşum” Mercan “ Vay canına bu ne yakışıklılık böyle” Uras “ her şeyi Hae Mi unni’ye borçlu.” Yong Gi “ Takımın içindeki yakışıklı bir kere “ Mercan “ Harbiden çok yakışmış.” Der ve yanaklarını sıkar  “Tamam , tamam umarım asıl kişide aynı tepkiyi verir “ der ve çıkar Sarp “ Çocuğun cebinde parası var mıydı acaba? Kıza rezil olmasın “ Mercan gülümser “ Emin ol olmasa yakamıza yapışmıştı”

Nell – Down

İlerleyen saatlerde Sarp “ Mercan biraz dışarı gelsene “ Uras ağabeyine bakar. Sarp “ Merak etme” dercesine eline kaldırır ve terasa çıkarlar. Mercan “ Ne oldu? Hayırdır?” Sarp “ Mercan burada mutlu olmana gerçekten sevindim. Aslında mutlu olman birazda hayal kırıklığı yaşattı. Ancak güvende olman, iyi insanlarla birlikte olman rahatlatıcı” Mercan “ inanmıyorum kardeşinin mutlu olması sana hayal kırıklığımı yarattı? “ Sarp gülümser “ E buraya gelme nedenimi mutsuz olsaydın daha anlayışlı karşılardın” Mercan “ Bu ne demek şimdi?” Sarp derin bir nefes alır “ Babam…” Mercan endişelenir “ Ne olmuş babama? “ Sarp “ O unutuyor Mercan. Yavaş yavaş her şeyi unutuyor. Geceleyin biranda kalkıyor seni soruyor. Neden geç kaldığını, ne zaman eve geleceğini. Sonra fotoğraflara bakıyor tek tek bizleri soruyor. Kimiz, kimin oğluyuz. Annemi kaç kez yataktan kovdu. Sonra tekrar hafızası yerine geliyor. Birkaç gün sorun olmuyor ancak git gide ağırlaşmaya başladı. “ Mercan durur “ Alzheimer?” Sarp başını sallar “ Uras ile seni almaya geldik. Henüz hala hatırlayabiliyorken seni görsün istedik. Seni başka birinin yerine koyup yaptıklarından ne kadar pişman olduğunu anlatıyor, kötü bir baba olduğundan kızını bir başına yabancı bir ülkeye gönderdiğinden bahsediyor. Daha geç olmadan, sonrasında pişman olmadan bizle dönüp geçmişe bir nokta koymanı istiyorum. Ancak yinede zorlayamam seni. Kızgınlığın hala devam ediyor mu? Bilmiyorum yinede son hatıralarını da yitirmeden eskiden olduğu gibi sohbet etmenizi istiyorum. O Uras ile ikimizin kıskandığı baba-kız ilişkinizi iyice unutmadan tekrar yaşa istiyorum. Fakat uzun süre buraya dönemeyebilirsin. Sana bu haksızlığı da yapmak istemiyorum. Arkanda bırakacağın çok şey var. O yüzden iyice düşün” Mercan’ın gözleri dolmuştur. Nefes almakta zorlanıyordur. Hae Mi hemen terasa çıkar. Sarp’ı tutar “ Söyledin mi? Gerçekten söyledin mi?” Sarp cevap veremeden Hae Mi arkadaşının yanına koşar “Mercan sakin ol. Her şey yoluna girer “ Mercan Hae Mi’ye bakar “ Yapmam gereken bir sürü şey var. Nedime kıyafeti denememiz lazım. Yong Gi’ye taktik gerek. Hoo Jin… Hoo Jin’in bu hafta doktorla randevusu var. Bir sürü şey yetiştirilmeli” Hae Mi arkadaşını sarsar “ Mercan kendine gel! “ Mercan sakinleşir, gözlerini siler “ Hae Mi henüz kimseye söyleyemezsin. Yapmam gereken şeyler var. Gidemem” Hae Mi sıkıca kıza sarılır “ Merak etme bir çaresine bakarız”

Yong Gi heyecanla konserin ardından Byeul Chan’ı bekliyordur. Kız sahne arkasından çıkar elinde çiçek bekleyen Yong Gi’yi görünce gülümser ve yanına gelir Yong Gi “ Senin için” Byeul “ Teşekkür ederim. Ayrıca sonunda fark etmene de sevindim” Yong Gi “ Neyi fark ettim?” Byeol “ Gerçekten far etmedin mi?” Yong Gi o an kafasını vuracak bir yerler arıyordur. Çocuktan ses gelmeyince kız açıklar “ Sürekli Heaven’a geliyorum, hep aynı masaya oturuyorum, sürekli aynı kahveyi istiyorum” Yong Gi “ Evet onu fark ettim canım. Çok sadık bir müşterisin. Çokta kararlı” Byeol Chan gülümser “ Tanıştığıma memnun oldum Yong Gi” Yong Gi de gülümser “ Bende çok memnun oldum” Konserin verildiği mekandan çıkarlarken bir adamın dikkatini çekerler “ Efendim inanamayacaksınız ancak onu bulduk. Evet takip ediyorum” Yong Gi kızı evine bırakır. Byeol Chan “ Geldiğin için ve beni eve bıraktığın için teşekkür ederim. “ Yong Gi “ Benim için bir zevkti. Bu arada çok güzel üflüyorsun yani çalıyorsun” Byeol Yong Gi’nin yanağına öpücük kondurur “ İyi geceler” Yong Gi öpücüğün şoku ile sadece el sallayabilir. Bir süre sonra kendine gelir “ Bu gece inanılmazdı. Aferin Yong Gi işte böyle. Hangi kız cazibene karşı koyabilir ki?” diyerek sokak çıkar ancak önünü bir araba keser. İçinde iki adam iner ve çocuğu arabaya bindirirler. İçerdeki adamı görünce Yong Gi şok olur. Adam “ Babandan ne kadar saklanabileceğini sandın?”

*

Sabah olmuştur. Dae Han her sabahki gibi yine maillerini ve telefonunu kontrol eder. Bir mesaj vardır. Mesajı açar ve gülümser “ Biliyordum. Kabul edeceğini biliyordum”

On Üçüncü Bölümün Sonu

On İkinci Bölüm

The Daylight – Happy

“Sonunda kayıtlar bitti. Birde ilk klibini çektik mi her şey tamam olacak. Kim olsa acaba? Senin aklında biri var mı?” Dae Han Menajerinin dediği hiçbir şeyi duymuyordur. Aslında düşündüğü bir şeyde yoktur. Sadece boşluktadır. Menajer Kim Dae Han’ı sarsar “ Sana diyorum! Aklında bir yönetmen var mı? Gerçi haklısın albüm tamamlanınca bir garip hissettin değil mi kendini? Ah aynen bende öyleyim. Değişik bir duygu bu…” Dae Han konuşmaya dalan adamın suratına bakar ve gülümser “ Menajer Kim! Hyungnim! Hyungnim!!” Adam biran durur “ Ah sonunda dünyaya iniş yaptın.” Dae Han “ Ben buradaydım da sen uçuşa geçtin” der ve gülümser. “ Aklımda kimse yok açıkçası benim için fark etmez. Sen uygun gördüğün birini bulabilirsin. Bana da uyar yani” der ve kalkar. Ceketini alır “  O zaman ben gidiyorum. Yönetmeni bulunca bana haber verirsin” der ve dışarı çıkar.

Elini cebine atar ve telefonunu çıkarır “ Arasam mı acaba? Şimdi işten çıkmıştır. Eve gidiyordur. Gerçi Soon Cheol ile birliktedir. Aramamak en iyisi” der kendi kendine ve telefonu geri cebine koyar “ En iyisi eve gidip albümün tamamlanmasını kutlamak” der ve arabasına doğru gider. Yansımasına bakar “ Güzelce kafalarımızı çekelim ne dersin Dae Han”

Anahtarını çıkarır ve eve girer. “İşte geldim.” Der “ Kimsenin beklemediği, menajerimden başka kimsenin uğramadığı, evim evim güzel evim” Ayakkabılarını çıkarır mutfağa geçer. Dolaptan altılı birasını alır ve kendini koltuğa atar kendi kendine konuşmaya başlar “ Şerefe Dae Han. Seni kutluyorum. Sonunda albümün tamamlandı. Peki şimdi mutlu musun? Bence de. Aslında hiçbir şey hissetmiyorsun değil mi? Sonuçta  bu albüm için uğraşmanın tek bir nedeni vardı ama artık yok. Ah evet aslında o sana demişti nedenin ben olmayayım hiçbir zaman. Bir şey yapacaksan bunu kendin için yap demişti. Ama sen ne yaptın öyle yapmadın. O zaman hadi şimdi iç işte yalnızlığına. “ der ve birayı kafasına diker. Televizyonu açar. Amaçsızca kanalları değiştirir, cd’lerini karıştırır bir kaçını dinler ve bir not bulur “Bana bir ayakkabı borçlusun çalgıcı” Hatırlayınca gülümser “ Ah Dönme dolapta kalan ayakkabısı” der kendi kendine. Sonrasında durgunlaşır “ Of Dae Han hiçbir şeyi doğru düzgün yapamıyorsun. Verdiğin sözlerin hiç birini tutmuyorsun ve hala neden diye soruyorsun kendine. İşte nedenleri burada. Zaten en başından beri hak etmemiştin sen onu. Kang Mo hyungun dediği gibi kumar oynadın ve olabilecek en kötü şey oldu. her şeyini kaybettin. Şimdi nasıl mutlu olacaksın?” Son birayı bitirdikten sonra maillerine bakmak için bilgisayarını açar. Menajer Kim kendi seçtiği birkaç yönetmenin profilini göndermiştir. “ Bu ne acele hyung ya?” diye kendi kendine söylenir ve bilgisayarı kapatır. Ardından bir anda “ Buldum evet buldum. Acaba sorsam ne der?”

*

“Enjoy The Ride” – Extreme Production Music

Yong Gi “ Hyungnim bu ne?” Soon Cheol “ İnan bende bilmiyorum ancak içimden bir ses yakında öğreneceğiz diyor” Mercan Hoo Jin’i Soon Cheol’e verir “ Ben hemen geliyorum” der ve abisinin yanına gider. Onlara yaklaşınca Uras daha fazla dayanamaz ve kıza sarılır “ Abla seni çok özledim ben!” Mercan’ın içinde bombalar patlamıştır. Çocuğa sıkıca sarılır “ Bende seni çok özledim “ Uras “ Hadi oradan eğer özleseydin arardın. Hadi anneme, babama kızgınsın ama beni niye aramadın ? Çok kötüsün biliyor musun?” Mercan daha fazla göz yaşlarını tutamaz ve çocuğa tekrar sarılır, ağlamaya başlar. Uras “ Tamam ağlama şimdi. Üzerimi sümük yapacaksın. Ya abla!” Mercan gülümser ve çocuğun tişörtüne burnunu siler “ Ya iğrençsin!” Mercan “ Biliyorum” der ve çocuğun saçlarını karıştırır. Sarp yanlarına gelir “ Konuşacak çok şey var sanki.” Mercan “ Her şeyi anlatacağım” dercesine gözlerine bakar. Uras’ın  elini tutar “ Hadi eve gidelim” der

Yong Gi “ Çok garip konuşuyorlar. Ah çok merak ediyorum kim bunlar?” Soon Cheol “ Biri Mercan’a benziyor ancak şu uzun boylu olan tahminlerimin çürüme sebebi. En iyisi beklemek” Mercan apartmandan içeri girdiklerinde asansörün bozuk olduğunu görür “Ya inanmıyorum! Kim çıkacak şimdi!” Yong Gi gülümser “ Cevap vereyim mi? Gerçekten cevabını bilmek istiyor musun? “ Mercan gülümser “ Hayır istemiyorum” Uras “ Bu çocuk kim acaba? Ağabey sen merak etmiyor musun?” Sarp “ Buraya neden geldik Uras? Merakımızdan değil mi? Şu merdivenleri bir çıkalım soruların cevaplarını bir bir alacağım. Mercan! Kaçıncı kattasın sen?” Mercan asansörün sık bozulmasın dolayı antrenmanlı olduğundan gayet rahat “ En son kat “ Uras ile Sarp birbirlerine ölüme yaklaşmışlarcasına bakarlar.

Son kata geldiklerinde Sarp “ Su içmem lazım hadi Mercan ne taraftan?” Mercan ile Soon Cheol ilk Soon Cheol’ün dairesine gider sonra Mercan nereye gittiğini fark eder ve kendi dairesine yönelir Soon Cheol ile Yong Gi’de o tarafa gider. Mercan Soon Cheol ile Yong Gi’ye kaş göz işaretini yapar ve onları kendi dairelere yollar. Üçünün bir sağa bir sola gidip gelişini izleyen Sarp “ Ne oluyor ya burada? Bir karar verin. Mercan neresi sizin?” Mercan kapıyı açar “ Burası.” Soon Cheol’ü göstererek “ O neden oraya gidiyor?” Mercan “ Onun evi orası” Sarp “ Peki neden ilk o tarafa gittin?” Mercan “ Çoğu zaman orda kalıyorum” Sarp Mercan’ın kulağını çeker “ Neler karıştırdın sen burada küçük cadı kim bilir” der ve içeri girer. Uras onları pür dikkat izleyen Yong Gi’ye bakar ve el sallar İngilizce “ Sonra görüşürüz “ der Yong Gi de aynı şekilde cevap verir kendi kendine “ Bu çocuk kim ya?” der ve gülümser.

“Sunday Afternoon” – Rachael Yamagata

Hae Mi koşa koşa kapıya gelir ve karşısında Sarp’ı gördüğü an çığlık atar. Mercan korkudan bayılmak üzere olan arkadaşını tutar “ Hae Mi bak bende buradayım. Hey ! Kendine gel!” Hae Mi gözlerini Sarp’tan ayırır ve Mercan’a bakar “ Mercan bu ne? “ Mercan kahkaha atar “ Bu ne denmez ona bu kim denir. Önce sen şöyle git otur söyleyeceğim şimdi. Ağabey sizde geçin oturun. Aç mısınız bu arada?” Uras “ Ben kurt gibi açım abla. Ama burada yiyecek bir şey var mıdır ki?” Sarp “ Aklın fikrin yemekte. Biz bir şey yemeyeceğiz önce sen bize neler olduğunu anlat” Mercan ağabeyini çok iyi tanıyordur. Aklına koyarak geldiği şeyi öğrenmeden, açıklığa kavuşturmadan başka bir şeyi hayatta yaptırılamayacak olması su götürmez bir gerçektir. Oturma odasına geçerler Hae Mi, Mercan’ın dibine oturmuş, gözlerini Sarp’a dikmiş sessizce beklemektedir. Sarp derin bir nefes alır ve başlar “ Gayet iyi görünüyorsun. En azından bir evin var. Neler yaptın anlat bakalım. Bizi hiç düşünmeden bırakabilecek kadar sevdiğin bu Kore’de ne yaptın? “ Mercan da derin bir nefes alır verir “ Okulu bitirdim, çalışmaya başladım. Şimdide çalışıyorum  yani olması gerektiği gibi. Değişik başka bir şey yok” Sarp sakince “ Bunu Türkiye’de de yapabilirdin yani dediğin gibi değişik bir şey yokmuş” Mercan gülümseyerek “ Bunun farkındaydınız yani. Bunları Türkiye’de de yapabileceğimi biliyordunuz ancak Amerika’ya gitmediğim ve burada kaldığım için beni evlatlıktan sildiler ağabey buna ne diyeceksin?” Sarp biraz sesini yükselterek  “ Türkiye’ye dön deseydik gelecek miydin? Yine gelmeyecektin. Senin problemin Amerika’ya gitmek ya da gitmemek değildi. Kore’de kalmaktı.” Mercan “ Sizin derdinizde benim mutlu olup olmamam değildi, başarım ile hava atmaktı” der ve o da sesini yükseltmiştir. Sarp daha yüksek bir sesle “ Ben hiçbir zaman böyle düşünmedim. Yıllarca kardeşimin sesini duyamamak nasıl üzdü beni biliyor musun? İstersen çöpçü ol, istersen şarkıcı ne bilim ne olursan olsaydın beni ilgilendirmezdi. Mutlu olduğunu bilmek bana yeterdi. Ben sadece küçük kardeşimin beni nasıl böyle arkasında bırakıp gittiğini anlayamadım. Bir kez bile telefon açmayan küçük cadının nasıl olduğunu düşünmekten geceleri gözüme uyku girmedi.” Mercan gözleri dolmuş bir şekilde ağabeyine bakar ancak aynı tonda devam eder “ Ama annemlere böyle diyemedin. Onlar bana ne halin varsa gör dediklerinde sesini çıkarmadın.” Uras çoktan göz yaşlarını salmıştır “ Nerden biliyorsun? Ağabeyim günlerce yalvardı. Yanına giderim onunla kalırım dedi. Ancak onu da terslediler zaten beni hiç dinlemiyorlardı.” Bir süre sessizlik olur. Ortam sessiz kaldıkça Hae Mi gerilir ve Mercan’a biraz daha yaklaşır. Mercan biraz sakinleşmiştir “ Peki şimdi nasıl geldiniz? Şimdi nasıl izin verdiler?” Uras “ Çektik kapıyı çıktık. Sensiz olmaktan bıktığımızı söyledik. Seslerini çıkaramadılar” Sarp “ Eskisi gibi kızgın değiller sana. Onlarda özlediler ancak işte gururlarına yediremiyorlar. Yoksa ertesi gün babamı elinde senin fotoğrafınla yakalamıştım”

Hae Mi gergin ortamlardan hep uzak kalmıştır. Üçünün bağrışması kendini çok kötü hissettirir. Mercan’ın böylesine çıkışması ve küçük olanın tipine bakarak tahminlerinin doğruluğuna inanır. Ancak daha fazla orda kalamayacağına karar verir ve evden çıkar.

Yong Gi ve Soon Cheol yan daireden gelen bağrışmaları duyduklarında hemen kapıya koşarlar. Soon Cheol kapıyı açmak için elini kulpa götürürken kapı açılır. Adam Hae Mi’yi kapının önünde görünce daha da telaşlanır ancak Hae Mi Soon Cheol’ü tutar “ Merak etme sadece konuşuyorlar. Ha bir yandan da ağlıyorlar. Yani kısacası sorun yok” der Soon Cheol “ Nasıl sorun yok. Birileri ağlıyor, birileri bağırıyorsa illaki bir sorun vardır” Hae Mi kapıyı kapatır ve ikisini içeri götürür. Kucağına Hoo Jin’i alır “ Tahminimce o ikisi Mercan’ın kardeşleri. Biri ağabeyi ötekisi küçük kardeşi. Hani Mercan bahsederdi ancak hiç fotoğraflarını görmedim o yüzden tam emin değilim. “ Yong Gi “ O teddy cidden annemin ağabeyimi yani? Vay canına !! Küçük kardeşi ile benziyorlar ama  teddy…. Allah Allah acaba üvey kardeşi olabilir mi? Yok yok kesin üvey. Abi alakaları yok ya!” Soon Cheol hala endişeli “ Hae Mi bak eminsin değil mi? Sorun yok yani? Of yanlarına gitsek mi acaba ? Mercan çok ağlıyor mu?” Hae Mi “ Of Soon Cheol ya! Dedim ya sorun yok. Zaten emin ol birazdan buraya gelirler” Yong Gi Soon Cheol’e yakınlaşır “ Hyung bence de gelirler. Aşağıda sizi öpüşürken görmedi mi? Of kesin dayak yiyeceksin. Onun elide bayağı ağırdır ha şimdi” Hae Mi kendinden emin bir şekilde “ Oooo eğer yakalandıysanız kesin gelirler. Yani hangi ağabey olsa kız kardeşinin yanındakinin kim olduğunu merak eder. Ah hele birde yanınızda Hoo Jin varken gördüyse sizi…” Soon Cheol git gide kendi için endişelenmeye başlar. Yong Gi ise sırra kadem basmaya yeltenmektedir Hae Mi fark eder “ Ne yapıyorsun sen?” Yong Gi “ Saklanacak bir yer arıyorum” Hae Mi “ Sen neden saklanıyorsun ki?” Yong Gi “ Üzerime kan sıçrasın istemiyorum da ondan ancak olacakları da kaçırmaman lazım. O yüzden temiz kalabileceğim ve manzarası iyi bir yer bakıyorum” Hae Mi Soon Cheol’e bakar ve gülümser “Yong Gi bulunca bana da yer ayır tamam mı?” Soon Cheol’ün suratı bembeyaz olma yolunda ilerliyordur. Bir yandan Mercan’ın yanına gitmek ister bir yandan da yaşamak istiyordur. En son karar verir ne olursa olsun Mercan’ı savunmaya gidecektir. Kapıya doğru gider ancak artık çok geçtir Mercanlar kapıya gelmişlerdir.

***

Sarp daha fazla dayanamaz ve ağlayan kardeşine sarılır. Mercan ağabeyi sarılınca daha çok ağlamaya başlar. Sarp “ Çok özledim seni küçük cadı. Affettin mi bizi? Ağlamayı da kes artık. Yoksa bak Uras…” derken Uras kendini tutamaz o da tekrar ağlamaya başlar ve onlara sarılır “ Abla!! “ Mercan daha fazla dayanamaz “ Tamam ya yeter. İlk gördüğümde sizi affetmiştim zaten ben. Aslında böyle konuştuğuma bakmayın ben en başından beri sizden hiç vazgeçmemiştim “ der Uras “ Gizli gizlide olsa arayamadın mı?” Mercan “ Ben birkaç kez aradım ama sizle görüştürmediler. Cep telefonlarınızı da aradım ancak kapanmıştı” Sarp “ Numaralarımızı zorla değiştirdiler. Senin numaranı da istediğimiz halde vermediler. Bu kadar ileri gidebileceklerini düşünmemiştim” Mercan yalnızca gülümser “ Peki bir şey soracağım, burayı nasıl buldunuz?” Uras hemen cevap verir “ O zor olmadı Seoul Üniversitesinde olduğunu biliyorduk oraya gittik bir tane kadın vardı adı neydi?… Ha He Ra! Harbi Hera gibi kadın yalnız. Onunla konuştuk adres bilgilerinden öğrendik.Taşınmış olmaman için dua ettik durduk” Sarp devam eder “ Sadece adresini değil başka şeylerde öğrendik” Mercan başka ne öğrenebileceklerini düşünür “Ne öğrendiniz?” Sarp “ Birincilikle mezun olmana rağmen yönetmenlik vs yapmıyormuşsun. Fotoğrafçılık yaptığını söyledi. Nasıl yani? “ Mercan gülümser bu açıklanamayacak bir şey değil diye düşünür. “ Şimdi bunları konuşmasak. Uras sen açım demiştin değil mi? Gelin bir şeyler yiyelim” Sarp “ Dur şimdi değil!” Uras “ Ya of ya! Sarp bey istediğiniz cevapları almadınız mı? Gerisini sonra yanıtlasa?” Sarp keskin bakışlarla, gözleriyle Uras’a cevap verir “ Ne kadar çabuk unuttun. Mercan asıl şu bebekle, adam kim?” Uras’ın gözleri açılır “ Haa gerçekten ya abla onlar kim? Çocuğun sana ‘omma’ dediğinden yüzde yüz eminim üstelik onun anne demek olduğunu da biliyorum yani” Mercan’ın yanakları kızarıverir. Sarp “ Niye kızarıyorsun. Düşündüğümüz şey doğru mu? Mercan dayımı olduk biz?” Mercan gülümser dolabın kapağını kapatır “ Evde bir şey kalmamış. Aslında bugün içmeyi planladığımızdan markete gidecektik bir şeyler alacaktık ama…Gidemedik işte. Soon Cheol’de ramen olması lazım. Oraya geçelim. Hem tanışmışta olursunuz” Sarp “ Ya vallahi kafamdaki sorular yüzünden beynim kulaklarımdan çıkacak şimdi” der ve Mercan’ı takip ederler. “ O tarafa geçelim bakalım”

Naru – 무지개

Mercan kapıyı açar ve içeri girer Hoo Jin Hae Mi’nin kucağından kurtulur ve Mercan’a doğru koşar Mercan “ Yavaş küçük adam yavaş. Düşeceksin şimdi” Yong Gi Hae Mi’ye yaklaşır “ Hazırlıksız yakalandık ne olacak şimdi?” Hae Mi “ Mercan’a baksana. Her şey yolunda “ Mercan Soon Cheol’e bakar adam resmen bayılmak üzeredir. Yanına gider yanağına elini koyar “ Ramen var değil mi?” Soon Cheol şaşkın şaşkın bir kıza bir adama bakar. Sarp’ın sert bakışlarına maruz kalınca kızın elini yanağından çeker dişlerinin arasından “ Mercan sen ne yapıyorsun. Arkandaki gözleriyle beni benzetti biliyor musun?” Mercan gülümser ve ağabeyine bakar  “ Korkutmasana ya!” Sarp iki elini havaya kaldırır “ Vallahi ben bir şey yapmıyorum. Ama aferin akıllı çocukmuş kimden korkması gerektiğini biliyor” Uras “ Hadi hadi yemek istiyorum açım” Mercan “ Tamam siz geçin şöyle oturun biz hazırlar getiririz” Yong Gi kendilerinin oldukları yere geldiklerini görünce “ Hae Mi buraya geliyorlar. Hae Mi…..” Sarp ile Uras koltuğa otururlar Uras gayet cana yakın bir şekilde İngilizce konuşarak “ Merhaba. İngilizce biliyor musunuz?” Yong Gi “ Evet biliyoruz. Yani ben biliyorum onun yeni bir dil öğrenecek kapasitesi olduğunu sanmıyorum “ der Uras gülümser. Hae Mi “ Onu da nerden çıkardın. Çalıştığım çoğu manken yabancı. Üniversitede de ingilizce okudum yani ingilizcem gayet iyidir” Uras “ Demek mankensin. Ya sen?” Yong Gi bu çocuğu sevmiştir. Sevmesinin  en büyük nedeni de onun Mercan’a benzemesidir. “ Ben annemle şey yani Mercan ile aynı kafede çalışıyorum “ Sarp biran durur “ Anne mi dedin bana mı öyle geldi?” Yong Gi Sarp ile göz göze gelince histerik bir kahkaha atar “ Hah yani şey böyle bizim annemiz gibi, sürekli şunu yap bunu getir onu yapma diyip duruyor da onun için anne diyorum yani” Sarp “ Haa evet öyledir ağabeyi olmama rağmen bana da annelik taslar.” Sonra çocuğa yaklaşır “ Ama bak uyarayım anne dersen cidden annen oluverir”  Uras’ta  Hae Mi ile konuşuyordur “ Gerçekten mi? Ablamla aynı bölümdeydiniz ha? Sen niye mankenlik yapıyorsun?” Hae Mi “ Bu iş daha kolay. Sette ömrümü çürütemezdim” Uras “ O ise ömrünü sette çürütmek için, özellikle bunun için geldi buraya” Hae Mi gülümser “ Biliyor musun sen ona inanılmaz benziyorsun?” Uras “ Evet bunu genellikle söylerler” Hae Mi “ Hayır sadece dış görünüş olarak değil. Onunla ilk tanıştığım zamanki Mercan bakışları var gözlerinde” Bu sırada Mercan’lar gelir “ Yine kişilik analizlerine mi başladın Hae Mi” Hae Mi gülümser “ Ama gerçekten öyle” Soon Cheol “ Mercan gerçekten ağabeyin ile kardeşin mi? “ Mercan “ Evet öyle belli olmuyor mu?” Soon Cheol “ Kardeşin olduğu belli ama ağabeyin biraz şüpheli. Gerçi gözlerindeki tehdit vari bakışlar kanıtlıyor ama…” Sarp “ Siz ikiniz! Size Korece konuşmak yasak anlayacağımız dilde konuşacaksınız.” Mercan gülümser “ Emredersiniz efendim!”

Herkes ramenlerini yemiştir. Sarp daha fazla dayanamaz “ Evet hanginiz başlıyor” Gözlerini Soon Cheol’e diker “ Sen! Konuş bakalım. Kardeşimle aranızda ne var?” Soon Cheol dilini yutmuş bir şekilde kalır. Mercan gülmemek için kendini zor tutuyordur daha fazla bekleyemez “ Sevgilim” der ancak bir an kendiside böyle dediği için şaşırır. Soon Cheol’e “Sevgilim” diye hitap etmek garip hissettirmiştir. Soon Cheol ise gözlerini ayırarak Mercan’a bakar adam korkudan biraz önce Mercan’ın olayı iyice resmiyete döktüğünü bile anlamamıştır. “ Mercan sen ne yapıyorsun? Hemen bıktın mı benden? Kendi ellerinle beni ölüme yolluyorsun” Sarp elini Soon Cheol’e  uzatır “ Sen! Sana demedim mi Korece konuşmak yok. Ben hiçbir şey anlamıyorum. Fısıldaşmayın aranızda!” Soon Cheol “ Özür dilerim. Gerçekten özür dilerim” Hae Mi ile Yong Gi yerlere yatmak üzeredir. Sarp devam eder “ Demek sevgilisiniz. Peki bu çocuk ne? Kaç yaşında bu?” Soon Cheol “ Yakında ikiye girecek. Hoo Jin benim yeğenim.” Sarp biraz rahatlamıştır. Fakat yinede bozuntuya vermez “ Neden kardeşime anne diyor o zaman?” Soon Cheol “ Şey biz Mercan ile beraber büyüttük bu yaşa kadar. Hoo Jin’de Mercan’ı annesi beni babası olarak görüyor o yüzden yani” Uras “ Neden öyle görüyor ki ? Annesi nerde? Babası nerde?” Mercan elinin altındaki yastığı hiç düşünmeden kardeşine fırlatır. Sarp hemen anlar ne olduğunu. Soon Cheol’ün cevap vermesine izin vermeden “ İyi , iyi aferin size. Sorumluluk sahibi olmak güzeldir. Gayette güzel büyütmüşsünüz. “ Sarp kardeşi ile gurur duyuyordur. Aslında her zaman biliyordur Mercan bir şey yapıyorsa bu boşuna değildir. Burada kalmasının illaki böyle bir nedeni olmalıydı diye düşünür içinden. Soon Cheol ilk kez bu kocaman adamın o sert görünüşünün altındaki yumuşak kalbi görmüştür. Mercan adamın saçlarını düzeltir ve gülümser. Soon Cheol de kızın gülümsemesine karşılık verir. Bu arada Hoo Jin yerinden kalkar Uras’a doğru gider ve yanına oturur. Çocuğun bacağına vurur Mercan’ı gösterir sonra Uras’ı gösterir “ Anne. Anne “ diyip durur Uras gülümseyerek “ Dayı dayı. Ben senin dayınım” der Hoo Jin birkaç saniye durduktan sonra “ Dayı*” diyiverir. Uras “ Allah Allah duydun mu ağabey bana ne dedi? Hehe harbi dayı oldum. Aferin abla doğursan bu kadar akıllı olmazdı” Mercan yerinden fırlar “ Bu ne demek şimdi? Sen ne demek istedin bir daha söyle bakalım” Uras hemen yerinden kalkar “ Bir şey demek istemedim. Vallahi istemedim. Yani ne kadar akıllı çocuk maşallah demek istedim” Evin içinde koştururlarken Yong Gi “ Demek doğasında var. Yazık acıdım şimdi çocuğa yıllarca kovalanmıştır böyle” der ve Sarp ile göz göze gelir “ Pardon Korece yok. Korece yok. Dedim ki Uras yıllarca kovalanmıştır herhalde böyle” Sarp gülümser “ Küçüklüklerinden beri böyleler. Mercan Uras’ı ben ikisini. Hayatımız hep birbirimizi kovalamakla geçti. Baksana bu sefer de ta Türkiye’den Kore’ye Mercan hanımı kovalamaya geldik” Yong Gi “ Bu ikisi de beni sürekli kovalıyor da. Üstelik eminim benide millerce kovalayabilirler gerçi iyi spor oluyor aslında.  “ Sarp “ Kaç yaşındasın sen?” Yong Gi “ Yirmi” Sarp “ Haa Uras ile aynı yaştasınız. Mercan’ın annelik taslaması çok normal. Ama dediğim gibi anneliğe kaptırdı mı gider yani.” Yong Gi “ Biliyorum, biliyorum” der ve gülümser. İçinden o da Soon Cheol’ün düşündüğü gibi düşünür. Bu adam sert görünse de bellidir ki çok iyi bir ağabeydir.

Hae Mi meraklı gözlerle Sarp’ı izliyordur. Mercan ağabeyinden bahsederken bir kez “ Tam kara kaşlı kara gözlüdür” demiştir o zaman tam olarak ne demek istediğini anlamamıştır ama şimdi gözleriyle görmüştür. Gayet saf haliyle  kaşlarını gösterir “ Bunlar senin değil mi? Yani gerçekler” diye sorar ve bu sorusuyla Yong Gi ile Soon Cheol’ü yere yatırır. Sarp ise ne diyeceğini bilemez. Kaçmaktan bitap olmuş Uras ağabeyinin yanına gelir ve kaşlarını tutar “ En kalitelisinden türk kaşı “ der ve güler sonra sakallarını okşar “ Uzadıkça yumuşar. Bunlar da son derece kalitelidir” Sarp çocuğu başından atar ancak Hae Mi “ Ya bir kez dokunabilir miyim?” Soon Cheol “ Hae Mi manyaklaştın mı?” Kız gayet net bir şekilde “ Ya hiç böylesini görmedim. Soon Cheol sen gördün mü?” Soon Cheol başını sallar “ Görmedim” Hae Mi” E merak etmiyor musun? “ Soon Cheol gülümser “ Hayır etmiyorum.” Sarp ne yapacağını şaşırır tepki bile veremeden Hae Mi adamın sakallarına dokunmuştur “ Vuah! Gerçektende yumuşakmış. Yong Gi Teddy dediğin kadar var. “ Mercan’da Hae Mi’ye katlır ve ağabeyinin sakallarıyla oynar “ Aman da aman cidden yumuşacıkmış. Kaç senedir kesmiyorsun ağabey bunları?”  Sarp iki kızında elini çeker “ Ya uğraşmayın benimle.” Der ve yerinden kalkar. Mutfağa gider bir bardak su doldurur. İçinden “ Ne garip kız o ya! Korkudan ölecektim” diye geçirir. Yong Gi “ Adam hemen anladı senin manyak olduğunu kaçtı görüyor musun?” Hae Mi “ Ne alakası var canım. Bak susamış ondan gitti” Yong Gi alaycı bir tavırla “ Ya, ya sen öyle san. İlk dakikada sakallarına hücum edince, kaşlarını sorunca her şeyi açığa verdin bir kere. “ der ve gülümser.

Mercan tekrar Soon Cheol’ün yanına oturur “ Şimdi daha iyisin değil mi?” Soon Cheol gülümser “ Evet iyiyim. Yalnız cidden çok korktum” Mercan kahkaha atar “ Onu ilk gören herkes aynı şeyi yaşıyor. Biz alıştık bu duruma” Soon Cheol “ E haklılar şimdi sizin yanınızda o koca ayak gibi kalıyor. “ Mercan bir kez daha güler “ Biliyor musun lisede ona hep böyle derlerdi. “ Soon Cheol sağına soluna bakar, Sarp’ı kontrol eder tehlikenin olmadığına karar verince Mercan’ı öper “ Her şeyin yolunda olması gerçekten çok güzel” der kızın saçlarında parmaklarını gezdirir ve Mercan’da aynı şekilde Soon Cheol’e karşılık verir “ Evet bence de çok güzel” der ve devam eder “ Of güya bugün içecektik. Şaşkınlıktan bira falanda almadık ne olacak şimdi” derken Sarp gelir “ Ya kaç kez söyleyeceğim…” Yong Gi ve Uras aynı anda “ Korece yooook!” Sarp kendini tutamaz ve gülümser. Hae Mi bir anda yerinden kalkar ve mutfağa koşar. Yong Gi ile Uras da aynı anda söylemenin verdiği mutlulukla beşlik çakışırlar. Mercan Hae Mi’nin yanına giderken Soon Cheol de konuştuklarını açıklar “ Biz bugün bir şeyler içelim demiştik de yukarı çıkarken almayı unuttuk. Onu konuşuyorduk” Sarp “ İçmek derken hani içkiden mi bahsediyorsun?” Soon Cheol başını sallar “ O zaman size sürprizim var. Ancak bavullar Mercan’ın evinde. O nereye gitti?” Soon Cheol “ Hae Mi’nin yanında. Beraber gidelim” Kalkarlar ve evden çıkarlar. Biranda Sarp durur “ Sen nasıl giriyorsun onun evine böyle rahat bir şekilde?” Sarp’ın yine ağabeylik damarı tutmuştur. Soon Cheol ise hemen mantıklı bir açıklama bulmak zorundadır “ Şey çünkü… Ha hani acil bir şey olur falan diye bir birimize şifrelerimizi söylemiştik.” Sarp yarı tatmin olmuş bir şekilde başını sallar “ Hımm… Bana bak öyle gecenin bir vakti falan acil bir şey oldu bahanesiyle eve dalarsan bende sana dalarım ona göre” der elini çocuğun omzuna atar göz kırpar. Soon Cheol korkuyla gülümser ve düşünür beraber kaldıklarını  hatta aynı yatakta uyuduklarını öğrense kim bilir neler olur?. Kendi kendine “ Herhalde kimliğimi bile teşhis edemezler” der.

Mercan “ Hae Mi sen iyi misin?” Hae Mi bir sürahi suyu içmiştir “ Şimdi daha iyiyim. Biran böyle bir garip oldum. Uh galiba bağrışmalar, ağlaşmalar sonra bu gergin ortam sonra… Öyle yani fazla geldi sanırım” der ve gülümser Mercan da karşılık verir “ E tabi alışık değilsin. Kaç hemen. Yalnız hadi evde bağırış çığırış vardı kaçtın, burada öyle bir şey yoktu” Hae Mi “ E zaten bende oradan kaçmadım ki susamıştım sadece” Mercan “ Tabi, tabii”der ve kıza sarılır Hae Mi   “ Cidden öyle!” Mercan “ Tamam öyle. Bir şey mi dedim?”

“Together We’re Never Alone” – Right The Stars

Yong Gi ile Uras yanlarında Hoo Jin ile fısır fısır bir şeyler konuşuyorlardır Uras “ Bu o mu? Vay canına hoşmuş. Adı ne?” Yong Gi “ Adını bilmiyorum. Hoş ama değil mi? “ Uras bir an kalır “ Nasıl yani daha öğrenemedin mi? Nerdeyse bir ay olmuş oğlum. Ne kadar yavaşsın” Yong Gi “ Yavaş değilim aslında , sadece hızlı  değilim” Uras kahkaha atar “ Süpersin kardeşim. İşte böyle. Yalnız ablama söylesene o hemen halleder. Bu konularda gerçekten iyidir” Yong Gi “ Ya ne demezsin. Kaç kez sordum ama bana ismini söylemedi. Üstüne birde dalga geçti” Uras “ Kesin geçerli bir nedeni vardır. Yoksa hayatta böyle bir şey yapmaz” Yong Gi  “ Aslında var. Etrafında hep çalgıcılar var diye  çok dalga geçtim. Hatta etrafındakilerden uzak dursun diye baya gönül yaptım ve gittim bir çalgıcı buldum” Uras şaşkınlıkla gülümser “ O zaman benden de nefret etmen gerek” Yong Gi “ Ne nefreti ben seni çok sevdim.” Uras “ Yok yok nefret edeceksin. Çünkü ben konservatuar öğrencisiyim” Yong Gi “ Şaka yapıyorsun değil mi?” Uras başını iki yana sallar Bu sırada Mercan yanlarına gelir “ Görünüşe göre çalgıcıları yanına çeken tek ben değilim ha Yong Gi “ Anlaşılmıştır. Seninle bağlantısı olanın illaki bir şekilde çalgıcılara işi düşünüyor demek ki. “ Mercan devamını getirir “ Ve gönlü…” Yong Gi gülümser. Bu arada Mercan’ın aklına Yong Gi’nin bu kadar akıcı İngilizce konuşuyor olması takılır. Geçmişi ile ilgili çok az şey bildiği bu çocuğu biranda içlerine almışlardır ve hiç konuşmamışlardır dayanamaz “ Yong Gi bu arada ingilizceyi sen nerde öğrendin? Süper konuşuyorsun.” Yong Gi gayet rahat bir şekilde “ Beş yaşımdan liseyi bitirene kadar, İngilizce, Almanca, Çince, Japonca eğitimi aldım. Bu dört dili çok akıcı bir şekilde konuşabilirim. “ Mercan’ın gözleri yuvalarından fırlayacakmışcasına açılır “ Vay canına sen ciddi misin?” Yong Gi” İnan ciddi değilim demeyi isterdim ama öyle.” Mercan şaşkınlığını gizleyemiyordur “ Gerçekten vah yani hiç bahsetmemiştin. “ Yong Gi Mercan’ın durmayacağını biliyordur ve hemen konuyu değiştirir “ Konu nasıl bana geldi ya? Size geri dönelim. Mesela ağabeyin ile hyungnim ne zaman dışarı çıkmışlardı da şimdi içeri giriyorlar”  Mercan merakla arkasını döner  “gerçekten de ne ara ikisi dışarı çıktılar” diye düşünür ve sorar “ Nereye gittiniz siz?” Sarp sırıtıyordur arkasına sakladığı şeyi masanın üstüne bırakır Mercan “ İnanmıyorum sana! Ağabey sen bir harikasın. Cidden diyorum bak senin üstüne kimseyi tanımıyorum” der ve adamın boynuna atlar” Uras “ Haha sana böyle tepki vereceğini söylemiştim.” Mercan Soon Cheol’e yaklaşır “ Hani sana hep bahsettiğim içkimiz vardı ya, işte bu o “ Soon Cheol  “ Vay canına gerçekten mi? İçmek için sabırsızlanıyorum bakalım dediğin kadar var mı?” Sarp “ Bunlar kokusundan sarhoş olurlar ya!” Mercan gülümser “ Kesinlikle öyle”

Büyük bir heyecanla masanın etrafına otururlar. Mercan geçen haftadan sağlam kalan meyveleri masaya koyar, bardakları getirir “ Evet tam bir çilingir sofrası olmasa da idare eder “ Sarp “ Daha ne olsun? Hadi otur bakalım” der ve rakıyı eline alır. Soon Cheol’ün bardağına uzanır. Soon Cheol hemen bardağı iki eliyle kavrar ve adama uzatır. Sarp “ Hop ne yapıyorsun sen? Koy o bardağı yere” Mercan gülümser “ Eline almana gerek yok.” Der ve abisine döner “ Burada adet böyle. Büyüğün içki dolduruyorsa iki elinde tutarsın bardağı” Sarp “ Saçmalığa bak tek elinle tutsan ölüyorlar mı? Hem başta hata var büyüğüne neden doldurtuyorsun? “ Mercan “ Ağabey biliyor musun bakış açına hastayım” Sarp gülümser “ Bende sana hastayım”

Rakılar Yong Gi ve Uras’ınkiler hariç doldurulmuştur. Yong Gi “ Ama bende tadına bakmak istiyordum. Hani kokusu bir garip ama…” Mercan “ Olmaz Yong Gi bir kişinin içmemesi lazım Hoo Jin’e göz kulak olmalısınız” Yong Gi “ Ama Hae Mi içiyor. “ Mercan “ Uras sevmediğinden içmiyor. E ikiniz anca bir kişi ediyorsunuz” der ve gülümser “ Ama bu haksızlık” Sarp “ Hadi gevezeliği kesinde içmeye başlayalım” der ve kadehini kaldırır.

Soon Cheol  “Değişik bir tadı varmış. Ancak seni yanılttım görüyor musun? Bir kadeh nerdeyse bitecek ve ben hala ayaktayım. Hani ilk kadehte yıkılırdım” Mercan gülümser “ Biraz daha bekle. O zaman göreceğim ben seni”

“Home” – Ry Cuming feat. Jesse Carmichael

Bir saat sonra Hae Mi içtiği yarım bardaktan, Uras ve Yong Gi Hoo Jin’le uğraşmaktan bir köşede bayılmışlardır. Soon Cheol yarı uyur vaziyette ve dili dolarak “ Hyung ben kız kardeşini gerçekten seviyorum biliyor musun?. İlk gördüğüm andan beri seviyorum hatta.” Mercan şaşkınlıkla “ Hastanede, o karmaşada nasıl oldu bu iş?” Soon Cheol gülümser “ Hastanedeki seni ilk görüşüm değildi” Mercan “ Nasıl yani?” Soon Cheol “ Ben apartmandan çıkıyordum, sen ise bana doğru geliyordun. Saçların uçuşuyordu, suratında o muhteşem gülümsemen ile yanımdan geçtin ve apartmana girdin.  İşte o an seni ilk gördüğüm ve aşık olduğum andı. Hemen döndüm kaçıncı kata çıktığına baktım. Bizim kattı. Ve açıkçası ben o günden sonra ablamı daha fazla ziyaret etmeye başladım. Yalnız o gün hariç” der ve biran neşesi kaçar . Mercan yanına geçer ve sarılır sonra ani bir hareketle yanağını çeker “ Bunca zamandır  seviyordun ama daha yeni cesaret edebildin. Çok ayıp “ der ve gülümser ancak Soon Cheol gayet ciddi bir şekilde “ Senin yüzünden hep. Sen kolay mı sanıyorsun sana seni seviyorum demeyi. Zor hem de çok zor. Ya tamamen gitseydin, ya bir daha seni görmeseydim. Hem sen bana bakmazdın” Mercan kahkaha atar “ Soon Cheol kendine gel. Ne alakası var ben neden sana bakmayacak mışım?” Soon Cheol “ Bilmiyorum. Bakmazdın işte” Mercan tekrar sarılır adamın kulağına fısıldar “ Bakmamakta ne demek, ben sana bakmaya doyamıyordum. Senin yüzünü her gördüğümde her şeyi unutuyordum. Beni bu denli mutlu eden, gülümseten bir surata bakmamazlık yapar mıydım hiç?” Sarp “ Hey siz ben ne dedim Korece yok demedim mi? En heyecanlı yerinde dublajı hatalı bir film izliyormuşum gibi hissettim. Altyazı seçeneğinizde yok   lütfen ingilizceye dönelim” Mercan ile Soon Cheol gülümser o sırada Soon Cheol’ün midesi bulanır ve zar zor tuvalete yetişir. Dönüşte bulduğu ilk yere yatar ve sızar.

Artık ayakta sadece Mercan ve Sarp vardır. Sarp “ Bakıyorum da performansın düşmemiş. Hala ayıksın yani aklın yerinde. Ben sende ilk dublede bayılırsın diyordum” Mercan gülümser “ Olur mu öyle şey. Bedenim dün gibi hatırlıyor.” Sarp gülümser “ Senin konuşman bir garip olmuş ya! Rakıdan mı yoksa türkçeyi mi unuttun?” Mercan “ Galiba ikisi de “ der ve bir süre sustuktan sonra Sarp “ Bu çocuğu sevdim. Belli ki sende seviyorsun ” Mercan başını sallar “ Evet seviyorum. Ona kızdım ama bende sevdiğimi çok geç anladım. Galiba şimdi olması gerekiyordu” Sarp “ Demek ki… Biliyor musun? Buraya gelirken inanılmaz korkuyordum. Ölmüş olabileceğin bile aklıma geldi. Ama neyse ki muhteşem insanlar bulmuşsun güzel bir hayat kurmuşsun kendine. Çok rahatladım” Mercan gülümser “ Üstelik bunlar bir kısmı daha birkaç kişi var tanışmadığın” Sarp “ Ha bu arada o ne iş yapıyor. Meslektaş mısınız?” Mercan “ Yok o yazar. Haftalık hikayeler yayımlıyor “ Sarp “ Kitabı falan yok mu?” Mercan “ Henüz değil. Ancak olacak inşallah öyle umuyoruz yani. Bu aralar bir şeyler yazıyor. Kimseye de okutmuyor. Bekliyoruz bakalım” Sarp derin bir nefes alır “ Peki buda sana şimdilik son sorum” Mercan gülümser “ şimdilik?” Sarp “ Evet şimdilik daha bir sürü var ama anca bu kadarını yetiştirebildim bugün. Neyse sorun geliyor. O kadar istediğin bölümü okuduktan sonra neden mesleğini yapmıyorsun?” Mercan “ Neyse kolay bir soruymuş. Kısaca özetlemek gerekirse fotoğrafçılığa aşık oldum. Kendimi muhteşem hissettirdi. Hani bu demek değil yönetmen olma hayallerimi suya attım. Onun için hala zaman var bence. Çünkü  yeterince iyi değilim gibi geliyor.” Sarp  “ Daha ne kadar iyi olmayı bekliyorsun ha küçük cadı? Ama neyse sen mutlu olduğun sürece sorun yok demektir” der ve kollarını açar. Mercan abisinin kollarına gider. Sarp Mercan küçükken yaptığı gibi kızın saçlarını elleriyle tarar ve uykuya dalmasını bekler. İçinden geçirir “ Burada böylesine mutlu olmamalıydı. O zaman her şey daha kolay olurdu”

On İkinci Bölümün Sonu

On Birinci Bölüm

Yozoh – Harmonica Sound

Güneş pencereden yatağa düşmektedir. İlk uyanan Mercan’dır. Gözlerini açar. Yanında biriyle uyanmayalı baya olmuştur ancak garip bir şekilde sanki hiç yalnız uyumamış gibi hissediyordur kendini. Bir süre yanındaki adama bakar. Gözleri, burnu, dudakları… O kadar huzurlu uyuyordur ki bir şekilde gülümsemesine neden oluyordur. Elini Soon Cheol’ün yüzüne götürür. Uyandırmamaya çalışarak dudaklarından öper ancak biranda Soon Cheol uyanır . Mercan hemen gözlerini kapatır. Kalbi o kadar hızlı çarpıyordur ki sanki dışarılara kadar sesi gidiyordur. Soon Cheol kızın alnından öper. Biraz daha kendine yaklaştırır ve sarılır. Mercan biran nefes alıp almamak için bile tereddüt eder. Sonrasında kendi kendine güler Soon Cheol kızın güldüğünü görünce “ Uyandırdım mı?” Mercan gözlerini açar “ Yok aslında ben seni uyandırdım” der Soon Cheol “ Nasıl yani? “ Mercan tekrar gülümser “ Boşver sonuçta uyandık değil mi?” Soon Cheol “ Bana baksana sen buda yeni huyun oldu biliyor musun? Bir şeyleri söyleyip açıklama yapmadan geçiştiriyorsun. Beni merakta bırakıyorsun. Dün gecede öyle yaptın. Ne yani şimdi bu?” Mercan şaşkın gözlerle adama bakar “ Aman tanrım! Günaydın demeden azarlıyorsun şuna bak” der ve adamın kollarından kurtulur. Tam yataktan inecekken Soon Cheol kızı yakalar “ Nereye gidiyorsun? Oo öyle çabucak kalkmak yok! “ der ve tekrar yatağa yatırır Mercan “ Bu ne cüret böyle ? Ne hakla…” Cümlesini tamamlayamadan Soon Cheol “ Asıl sana bu ne cüret? Hiçbir yere gitmiyorsun” Mercan “ Ya Soon Cheol! Şimdi bizimkiler uyanırlar. Yong Gi kurt gibi açtır. Yani dün yediklerinden sonra emin değilim ama… Neyse Hoo Jin’in maması var. Sonra sen.. Şahsen ben çok açım mesela bir şeyler hazırlasam” Soon Cheol’ün kızı bırakmaya hiç niyeti yoktur Gülümser “Öncelikle günaydın “ der ve Mercan’ı öper. Mercan şaşkınca gülümsüyordur “ Sana da günaydın”

Soon Cheol  “ Bugün böyle kalsak. Herkes kendi karnını doyurur. En azından bu sabah annelik yapma. Bugün sadece benim sevgilim ol. “ Mercan sarılır. Gayet ciddi bir şekilde “ Sadece bugünlük mü? O zaman yarın aşağı kattaki çocuğun, markette çalışan kasiyerin sonra galeriye yeni gelen elemanın  sevgilisi olmaya  devam edebilecek miyim?” Soon Cheol’ün gözleri açılmıştır “ Yapma bunu bana! “ der ve kıza iyice sarılır. Mercan ne olur bu esprilerinden vazgeç. Ne olur! “ Mercan “ Espri olduğunu kim söyledi? Ben çok ciddiyim. Sadece bugünlük mü senin sevgilin olayım?” Soon Cheol kızın gözlerine bakar “ Sonsuza kadar. Hep benim ol, hep benimle ol, sadece benim ol” Mercan kahkaha atar “ Haha emin misin? Sen bana sonsuza kadar katlanabileceğinden gerçekten emin misin?” Soon Cheol gülümser “ Yok ben emin değilim. Soon Cheol’üm” Mercan “ Iyyy!!! Soon Cheol inanmıyorum sana!” derken bir yandan gülümser bir yandan da adama yastık fırlatır. Soon Cheol “ Bir kere bu çok kaliteliydi” der ve yastığı tekrar Mercan’a atar. Mercan “ Ya tabi tabi.” Soon Cheol “ O zaman son noktayı koyuyorum” der ve kızı öper. Bir süre sonra Mercan “ Bu iğrenç esprini bu şekilde unutturamazsın.” derken Soon Cheol kızı tekrar öper Mercan “ Soon Che..” yine susturulmuştur. En son pes eder. Kollarını adamın boynuna dolar ve tek uyanmadığı bu sabahın tadını çıkartır.

*

Yong Gi bir heyecanla eve dönmüştür “ Hae Mi uyan! Kalk hadi kalk” der ve bir yandan da kızı sarsmaktadır. Hae Mi biranda fırlar ve Yong Gi ile kafaları çarpışır. İkisi de aynı anda acı dolu garip sesler çıkarırlar. Yong Gi “ Ya yavaş yavaş! “ Hae Mi ters ters bakar “ Öyle uyandırırsan böyle uyanırım işte “ der ve bir süre çatık kaşlarla birbirlerine bakarlar. Hae Mi “ E ne var? Günaydın bu arada “ Karnını tutar “ Çok açım ben. Mercan kahvaltı hazırladı mı acaba?” Yong Gi şaşkın bir ifade ile “ Ciddi misin sen? “ der ve kızın sağına soluna bakar “ Yediklerin nerene gidiyor senin ya? Doğruyu söyle yoksa dün yer gibi yapıp beni mi kandırdın?” Hae Mi gülümser “ Haha “ elini çocuğun omzuna atar “ İşin sırrı ne biliyor musun?” Yong Gi cevap vermeden kızın suratına bakar “ Bilmiyorsun tabi. Neyse ben söyleyeceğim. “ Eli ile kafasını gösterir “ Beynini çok kullananlar kilo almazlar “ Yong Gi önce tepki vermez sonra kahkaha krizine girer sakinleştikten sonra “ Bu işte kesin bir yanlışlık var. Yani olması lazım çünkü sen yediklerini yakabilecek kadar beynini kullanmıyorsun bu şüphe götürmez. Birde beynini tam kapasite kullanman için beyninin bak bu kadar olması lazım ki oda yine boyut olarak kurtarmaz ya “ der ve elindeki fıstığı gösterir Hae Mi Bir süre çocuğun ne demek istediğini anlamaya çalışır. Kız tepki vermedikçe Yong Gi daha da gülmektedir. Hae Mi ani bir hareketle çocuğun kafasını tutar kolunun altına alır ve başını ovalamaya başlar “ Bana bak çocuk sen beni salak yerine koyuyorsun ama senin bildiklerini ben unutalı çok oldu canım. Dua et açım yoksa çok feci şeyler olurdu” derken Yong Gi kızın elinden kurtulur “ Artık seninle aynı dairede kalmaktan korkar oldum yakında beni de yersin sen” Hae Mi “ Gel bakim sen buraya “ der ve evde koşturmaya başlarlar. Sonra Yong Gi aniden durur “ Haa ben sana diyeceğimi unuttum. Hep senin yüzünden” Hae Mi “ Oo sende her şeyi benim üzerime atıyorsun. Üzerine yıldırım falan düşse onu da benden bileceksin” Yong Gi “ Neyse dur şimdi. Ben ne gördüm biliyor musun?” Hae Mi “ Ben nerden bilim? Şimdi senin sorduğunda soru mu?” Yong Gi “ O zaman iyi dinle.” Der ve olanları anlatır.

Hae Mi “ Ne yani şimdi bir bacak gördün diye hemen aklına bu mu geldi?” der ve çocuğun kafasına vurur. Yong Gi “ Ama… Böyle bacağı Hyung’un üzerindeydi. Sonra… “ Hae Mi sözünü keser “ Allah’ım ya! Aklın hemen başka şeylere çalışıyor. Neyse gençliğine veriyorum. Ama seni çığlık atarken görmek isterdim” der ve hayal ettiği Yong Gi’ye  güler. Yong Gi “ Gidip kontrol etmeye var mısın?” Hae Mi gittiği alemden döner “ Saçmala çocuk bırak rahat rahat takılsınlar. Ne biçim düşüncelerin var senin öyle. Kontrol etmekmiş. Neyi kontrol ediyorsun?” der ve ciddi tavrını takınır. Yong Gi biran utanır. Bunlar çok normal şeylerdir. “Büyütecek bir şey değil canım olabilir. Üstelik alışmalısın oğlum. Bunu istemiyor muydun?” der kendi kendine. Bu sırada Hoo Jin uyanmış ve yanlarına gelmiştir Hae Mi “ Bu çocuk var ya dahi dahi” der “ Sen yataktan in, kapıya git, buraya gel” Yong Gi kızın suratına boş boş bakar “ Sana göre baya zeki kesinlikle haklısın” Hae Mi gözlerini kısar ve sert bakışlar fırlatır Yong Gi “ Ooo çok korktummm” Hae Mi, Hoo Jin’i kucağına alır “ Hoo Jin-a demek anne ile babayı özledin ha. O zaman hadi götüreyim seni onlara” der ve kapıya doğru gider. Evden çıkarlarken Yong Gi “ Sen… Sen var ya! Hani rahatsız etmeyecektik” Hae Mi gülümser “ Aaa Yong Gi rahatsız etmiyoruz ki. Hoo Jin-a annesi ile babasını istiyor, değil mi Hoo Jin-a?” Hoo Jin Mercan’ın kapısına elini uzatarak “Anne” der Hae Mi “ Aferin velet. Hemen anlıyorsun bak” der ve gülümser Yong Gi “ Ne garip insansın ya!” Hae Mi “ Hadi konuşmada aç bakalım şu kapıyı” der ve içeri girerler.

*

Soon Cheol “ Bu odadan hiç çıkmasak yokluğumuzu fark ederler mi acaba?” Mercan “ Çok komiksin. Eminim şimdi kapının önündelerdir” Soon Cheol gülümser “ Yok canım o kadar da değil” derken içeri Hoo Jin girer. Kollarını uzatarak onlara doğru ilerler. Soon Cheol çocuğu görünce biran heyecan yapar Mercan “ Ne oluyor?” derken Hoo Jin’in “ Anne, baba “ dediği duyar, arkasını döner ve çocuğu yatağa alır “ Kimler gelmiş, kimler gelmiş. Bücürüm sen burada olduğuna göre en az iki kişi daha buradadır ve sen tek başına odaya girdiğine göre o ikisi kapıdadır “ der ve bir yandan Soon Cheol’e bakar bir yandan odanın kapısına gider. Kapıyı biranda açar. Dışarıda kulaklarını kapıya dayamış olan Hae Mi ve Yong Gi şaşırırlar. Yong Gi direk gözlerini kapar Hae Mi ise gülümseyerek arkadaşına bakıyordur. Hae Mi “ Haha uyanmışsınız neyse ki. İşte böyle Hoo Jin’i tutamadıkta biz. İlle sizi istedi.” Bir yandan da Yong Gi’ye gözlerini açsın diye vuruyordur. Mercan gülümser “ Hayırdır çocuğum niye gözlerini kapatıyorsun?” Yong Gi gözlerini açar “ Ne bilim… şey… yani… işte siz…” Yong Gi bir türlü cümle kuramayınca Hae Mi gülümser ve Mercan’ın bacaklarına vurur “ Gördüğün bacak bu işte. Yani sadece bacak. “ Yong Gi kıpkırmızı olmuştur “ İnanmıyorum sana ya ! Harbi cadısın sen. Podyum cadısı!” der ve evden kaçar. Mercan çocuğun arkasından seslenir ancak bir yandan da  gülmeden duramaz. Hae Mi “ Sabah sana bakmak için gelmiş kapıyı biranda açıp senin bacakları görmüş. Kör oldum diye  dolaşıyordu” der ve kahkaha atar “ Boşuna bu kadar heyecan yapmış” der içeri ve arkadaşlarına göz atarken. Mercan kızın yanağını tutar “ Hanımefendi ancak sizde az değilsiniz yani “ der ve gülümser Soon Cheol kucağında Hoo Jin ile odadan çıkar ve “ Emellerinize şu çocuğu da alet ediyorsunuz ya. Bari onu uzak tutun” der yanlarından geçerken. Hae Mi “ Farkında değilsin o asıl emellerine bizi alet ediyor. Bize fikri veren Hoo Jin’di” der gülümseyerek. Mercan “ Evet kesin odur.” Der ve mutfağa Soon Cheol’ün yanına gider Hae Mi “ Çok ciddiyim böyle bir bakışıyla aklındaki planı anlattı. Tabi bende üstün yeteneğimle onun ne demek istediğini anladım “ Bu sırada Yong Gi geri dönmüştür “ Ya tabi üstün yetenekmiş. Onun tek nedeni Hoo Jin ile aynı yaşta olmanız.” Hae Mi “ Bana bak sen buraya gel bakim. Çok fazla oldun ama. Hem ne dedin sen biraz önce. Podyum cadısı mı?” der ve yine evde Yong Gi’yi kovalar. Mercan ile Soon Cheol ise ellerinde kahveleriyle ikisinin koşuşturmasını izliyordur. Soon Cheol “ Söyle oğluna düşüncelerine hakim olsun “ der gülümseyerek Mercan “ Hangisine?” Soon Cheol bir şey diyecek gibi olur sonra kıza sarılır “ İkisine de” der ve gülümser.

*

Hepsi kahvaltı masasına oturmuştur. Yong Gi hala sabah ki olay yüzünden utanmaktadır. “Anne!” Mercan “ Ne oldu?” Yong Gi bir hışımla “ Bir daha bu şortu giyme! “ der Hae Mi kopmuştur. Mercan gülümser “ Neden? Ne oldu? Hep giydiğim şortum” Yong Gi bir süre durur “ Yakışmıyor sana” der  Soon Cheol “ Allah Allah sana ne çömez? Gayette yakışıyor. Sen neden karışıyorsun?” Yong Gi “ Hani yani yanlış anlaşılmalara mahal vermeyin diye… Ben şey…” Soon Cheol “ Neyi yanlış anladın ki sen?” der ve Mercan’ı kendisine çeker Yong Gi “Hiçbir şeyi” der ve yemesine devam eder. Bu sırada Soon Cheol gülümsemesini daha fazla saklayamaz Mercan “ Çok kötüsün” Soon Cheol “ Ne kötüsü canım kendisi en başından beri bana neler diyordu haberin yok senin. Şimdi  gerçekleşince biran kaldıramadı. Gerçi bende annem ile babamın böyle çok yakın olmasına dayanamazdım. Ama maalesef o alışacak çünkü bunu yapmaktan hiç bıkmayacağım” der ve kızı öper. Yong Gi “ Ben doydum” der ve masadan kalkar Hae Mi ise arkasından kahkaha ile “  Kız arkadaşın olduğu zaman ne yapacaksın? Öpüşmeyecek misiniz?” Yong Gi uzaktan seslenir “ Kes sesini!”

Donawhale – I Love You More Than Universe

Hae Mi en yakın arkadaşının tekrar her şeyi ile güldüğünü görmekten çok memnundur. Eskisi gibi, onunla ilk tanıştığı zamanlardaki gibi ışık saçıyordur etrafına. Göz kamaştırıcı bir şekilde parlıyordur. “ Ya gözlerimi kamaştırıyorsunuz. Unutturmayın da yanınıza gelirken güneş gözlüğü falan takayım” Soon Cheol “ O yetmez bu kaynak maskelerinden bulmalısın” Hae Mi “ Ah kesinlikle onlar daha çok işe yarar” der ve yerinden kalkar yanlarına gider. Ellerini ikisinin omzuna atar “ Çok mutlu oldum. Tebrik ederim “ der ve Mercan’ın kulağına “ Tüm olanları en ince ayrıntısına kadar anlatacaksın” der ve kapıya doğru gider “ Sonra görüşürüz dostlar. İşe gitmek gerek” Mercan “ Ah kesinlikle. Biraz daha oyalanırsam geç kalacağım” Soon Cheol masayı toplamaya başlayan kızı durdurur “ Sen git hazırlan ben buraları toplarım” der Mercan “ Tamam o zaman hemen bir duş alayım, giyineyim, çıkayım.” Der ve banyoya gider. Soon Cheol  “ Hoo Jin-a her şey mükemmel oldu değil mi? Şuan her şey tamamlanmış gibi” Hoo Jin çığlık atar bir yandan da kalan mamasını her yere fırlatıyordur Soon Cheol “ Ne yaparsan yap sanırım bugün ben her şekilde mutlu olacağım. O yüzden dağıtabildiğin kadar dağıt. Başka gün yapamayacaksın” der Hoo Jin kahkaha atar. Soon Cheol de suratından kocaman sırıtışı bir türlü silemiyordur.

*

Mercan eşyalarını alır ve banyoya girer. Aslında değişen pek bir şey yoktur. “Biz hep böyleydik “ der “ Zaten aynı yatakta yatabiliyorduk, zaten aynı masada yiyorduk, beraber içiyorduk. Ancak bu üzerimdeki hafifliği bir türlü anlayamıyorum” der ve gülümser “ Tek farkı öpüşüyor olmak” derken elini ağzına götürür ve kimsenin gülümsemesini duymaması için sıkı sıkı kapatır.

*

Taru – Kasio

Mercan işe gitmek için hazırdır. Kapıda Yong Gi’nin gelmesini bekliyordur “ Hadi çabuk! Birde kadınlara bir türlü hazırlanamazlar diyorsunuz” Yong Gi içeriden bağırır “ Tamam, tamam geliyorum” Soon Cheol kıza arkasından sarılır “ Ya gitmeni istemiyorum. Hani bugün kalacaktın.” Mercan gülümser “ Yoo ben öyle bir şey söylemedim. İşe gitmezsem çok agrasif olurum biliyorsun” Soon Cheol “ Olsun o halinde güzel” Mercan gözlerini açar “ Ya! Kes şunu” Soon Cheol “ Neden? Ne yaptım?” Mercan “ Seninle didişmeye alışmışım böyle çok garip geliyor. Yoksa sende sevgilisi olduktan sonra kişiliğini değiştirenlerden misin?” Soon Cheol kızın kafasına vurur “ Sende iki gün sabredemedin. Cicim günleri yaşatayım dedim sana. İstemiyorsan, sen bilirsin yani” Mercan gülümser “ Boş ver cicim aylarını. Hiç bana göre değil” Soon Cheol derin bir nefes alır “ Oh be! Tamam hadi işe. Bende evleri toparlayayım bari” der ve kızı ite ite asansöre bindirir. Mercan kendi kendine “ Aferin işte böyle evinin erkeği olacaksın” der kahkaha atar Yong Gi “ Yine aklından neler geçiyor?” Mercan çocuğun kulağını çeker “ Sen kendi işinle ilgilen. Zaten geciktik bak senin yüzünden şimdi koşmak zorundayız” der ve apartmandan çıkar çıkmaz koşmaya başlar “ Hadi! Çok yavaşsın çok!” Yong Gi “ Aldın tabi ateşi koşarsın böyle. Anne!! Beni bekle!” der ve arkasından koşar.

Soon Cheol yine Hoo Jin’i karşısına almış “ Bu kadar sıkmasam daha iyi değil mi? Ama Hoo Jin-a böyle onu sürekli şımartmak istiyorum, şımarmak istiyorum” der ve kendini koltuğa atar “ Aman Tanrım ergen aşıklar gibi oldum değil mi? Kendine gel Soon Cheol! Farklı bir şey yok. Sakinleş biraz. “ der ancak bir türlü yüzünde ki kocaman gülümsemeyi atamıyordur. “ Neyse o zaman en iyisi çalışmak” der ve bilgisayarının başına geçer Hoo Jin elini başına götürür. Suratında “ Ne yapacağım ben bunlarla” der gibi bir ifade takınır ve sonra oynamaya devam eder.

*

Mercan kafeye ilk girendir “ Yuh sana Yong Gi! Birde genç olacaksın. Anneni bile geçemiyorsun” Yong Gi nefes nefese “ Ya.. Du..r Şimdi… Tazı gibi koşuyorsun bunun yaşla alakası yok.” İkisi keyifle taze çekilmiş kahve kokusuyla dolu kafeye keyif getirmiştir. Kang Mo “ Günaydın Mercan. İyi gördüm seni” Mercan elini beline koyar “ Evet gayet iyiyim bu sabah. Hatta çok iyiyim” Kang Mo rahatlamıştır. Sergiden sonra işlerin karışacağından emindir ancak “Demek ki Dae Han daha fazla dayanamadı  “ diye düşünür. Bir yanı üzülsede sevinen yanı ağır basar. Çünkü görünüşe göre çok hafif atlatılmıştır, Mercan gülümsüyordur “ E madem bu kadar enerjiksiniz Terası temizleme işini size veriyorum” der muzır gülümsemesiyle odasına gider. Mercan “ Bak ya nasılda kandırdı. Alçak oppa. Ne yapacağımı biliyorsun odana kaçıyorsun” der ve odasına delici bakışlar atar. Sağına döndüğünde Yong Gi’ninde sıvışmaya çalıştığını görür kulağından tutar “ Sen nereye canım. Kaçamazsın beraber temizleyin dedi” der ve yukarı çıkarlar.

*

Bir yandan şakalaşıp bir yandan da bitkileri suluyorlardır. Bu sırada terasa müşterilerin çıktığını duyarlar Mercan “ Tamam yeter bu kadar ciddi ol bakalım. Müşteri geliyor” Yong Gi kıza gülümser ve göz atar. Gelenler masaya otururlar, Mercan’larda sulamayı bitirir.

Feist – Secret Heart

Masadakiler “ Size demiştim gördünüz mü? Çok güzel bir yer değil mi?” , “ Gerçekten öyleymiş. Bir şey soracağım, biz buraya ne içmeye gelmiştik?” , “ Türk kahvesi. Üniversitedeyken birkaç kez buraya gelmiştim sunbaem tattırmıştı. O zamanlar bilmiyorlardı hatta o göstermişti baristaya nasıl yapılacağını. Uzun zaman oldu içmiyorum” , “ Hımmm anladım o zaman içelim hadi”

Mercan “ Git siparişlerini al bakalım” diyip Yong Gi’yi masaya yollar kendiside hortumu topluyordur. Yong Gi birkaç saniye sonra Mercan’ın yanına gelir “Anne masadakiler Türk kahvesi istiyorlar” Mercan şaşırır “ Nasıl yani? Yabancılar mı?” Dönüp şöyle bir masaya bakar. Güneşten masadakilerin yüzünü tam göremez ve yaklaşır. Masadaki kız “ Sunbae!!!” Mercan eliyle güneşi engeller “ Song-i? Nun Song-i?” Mercan da kız da çok şaşırmışlardır. Song-i ayağa kalkar “ İnanmıyorum gerçekten sensin.” Mercan hemen ciddileşir ve kızın kulağından çeker “ Nerelerdesin sen? İnsan sunbaesini hiç aramaz mı?” Song-i kulağının ağrısından yana doğru eğilmiştir “ Sunbae! Ben özür dilerim. Kulağımı bıraksan da hani affetsen. “ Bu sırada masada oturanlardan daha genç olanı bir ötekine “ Görüyor musun Song-i’nin hakkından nasıl geliyor. İyi izle taktik falan al” Öteki “ Çok mantıklı. Kendi ayağıyla buraya gelmeside ayrı bir hoş hani” der ve gülümserler Song-i “Ya Leun bari sen yardım et. Sunbae gerçekten telefonumu değiştirmek zorunda kaldım öyle olunca telefonun yoktu sonra, dönmüşsündür diye düşündüm.” Leun “ Noona! Acıma acıma nasıl olur da insan sunbae’sinin numarasını kaybeder?” der ve kıza dil çıkarır. Olaylara bir anlam vermeye çalışan Yong Gi “ İşte bu bir Mercan gazabı” der ve daha önce birkaç kez yaşamış olan Song-i kahkaha atar “ Kesinlikle” der Mercan gülümser ve kızın kulağını bırakır ve kendine doğru çeker sıkı sıkı sarılırlar. Song-i “ Ben çok mutlu oldum. Anlatamam yani gerçekten çok mutlu oldum” der ve gözleri dolar Mercan “ Deli kız seni “ der ve yanaklarından tutar “ Bende özledim seni”

Song-i masadakileri Mercan’la tanıştırır “ Kim Tae Yang ve Won Gu Leun “ Mercan ile tanışırken ikisi de ayağa kalkar. Tae Yang kızın elini sıkar “ Memnun oldum “ der Leun ise kıza sarılıverir “ İçimden bir ses çok güzel şeyler anlatacaksın diyor” der ve Tae Yang çocuğun ayağına ani bir şekilde basar Leun “ Ne yapıyorsun sen ya! Canım acıdı”   Song-i gülümsüyordur “ Ayağına basmana gerek yoktu. Sunbae Türk, o zaman anlatmıştı onlar sürekli sarılıyorlar. Hani kültürlerinde varmış “ Tae Yang gayet ilgili bir şekilde “ Türkiye’den mi geldin? İlginç. Ben oradakiler biraz daha mesafeli insanlardır gibi düşünmüşümdür hep ” der Mercan ” Maalesef öyle bir yargı var. Hepimizin kapalı, bağnaz vs olduğunu düşünüyor bir çok kişi ancak aslında öyle değil” İkisi ülkelerin siyasetine girmek üzereyken Leun ile Yong Gi aynı anda “ Kafeye dönseniz” der ve birbirlerine bakarlar sonra yine aynı anda “ Kahveler ne oldu?” Yong Gi “ E yeter ama!” Leun “ Asıl sana yeter. Neden benim dediklerimi tekrarlıyorsun” İkisi saçma bir tartışmaya girmişken Mercan “ Hadi siz kardeş kardeş oynayın” der Yong Gi’nin yanağını sıkarken Yong Gi dudaklarının arasından, dişlerini sıkarak “ Anne!” diyince Luen “ Anne mi? Noona sen çok genç gösteriyorsun ya da bir saniye ajumma mı demeliyim?” Mercan gülümser cevap vermesine imkan olmadan “ Kaç yaşındaydın anne olduğunda?” Mercan “ Hımm düşüneyim bakalım…  Yirmi beş “ der ve masadan kalkar. Tae Yang ile Leun’un gözleri fal taşı gibi açılmıştır. Yong Gi ile Song-i ise kahkaha ile gülmektedirler. Mercan “ Ben kahvelerinizi yapıp getireyim o zaman” Yong Gi ayağa kalkar “ Ben yaparım” der Mercan “Emin misin? İyice öğrendin mi?” Yong Gi “ Bana güven yaparım ben” der ve aşağıya iner. Mercan tekrar masaya oturur. Tae Yang “ Sende mi mimarsın?” Mercan “ Hayır biz aynı bölümden değiliz “ Song-i lafını keser “ Mercan sunbae bir yönetmen. RTS mezunu hem de birincilikle. Daha okulu bitmeden birkaç teklif almıştı” Leun’un gözleri parlar “ Beni de bir filminde oynatırsın o zaman ha ajumma?” derken Tae Yang “ Ne filmi ? Yok öyle bir şey” Song-i bıyık altından gülerken Leun’un keskin bakışlarına maruz kalır. Mercan “ Yok ben yönetmenlik yapmıyorum. Şuan sadece fotoğrafçılık yapıyorum işte birde burada baristalık” Song-i “ Nasıl yani ciddi misin? Ama neden?” Mercan “ Çünkü…” der ve gülümser Song-i “ Söylemeyeceksin değil mi?” Mercan cevap vermez sadece gülümser.

Mercan “ Anlat bakalım neler yapıyorsun? Kim Sun nasıl? O niye gelmedi seninle?” Song-i biran donup kalır. Mercan bir pot kırdığını anlar. Song-i biranda gelen sessizlikle gerilen ortamı dağıtmak için “ Bu arada ben evlendim “ der Mercan şok olur “ Ne? Nasıl yani ciddi misin? Kiminle?” Song-i Tae Yang’ın koluna girer “ İşte kocam” Mercan ne yapacağını, ne diyeceğini şaşırır “ Demek siz… Vay canına tebrik ederim Song-i ama bak yine beni kızdırdın” der ve kızın kulağını çeker “ Hani davetiye, hani düğün?” Tae Yang Song-i’nin üzerindeki yükü azaltmak için söze girer “ Ben pek sevmediğim için o tür şeyleri, kendi aramızda küçük bir tören yaptık” der Bir kere Mercan’ın burnuna kokular gelmiştir. Kız kardeşi gibi sevdiği bu kızın bir sorunu vardır. Üstelik öyle bir sorundur ki kendisine bile söylememiştir. Ancak bunu bu ortamda daha fazla uzatmamak ister. Bellidir ki aklındakilerden kaçmak istiyordur “ Neyse ya zaten çokta önemli değil. Bende evlenme kararı alırsam hiç uğraşmayacağım. Gideriz imzaları atarız biter” der ve kıza göz kırpar Leun “ Oo ajumma sen niye evleneceksin ki bak boyun kadar oğlun var. Zaten atlamışsın o evreyi” der ve Mercan’a göz kırpar Mercan çocuğun omzuna dokunur “ Doğru söylüyorsun. Bundan sonra ne evleneceğim.” Song-i “ Olur mu sanbae Dae Han oppa ne hayaller kuruyordu. Bu arada o nerde siz hep yan yanaydınız?” Mercan gülümser kendi kendine “ İşte bu tam isabetli bir atıştı” der Song-i “ Ne oldu?” Mercan “ Yok bir şey süper bir karşı ataktı” der Song-i bir şey anlamamıştır ama oda Mercan cevap vermeyince üzerine gitmez.

Sweetpea – Are You Ready?

Tae Yang Mercan’dan Song-i ile ilgili bir şeyler öğrenmek istiyordur “ Mercan-şi şimdi bir şeyi çok merak ettim. Eğer bir mahsuru yoksa sormak istiyorum” Mercan her şeye rağmen ciddiyetini bozmayan bu adamın, küçük kızın kocasının neyi merak ettiğini merak eder. Tae Yang “ Sana Mercan diyebilir miyim?” Leun kahkaha atar “ Merak ettiğin bu muydu?” Mercan gülümser bir yandan da kafasını sallar “ Evet diyebilirsin tabi ki. Hatta öyle dersen daha mutlu olurum” İçinde de ne kadar sert görünse de özünde yumuşacık bir kalbi olduğunu hissetmiştir. Tae Yang “ Aynı bölümde değildiniz peki nasıl tanıştınız?” Mercan “ Benim mezuniyet projem vardı. Hani kendi filmimizi çekmemiz gerekiyordu. Setlerimizin inşası içinde mimarlara ihtiyacımız vardı. Song-i bana tam da benim istediğim tarzda bir set çizimi ile geldi.” Song-i Mercan’ın gözlerinin içine bakar sanki Kim Sun’un ismini dile getirmediği için teşekkür eder bir hali vardır. Tae Yang “ Anlıyorum. O zamandan sonrada baya yakınlaştınız…” Mercan “ Baya yakındık tabi ben mezun olduktan sonra işte hanımefendi ne aradı ne sordu. Song-i “ Ama Sunbae!!” Mercan “ Tamam tamam şaka yapıyorum” Tae Yang istediği noktaya doğru geliyordur “ Peki o zaman bana onunla ilgili bilmeyeceğimi düşündüğün birkaç şey söyler misin?” Leun “ Haha süpersin ya! Nerden nereye getirdin lafı. Evet evet ajumma alehinde delil olarak kullanabileceğim şeyler istiyorum” der ve gülümser Song-i “Sunbae ne olur söyleme lütfen lütfen!” Mercan gülümser “ Çok feci geğirir. Yani öyle ki geğirirken –seni seviyorum- bile der yani” der ve Song-i’nin kızaran suratına bakarak kahkaha atar. Bu sırada Yong Gi gelir “ Kim geğirerek seni seviyorum diyor?” Mercan “ Sonunda geldin. Yani evde kalacaksın bak bir kahve bu kadar uzun sürede getirilir mi?” Yong Gi Mercan’a yan yan bakar Song-i’ye döner “ Bazen öyle feci horlar ki evin içinde traktör var sanırsın” der ve kıza göz kırpar Song-i “Bu daha kötü.” Der  Leun çok eğleniyordur “ Başka başka? Herkes kirli çamaşırlarını döküyor” Tae Yang çocuğa bakar “ Ayakların feci kokuyor. Sanırsınız ayağında balık ölmüş” Yong Gi kızaran çocuğa bakıp kahkaha atarken Mercan “ Yong Gi’nin de gazı öyle böyle kokmaz yani . O kadar çok şeyi karıştırıyor ki aslında bu çok normal “ der Yong Gi “ Anne!! İnanmıyorum sana ama ne zaman kokladın ki?” der ve merdivenlere doğru yönelir. Mercan “ Tuvaletten sonra kaç saat giremiyoruz biz oraya biliyor musun?” diye bağırır. Song-i “ Bir saniye bir tek Tae Yang kaldı. Leun senin aklına bir şey geliyor mu?” Çocuk düşünür, düşünür ve iki elini yana açarak “ Hiçbir şey gelmiyor” der Song-i “ Benimde gelmiyor. Ama bu nasıl olur illaki bir şey olmalı” Tae Yang “ Hiçbir şey bulamazsınız” der Song-i “ Hayır ya kesin bir şey olmalı” Tae Yang “ Boşuna uğraşmayın ben mükemmelim diyordum da inanmıyordunuz işte!” der ve gülümser

Tae Yang’ın mükemmel oluşunu konuşurlarken Mercan  Hoo Jin’in sesini duyar. Kafasını çevirdiğinde çocuğun koşarak kendine doğru geldiğini görür ve ayağa kalkar ona doğru yürür. Leun “ Ben şaka yapıyor sanıyordum ama cidden ajummaymış herhalde görüyor musunuz?” Tae Yang “ Vay canına, çocuk, eş ve kariyer. Hepsi birlikte olabiliyormuş gerçekten” Leun “ Sen niye çocuğu düşünüyorsun ki? İstesen de olmaz, olamaz yani” Tae Yang çocuğun kafasına bir tane vurur “ Fazla konuşuyorsun sen bazen” der.

Mercan Hoo Jin’i kucağına alır “ Siz ne arıyorsunuz burada? “ Soon Cheol kızı öper “ Seni özledik, geldik kötü mü oldu?” Mercan gülümser “ Çok iyi oldu.” Der ve oda Soon Cheol’ün öpücüğüne karşılık verir “ Gel seninle tanıştırmak istediğim birkaç kişi var” der ve masaya doğru giderler. Mercan “ Bu Song-i , Song-i bunlarda Soon Cheol ve Hoo Jin “ Song-i’nin gözleri şaşkınlıktan kocaman olmuştur. Elini Soon Cheol’e uzatır “ Memnun oldum” der ve yanındakileri tanıştırır “ Tae Yang eşim” der Leun’a gelince ne diyeceğini bilemez Tae Yang ile ikisi aynı anda “ Evcil hayvanımız Leun” derler Leun “ Ya!! İkinizde akşam görürsünüz”

Hoo Jin çiçeklerin bulunduğu tarafı gösterir “ Anne!” Mercan “ Yine böcek mi toplayacaksın?” Hoo Jin “ Böcek!” der ve el çırpar. Tamam hadi gidelim o zaman ama bak uyarıyorum yemem için zorlayacaksan külahları değişiriz” Hoo Jin ise durmadan “ Böcek, böcek” diyip duruyordur. Mercan “ Song-i sen buraya gel bırak onlar erkek erkeğe takılsınlar.” Song-i merakından dolayıda çabucak kalkar ve kızın yanına gider.  Mercan Hoo Jin rahat rahat böcek avlasın diye çiçeklerin yanına bırakır kendiside hemen sağ taraftaki banka oturur. Song-i “ Sunbaeeeee!! İnanmıyorum sana birde benim kulaklarımı çekiyorsun, evlendimde haber vermedim diye” Mercan rahat bir gülümsemeyle “ Ben evlenmedim ki” Song-i gözlerini daha çok açar Mercan “ Gözlerini yerlerinden çıkartmaya mı çalışıyorsun?” Song-i gülümser “ Ben çıkartmaya çalışmıyorum, sen çıkartmaya zorluyorsun” Mercan “ Ne yapıyorum ya gözlerini yerinden çıkartacak” Song-i kıza iyice yaklaşır “ Bu adam kim mesela? Bir çocukla geliyor,çocuk sana anne diyor öpmeler falan böyle” Mercan “ Sırayla mı cevap verim yoksa istediğimden başlayabilir miyim?” Song-i “ Subaeeee!!!” Mercan “ Hala aynısın ya. Tamam şöyle diyeyim kısaca biz kocaman bir aileyiz. Bir çok şey yaşadık, çok zor zamanlar geçirdik, hatta zaman zaman birbirimizden nefret ettik ama ne olursa olsun hep beraberdik. O yüzden Yong Gi’nin ve Hoo Jin’in annesiyim…” Song-i “ Soon Cheol’ünde karısı??” Mercan “ Ah dur söyleme! Bu çok garip bir cümle. Yani bu Cümle beni çok garip hissettirdi” Bu sırada Hoo Jin elinde birkaç değişik böcekle gelir “ Böcek! Hımmmmm…” Mercan “ Sana böcekleri yemem için getirme demiştim dimi anneciğim” Hoo Jin kocaman gülümseyerek “Anne! Hımmm…” Mercan “ Ya Hoo Jin ya.. Hadi babaya götür. O yer. O yemezse damada götür. O kesin yer. Yani hele yemesin “ der ve gülümser Hoo Jin bir “Damat” bir “ Baba” diye diye elinde böceklerle masaya gider.

ByeByeSea – Byeol Bichi Naerinda

Mercan “ Soon Cheol’ü seviyorum. Üstelik bu sevgi tarif edilemez bir şey. Hep yanımda gibi, zaten hep onunlaymışım gibi, tek bir bakışta her şeyi anlayabildiğim, anlatabildiğim bir şey bu. Onun için tam olarak o benim şuyum diyemiyorum. Çünkü açıkçası o her gün başka bir şey olabiliyor benim için hatta her an diyebilirim.” Song-i çok dikkatli bir şekilde Mercan’ın dediklerini dinliyordur. Mercan “ Saçlarımı havluyla kurularken biran babam, şımarıklık yaptığında küçük kardeşim, kıskandığında ağabeyim ve her öptüğünde kalbimi hızlandıran oluyor.” Song-i bunca şeyden sonra biraz çekinir ancak “ Peki ya oppa? O nerde, nasıl koptunuz. Ah bu şeyde nasıl sorulur ki ? En iyisi şöyle anlatayım; Dae Han oppayla ayrılmazdınız, birlikte yapacaklarınızın hayallerini kurmuştunuz, birbirinize seni seviyorum dediniz, beraber yattınız, birlikte kalktınız, bazen tüm gün gördüğünüz tek yüz birbirinizinkiydi ya da duyduğunuz tek ses, o zaman doğru insan olduğuna inandığın o değil miydi? Şimdi Soon Cheol için hissettiklerini o zaman onun içinde hissetmemiş miydin?” Mercan gülümser. Günlerce çeliştiği şeyleri, aklını kemiren şeyleri sesli bir şekilde dile getiriyordur Song-i. Mercan “ Bu sorular günlerce kemirdi durdu beni ancak çok basit yanıtı küçük kız” eliyle kalbini gösterir “ Burayla bakacaksın, düşüneceksin” sonra kafasını gösterir “ Burayla değil. Gözlerimi kapattığım zaman aklıma ilk Soon Cheol’ün yüzü geldi ve o an kalbim ağzımdan çıkacakmış gibi hissettim. Hayır dedim olamaz sen Dae Han’ı bekliyorsun, farkında değilsin ancak onu hala seviyorsun. Soon Cheol olamaz. Ancak doğru değildi. Yeni anlıyorum. Onu sevmiştim, hem de çok sevmiştim ama bu adamı sevdiğim gibi değilmiş” Song-i merakla sorar “ Nasıl anlıyorsun peki?” Mercan gülümser “ İşte onu bilmiyorum yani aslında tam emin değilim. Bir şekilde biliyorsun işte.  Beni uyandıran kemancı bir çocuktu. –Gözlerini kapadığında aklına ilk gelen doğru insandır- demişti. Sonrası ise garip bir dönemdi” Song-i “ Dae Han oppa ile görüşüyor musunuz?” Mercan “ Evet görüşüyoruz yani…” Song-i “ Zor olmuyor mu? “ Mercan “ Biraz zor tabi ancak elimden geldiğince o garipliği yok etmeye çalışıyorum.” Sonra biranda “ Ah Song-i içim bir fena oldu. Yeter benden bahsettik sıra sende. Bir işler dönüyor senin tarafta ancak biliyorum ki anlattıramam sana ta ki sen isteyene kadar. O zaman Tae Yang ile nasıl tanıştınız  onu anlat. “ Song-i gülümser ve Tae Yang’a bakarak “ Arabasını derin dondurucuyla parçaladım” der Mercan yüzünde şok bir ifade ile kalır sonrasında ise kahkahasını tutamaz.

Tae Yang heyecanla sunbaesi ile konuşan Song-i’yi izler. Gülümsüyordur, yüzünde ki şok ifadeleri kendisinin de gülümsemesine neden oluyordur. Biran düşünür “Bir hayatı vardı. Sevdiği bir adam vardı, hayalleri vardı, arkadaşları…Hepsini elinden aldın” der kendi kendine “ Song-i’nin geleceğini kendi çıkarların için elinden aldın.” Bunları düşünürken Song-i ile göz göze gelirler kız kocaman gülümser ve el sallar Tae Yang’ta karşılık verir. İçinden “ Bir şekilde mutlu olmasını sağlamalısın” der.

Soon Cheol “ Ne kadar oldu evleneli?” Tae Yang “ Çok olmadı dört ay sanırsam “ Soon Cheol “ Nasıl gidiyor peki? Bir değişiklik falan var mı?” Leun atlayıverir “ Nasıl bir değişiklik? Ne değişikliği? Bir değişiklik mi olmalı?” Yong Gi çocuğun neden böyle tepki verdiğini anlayamaz “ Sana ne oluyor bu kadar heyecanlandın?” Leun biran fazla tepki verdiğini anlar “ Yani yok canım değişiklik falan… Benim değişikliğe alerjim var ondan biran ben böyle…” Tae Yang “ Yeter istersen Leun” der ve sıkı bir bakış atar sonra sakin bir şekilde “ Aslında size sormak lazım. Biz henüz yeni evliyiz ve öyle pek bir değişim yok. Sadece sürekli farklı bir yönünü görüyorum. Çoğu zaman beni şaşırtıyor. –Nasıl yani?- diyorum. Ama siz bayadır evlisiniz herhalde. O yüzden tecrübelerinizden bir çok şey öğrenebilirim” Soon Cheol gülümser “ Evet uzun zamandır birlikteyiz ancak evli değiliz” der Yong  Gi “ Bence evliyiz diyebilirsiniz yani” Leun başını sallayarak onaylar “ Yani bence de çocuğunuz bile var. Niye evlenmiyorsunuz ki?  “ Soon Cheol içtenlikle “ Onu öpebilmem senelerimi aldı evlenme teklifini düşünemiyorum” Leun Yong Gi’ye döner “ Ciddi mi söylüyor? “ Yong Gi gayet rahat bir şekilde başını sallar “ Acı ama gerçek. Biz tanışmadan önce acınacak haldeydi. Ben olmasam halada öpmüş olamazdı yani” Leun “ İnanmıyorum peki çocuğu nasıl yaptınız?” Tae Yang çok utanır ilk kez tanıştıkları bir insana asla böyle sorular yöneltebilecek bir yapıda değildir. Her ne kadar samimi hissetmiş olsa da Leun’u oracıkta parçalamak ister “ İstersen o kadarına girmeyelim Leun” der dişlerini sıkarak Leun hiç sallamadan “Ya biz bir ay  arkadaş gibi takıldık sonra biranda öpüştük sevgili olduk. Bir yıldan fazla beklemişsin ya büyük başarı” Tae Yang ne diyeceğini bilemez “ Demek siz bir ay sonra öpüşüp sevgili oldunuz?” Leun “ Evet bir ay değil miydi? Yoksa daha mı kısaydı?” Tae Yang “ Ben nerden bilebilirim ki süresini onu sevgiline sorman gerekir” der ve Soon Cheol’e bakar “ Gençler işte “ der gülümseyerek Leun ise biran ne yaptığının farkına varır ve susar Soon Cheol “ Aslında cesaretim olsaydı bende yapardım. Yapmak istediğim zamanlarda oldu ancak hiç doğru zaman gibi gelmedi düne kadar” der ve gülümser Leun “ Dün mü başladınız daha! Ya ben hala çocuk işini anlamadım.” Tae Yang “ Sen ne içtin, ne yedin?” Leun “ Bir şey içmedim haa sadece bu kahve işte” Tae Yang “ Sana bundan sonra Türk kahvesi yasak tamam mı? Bu ilk ve son olacak” Yong Gi “ Çarptı çarptı” der gülümseyerek Soon Cheol gayet sakin bir şekilde “Hoo Jin benim yeğenim. Ablam doğum sırasında ölünce Mercan ile ikimiz bakıyoruz. Aslında hepimiz bakıyoruz ancak Hoo Jin bizi annesi ve babası olarak görüyor. Bizde şimdilik keyfini çıkarıyoruz” derken Hoo Jin elinde böceklerle gelir Soon Cheol ne olduğunu anladığı için direk Yong Gi’ye postalar Yong Gi hemen birini eline alır Leun da “ Sen getirirsinde ben yemem mi?” diyerek bir tane alır ve ikisi de iştahla ağızlarına atarmış gibi yaparlar. Leun “ Hımm benimkisi daha tazeydi galiba” der Yong Gi “ Benim şansıma gelen pek bir zayıfmış. Hiç kesmedi”  Hoo Jin gülümseyerek Tae Yang’ın yanına gider “ Damat! Böcek!” Soon Cheol Mercan’a bakar çok lezzetli işareti yapar ve gülümser. Tae Yang yanına gelen çocuğun elindekilere bakar Leun’a dönüp “ Sen çok şanslısın bana kala kala bak bunlar kaldı” der ve gülümser. Hoo Jin itina ile seçip getirdiği böcekleri iştahla yiyenleri görünce çok memnun olmuştur Soon Cheol “ Bu kadar lezzetli olduğunu bilseydim bende alırdım bir tane” der ve Hoo Jin’e “ Kalmadı mı? Bitti mi?” diye sorar Hoo Jin bir sağ eline bir sol eline bakar, ikisinide açar “ Bitti” der.

Ayrılma vakti gelmiştir Mercan “ Bana bak artık numaramı da aldın eğer aramazsan çok kötü şeyler olur” der ve kıza sarılır Song-i “ Sunbae! Her şey için teşekkür ederim. Bundan sonra başını çok ağrıtacağım.” Mercan “ Seve seve , istediğin zaman “ Tae Yang “ Tanıştığımıza çok memnun oldum. Bir gün yemeğe gelin, çok hoşumuza gider” Leun “ Ancak lütfen eğer yanınızda gelirken tatlı falan getirmek isterseniz onları bu küçük adama seçtirmeyin tamam mı?” Hoo Jin , Leun’a bakıp “ Böcek!” der durur Yong Gi “ Leun ararım seni tamam mı? Sakın açmamalık yapma, bak sakın!” Leun arabaya binerken “Tamam” diye bağırır Mercan yan yan bakar, merakını Soon Cheol giderir “ Taktik alacak” Mercan “ Hımmm alsın bakalım taktikleri” der ve çocuğun saçlarını dağıtır.

Kang Mo terasta oturan Soon Cheol’ün ve Mercan’ın yanına gelir “ Mercan hanım bakıyorumda işten kaytarıyorsunuz. Maaşınızdan düşmeye karar verdim” Mercan “ Ama hep onun yüzünden” der ve Hoo Jin’i gösterir Kang Mo gülümser “ Hımm geçerli bir mazeret. Tamam vazgeçtim kesinti yapmıyorum” Soon Cheol “ İşte patron dediğin böyle olur. Yaşa hyungnim!” Kang Mo “ Tabiki benim gibi patronluğum dünyanın dilinde ne diyorsunuz?” der ve gülümser Soon Cheol “ E madem patronluğun dünyanın da dilinde bize bir öğle yemeği ısmarlarsın değil mi?” der gülümseyerek Kang Mo “ Bir günde siz ısmarlasanız bu muhteşem patrona ne olur?”  Mercan ile Soon Cheol bir birlerine sarılır “ Ama patron biz kaç boğaz doyuruyoruz biliyor musun?” derler ve yavru köpek bakışı atarlar “ Tamam tamam acıtasyona gerek yok” Mercan ile Soon Cheol bir öğle yemeğinide bedava getirmeyi başarmışlardır ve mutluluktan uçuyorlardır. Bu sırada Yong Gi koşarak yukarı gelir “ Anne!! Burada, burada” Mercan biranda ayağa kalkar ve çocuğa doğru hızlı adımlarla yürür “ Ciddi misin? Dur bir saniye çok heyecanlandım.” Üzerini gösterir “Nasıl görünüyorum? Ha iyi mi?” Yong Gi “ Ya şimdi onu boşver hadi aşağıya inmeliyiz” der ve kızı aşağıya sürükler. Soon Cheol “ Yine ne işler çeviriyor bunlar?” Kang Mo “ Kötü bir şey olduğunu sanmıyorum. Elbet öğreniriz değil mi?” Soon Cheol “ E bizim yemek ne olacak?”

ByeByeSea – Proposal

Mercan “ Hani ya hangisi?” Yong Gi “ İşte orda görmüyor musun? Şapkalı olan. Tezgahın çaprazındaki masa” Mercan gülümser “ O mu? Gerçekten o kız mı? Şapkalı olan, tezgahın çaprazındaki masa” Yong Gi bu sırada kıza dalıp gitmiştir Mercan çocuğu dürter “ O Yong Gi çok feci dilime düştün sana söylüyorum” Yong Gi’nin gözleri koacamn açılır “ Ne demek istiyorsun?” Mercan ise pis pis gülümsüyordur “ Şimdi boş ver bunu. Siparişini aldın mı?” Yong Gi duvara yaslanır “ Sence? Tabi ki hayır!” Mercan “ Neyse o zaten hep aynı şeyi içiyor “ Yong Gi “ Onu biliyorum. Latte ama üzerinde değişik desenleri seviyor” Mercan “ Vay, vay, vay. Aynen öyle o zaman hadi gidip hazırlasana” Yong Gi “ Olmaz ben götüremem” Mercan “ Yaparsın yaparsın. Hem adını falan da öğren. Olmaz böyle” der ve çocuğu yapıştığı duvardan ayırır. Yong Gi “ Benimle geleceksin değil mi? Yani kahveyi yaparken diyorum” Mercan “ Tamam geliyorum hadi gidelim” Yong Gi heyecanla kahveyi yapar. Mercan “ Hadi bakalım” der ve çocuğu masaya yollar. Yong Gi hiçbir şey demeden kahveyi masaya bırakır ve Mercan’ın yanına gelir. Masadaki kız arkasını döner ve Mercan’a el sallayıp gülümser. Mercan da aynı şekilde karşılık verir. Yong Gi Mercan’a şaşırmış gözlerle bakar. Bu sırada Soon Cheol yanlarına gelir “ Ne yapıyorsunuz bakim siz burada?” Mercan “ Hani sana galeride söylemiştim, Yong Gi birinden hoşlanıyormuş diye hatırladın mı?” Soon Cheol “ Hayal meyal hatırlıyorum. Yani o sıra aklım biraz bulanıktı çok normal” Mercan gülümser “ Neyse işte o kişi şu kız” der ve masayı gösterir. Soon Cheol “ İnanmıyorum! Ciddi misin? Haha ne demişler büyük konuşmayacaksın. Ya da yok nasıldı… Ha! İstemediğin ot burnunun dibinde bitermiş” Mercan ile ikisi gülüşürken Yong Gi “ Ama biride bana açıklayabilir mi?” Mercan çocuğa masayı gösterir “ Masadaki şu çantayı görüyor musun?” Yong Gi kafasını sallar “ İşte onun içinde bir yan flüt var” der ve gülümseyerek çocuğa bakar Soon Cheol “ Yong Gi şöyle açıklayım;   O bir çalgıcı evlat “

Han Byeol (Min Hyo Rin)

*

Eve dönerlerken hala Yong Gi’nin başına gelene gülüyorlardır. Yong Gi “ Tamam ama yeter ya! Hem bir şey diyeceğim o çalgıcı sayılmaz telli bir şey çalmıyor o üflüyor yani bu onu üfleyici yapar yani benim nefret alanıma girmez değil mi?” Mercan ile Soon Cheol biran durup alkışlamaya başlarlar “ Bravo! Bravo! Kesinlikle inanılmaz mantıklı. Gördüğün gibi ayakta alkışlanıyorsun” Yong Gi de kahkasını tutamaz “ Tamam ya! İyice saçmaladım. “

Eve yaklaşmışlardır. Hoo Jin, Mercan’ın kucağındadır Soon Cheol de Mercan’ın omzuna kolunu atmıştır. Soon Cheol “ Ne dersin bu akşam bir şeyler içelim mi?” Mercan gülümser “ İçelim dedin de ne zaman yok dedim?” Soon Cheol kızı kendisine çeker ve öper “ Demedin”  Apartmanın kapısına birkaç adım kalmışken “ Mercan !” , “ Abla” Mercan “ Abi?, Uras?”

“ Kore’de kalmayı bu yüzden mi istedin? “ , “ Abi onu bırak ya! Biz dayı olmuşuz haberimiz yok”

Sarp - Uras Tekin

On Birinci Bölümün Sonu

*Song-i, Tae Yang, Leun “Bir Kar Tanesi Ol” hikayesinin karakterleridir. Okumak isteyenler burdan buyursun 😉 Astrea’ya sevgiler 😉

Onuncu Bölüm

Mercan tepki vermeyişine şaşırır. Gördüğü rüyanın da etkisiyle Soon Cheol’e karşılık vermiştir. “ Evet kesinlikle o yüzden” der kendi kendine. Soon Cheol kızın gözlerine bakar. Kızın bir tepki vermesini bekler. Mercan biranda daldığı alemden çıkar ve Soon Cheol’ün kolunda tutar terasa doğru götürür. Terasa çıktıklarında “ Kendini Hyun Bin mi sandın Soon Cheol, seninle çok fazla Secret Garden izledik herhalde. Beni herkesin ortasında böyle aniden… Sen… Nasıl?” Soon Cheol’ün gülümseyen suratı biranda yerlere uzamıştır. “ Ben…” der ve uzun bir süre sessiz kalır sonra “ Özür dilerim” der ve içeri doğru yönelir. Mercan adamı durdurur “ Konuşalım lütfen”

Every Single Day –  노을

Soon Cheol konuşmanın nereye gideceğini tahmin ediyordur. Mercan hala Dae Han’ı sevdiğini söyleyecektir. Onu sadece bir arkadaş, dost olarak gördüğünü daha ilerisini hiç düşünmediğini anlatacaktır ona. Daha fazla dayanamaz “ Bugün, burada yaşananları unutalım hadi” der gülümseyerek “ İçtiğim şampanyalardan böyle oldum galiba. Hafiftir diyordum ama demek bünyem alışık olmadığından böyle oldu. Haha şampanyada böyleysem senin rakıda nasıl olurum kim bilir? Dediğin gibi en iyisi rakıyı denememek” Mercan gülümser sonra ciddileşir “ Soon Cheol… Olanları unutmayalım. Erteleyelim” Soon Cheol bir dakika kadar durur “ Ben anlamadım” Mercan derin bir nefes alır adama doğru yaklaşır “ Şuan öyle bir durumun içine girdim ki net bir karar veremiyorum. Hani yapacağın şey doğrudur ancak doğru zamanı ve yeri beklemen gerekir ya bazen, onun gibi işte. Yanlış bir şey yapmadın, unutulması gereken bir şeyde, sadece doğru zaman değil” Soon Cheol başını öne eğer “ Hala Dae Han’ı seviyorsun değil mi?” Mercan bakışlarını uzağa çevirir “ Sevmek gibi değil. Sadece henüz konuşmadığımız şeyler var. Noktayı koymadığımız şeyler. Üç noktalarla gidiyoruz, hiç tamamlanamayan cümlelerden oluşuyor şimdi hikayemiz.” Der ve Soon Cheol’e tekrar döner. Soon Cheol “ Sana unut beni dedi, unutabilirsin dedi. Niye bu kadar ısrarcısın. Seni bırakıp gitmedi mi? Hiç aramayan, sormayan o değil miydi? Böyle bir adamı neden unutmak istemiyorsun ki?” Mercan sakinliğini hiç bozmaz. Aslında söyledikleri doğrudur ama kendince nedenleri vardır “ Evet unutmak istemiyorum. Ben sadece onu değil kimseyi, hiçbir şeyi unutmak istemiyorum. En kötülerini de, en iyilerini de” Soon Cheol “ Peki ama neden? “ Mercan demirlere doğru yürür, kolları ile kendini sarar “ Ailemle olan durumu biliyorsun değil mi? Burada kaldığım için benimle tüm iletişimlerini kestiler. Anlatmıştım.” Soon Cheol “ Evet biliyorum” Mercan yüzünde tebessümle devam eder “ işte kavgalarımızın olduğu o dönemde başlamıştı Dae Han’la ilişkimiz. Mezuniyet projesiyle uğraşıyordum, param git gide azalıyordu, kalacak bir yer bulmam gerekiyordu vs derken Dae Han hayatıma öyle bir hızla girdi ki, hayatım bir masalmış gibi hissediyordum. Evet sonrasında gitti ama bana gelebilirsin demişti. Fakat ben gidemezdim. Bir yeri terk etmiştim, birilerini terk etmiştim bir kez daha yapamazdım bunu. O yüzden bu sefer terk edilen olmak istedim. Yalnız o zaman terk etmelerden nefret ettim işte” der ve kocaman bir gülümseme yerleşir yüzüne. Ancak Soon Cheol kızın dolan gözlerini görmüştür. Mercan devam eder “ Ben unutulmuştum, terk edilmiştim. Ailemi arkamda bıraktığımda onların nasıl üzüldüğünü artık biliyordum. Ve karar verdim Soon Cheol, hiç kimseyi unutmayacaktım, hiç kimseyi arkamda bırakmayacaktım. Ben üzülmüştüm, bir çok kişiyi de üzmüştüm daha fazlasına ne gerek var? Dae Han gittiğinde de ilk bir ay çok zorlandım ancak ona hiçbir zaman kızamadım, darılamadım ya da ondan nefret edemedim. Çünkü dediğim gibi bende bırakıp gidenlerdendim”

Soon Cheol ceketini çıkarıp kızın omuzlarına koyar “ Peki ne olacak şimdi? Sonunda önce kendime sonra sana itiraf ettikten sonra bana ne cevap veriyorsun? Seni seviyorum Mercan. Seviyorum… Bunu o kadar çok içimde tuttum ki orda bir yerlerde olduğunu unutmuştum. Şimdi üzerindeki tozu alıp sana bulduğum bu hazinemi gösteriyorum. Hiç mi kabul etme şansın yok? Bana tutunman için hiç mi nedenin yok?” Mercan arkasını döner ve adama sarılır “ Sana haksızlık etmek istemiyorum Soon Cheol. Dediğim gibi Dae Han’ı bir yere oturtur oturtmaz hazinen için sana döneceğim.” Bir adım geri çekilir adamın suratına bakar “ Sana tutunmam için emin ol çok güzel bir nedenim var” der ve içeri doğru yönelir. Soon Cheol arkasından bağırır “ Nasıl bir neden bu?” Mercan durur ve geriye döner “ İlk gelen sensin” der ve içeri girer. Soon Cheol kızın verdiği cevabı düşünür “ Nereye ilk gelen benim? Nasıl geldim? Ahh! Hiç bir şey anlamadım. “ diye söylenir ancak gülümser “ Yalnız hayır demedi” der “ Hayır demedi”

*

The Czars -Paint The Moon

Yong Gi başını masaya dayamış “Ah!! Galiba mide fesadı geçiriyorum! Hae Mi !! Hep senin yüzünden” diye söylenmektedir. Hae Mi ise masaya dayanmış “ Şuan bulumia olmayı isterdim” der Yong Gi bunu duyunca “ O zaman işte geri zekalının önde gideni olurdun. Sakın aklından geçireyim deme” Der Hae Mi “ Saçmalama ya yapacağımdan değil. Ancak zaten ben istemesem de sanırım onlar çıkacaklar” der Yong Gi “ Çok yedik çok! Annemi dinlemeliydik. Küçük görünüyorlar ama mahvettiler bizi” diyip kalan bir kanepeye bakar. Hae Mi ” Çömez!” diyerek Yong Gi’nin omzuna vurur “Sana diyorum çömez” Yong Gi bir sinirle başını masadan kaldırır “ Daha fazla bir şey yiyemem ben git başımdan” der Hae Mi “ Ya bu ikisi…Mercan ile Soon Cheol…” Hae Mi lafını tamamlayamaz. Kızın bu hallerinden bir şeyler olduğunu kabul eden Yong Gi arkasına döner ve görür “ Ne oluyor orda?”  Hae Mi “ Soon Cheol Mercan’ı öptü sonra bir daha öptü hala öpüyor” der Yong Gi kıza üç numaralı bakışını atar “ O kadarını anladım öpüşüyorlar” der kafasını sallayarak. Sevinir ancak sonra “ Ya ben bunu istiyordum ama şimdi böyle olunca ne bilim bak bir fena oldum” der Hae Mi gülümseyerek “ Haha annenin bir adamla öpüşmesini miden kaldırmadı herhalde. Birde kanepe ve kekle dolu bir mide böyle bir anı kaldıramaz zaten” der ve kendi kendine gülme krizine girer. Yanlarına henüz gelmiş olan Kang Mo , Hoo Jin’i Yong Gi’ye verir ve koşarak yanlarından ayrılır. Yong Gi” Patron nereye gidiyorsun? Ne oldu?” demeye kalmadan Kang Mo galeriden ayrılmıştır. Bir süre sonra Mercan’ın adamı Terasa sürüklediğini görürler Yong Gi “ Hae Mi yürü çabuk acaba ne yapacaklar orda?” der ve gülümser. Hae Mi çocuğun kafasına vurur “ Saçma sapan şeyler düşünmesene sen ya! “ Yong Gi kızın kolunu cimcikler “ Ne saçma sapan şeyleri düşüneceğim. Aman tanrım! Hayatta düşünemem. O tür şeyleri annem için düşünmek beynimin fazla ısınmasına ve infilak etmesine neden olur. Görmeye de gözlerim hazır değil. Iyyyyy bak aklıma düşürdün şimdi” Der ve aklına gelen düşünceleri düşürebilirmişçesine kafasını sallar “ Hep senin yüzünden” der ve dışarıda olanları anlamaya çalışırlar.

Hae Mi “ Hiç bir şey duyamıyoruz ki” Yong Gi “ Olsun hareketlerini takip et” Hoo Jin “ Ellerini cama vura vura ikisine seslenmektedir. Yong Gi “ Anne , baba diye diye harbi ikisini anne baba ettin ya helal olsun sana çocuk” der ve Hoo Jin’i öper. Hala dışarıda olanları izleyen gençlerin yanına Müdür Gwang, Min Ji ve sahneden henüz inmiş Alex gelir. Müdür “ Olayı kaçırmışız. Sonunda bizim yazar çocuk adım atmış. “ Kahkaha atar ve devam eder “ Min Ji sana demiştim bugün açıklarsak çok güzel olur diye. Yazar çocuğun içine de ateşi düşürdük mü ne?” Min Ji gülümser “ Bence bizden çok önce onun içine düşmüştü de o ateş körükledik belki de” Yong Gi laflarını keser “ her şeyin sebebi benim bir kere. Haha ben olmasaydım açılamazlardı böyle” Hae Mi “ Senin yüzünden değil boşuna koltuklarını kabartma  Dae Han geldi diye oldu bunlar” Yong Gi “ Onunla ne alakası var canım. O gelmeseydi de ben bu ikisinin arasını yapardım” Hae Mi “Orası meçhul bence sonsuza kadar kalırlardı  böyle. Ben arkadaşımı tanırım, e Soon Cheol de yıllardır karşı komşumuz. Yok yok kesinlikle bir gelişme olmazdı” İkisi tartışırken Alex herkesi böylesine heyecanlandıran şeyi anlamaya çalışır  “ Bir şey soracağım şimdi Mercan’ın sevgilisi değil miydi zaten o… Yani Soon Cheol” Yong Gi, Hae Mi ile olan tartışmasını yarıda keser “ İşte nede olsa çalgıcı zekası anca notalara, akorlara çalışır. Gel ben sana anlatayım şimdi.” Alex’in omzuna kolunu atar ve olayları biraz da abartarak anlatır. Olaya artık dahil olan Alex “ O zaman şuan olan olaylar gerçekten heyecanlandıracak seviyede.” Müdür Gwang “ Alex’ciğim ben sana demiştim bu Daisy parçası ortalığı sallayacak diye. Söyle, dememiş miydim?” Alex gülümser “ Gerçekten demiştin”

Terasın kapısında dışarıdakileri gözlerlerken Mercan’ın kapıya doğru geldiğini fark ederler. Hae Mi “ Dağılın, dağılın” diye telaşlanırken Mercan içeri girer ve Yong Gi ile burun buruna gelir. Mercan “ Burada durmuş ne yapıyorsunuz siz?” Herkes biranda sağına soluna bakar. Mercan gülümser ve kollarını ona uzatmış olan Hoo Jin’i kucağına alır. Hoo Jin kafasını direk kızın göğsüne koyar ve esner Mercan “ Senin uykun geldi tabi. Hatta bu saate kadar nasıl dayandın bilmiyorum. Yong Gi, Kang Mo oppa nerde?” Yong Gi sağına soluna bakar “ Harbiden nereye gitti. Hoo Jin’i bana bıraktı sonra görmedim” Mercan “ Ne zaman oldu. Bize bir şey söylemeden ayrılmamıştır herhalde” Hae Mi “ O zaman taksi çağırmamız gerekecek” Müdür Gwang “ Ben bırakırım derdim ama bugün iki kişilik arabamla geldim” der Mercan adamın suratındaki ifadeyi görünce gülümser “ Önemli değil eğer gittiyse taksiyle gideriz ne olacak” Alex sözlerini keser “ Eğer isterseniz bizle gelebilirsiniz. Minibüste yer çok “ der Bu arada içeri Soon Cheol girer. Yong Gi ile Hae Mi dikkatlice ikisine bakıyordur. Her hangi bir temas, el tutuşması, göz teması; dışarıda ne konuşulduğuna dair ipucu verebilecek herhangi bir şey arıyorlardır. Soon Cheol “ Niye herkes burada toplanmış?” der ve etrafına bakar. Galeride yalnızca kendilerinin kaldığını görür. Sonra Mercan’ın kucağında ki Hoo Jin’e bakar “ Hemen kendini senin kollarına mı attı?” Mercan gülümseyerek adama bakar “ E biz birlikte yatmaya alışığız. O bensiz, ben onsuz uyuyamıyoruz artık” Soon Cheol kızın bu cümlesine manalı bir bakışla karşılık verir. Mercan’ın o gözlerde anladığı ve o gözlerin anlatmak istediği ise aynıdır.

Yong Gi daha fazla dayanamaz. Aslında ikisinin etrafında toplanan diğer dört kişinin de bilmek istediği şey aynıdır Yong Gi “ Anne şimdi siz… Yani…Ne olacak şimdi. Ne oldu yani. Bir açıklasanız da rahatlasak.” Mercan “ Hımm…” der biraz düşünür , etrafındakilerin meraklı bakışları  kahkaha atma  hissi uyandırıyordur. Yong Gi’ye döner gülümser kulağını tutar “ Büyüklerin işine karışma ufaklık” der Yong Gi sinirlenmiştir çıkışa doğru ilerleyen kızın ardından “ Ama bu yaptığın haksızlık. Bak uyarıyorum eğer bir açıklama yapmazsanız istediğimi düşünürüm, istediğimi yayarım. Hey!!” Müdür Gwang çocuğun yanına gelir “ Henüz olanları anlayacak yaşta değilsin. O yüzden ben anlatayım. Bak evlat kısacası onlarda ne olduğunu bilemiyor gibi görünüyorlar. Henüz bir karara varmamışlar. Ancak konuşmaya devam ettiklerine göre -üstelik eskisi gibi- olumsuz bir şey konuşulmamış. Yani en iyisi beklemek” der ve yanından ayrılır Yong Gi adamın arkasından bakarken “ Bir insan daha ne kadar garip olabilirdi” diye düşünür ancak en iyisinin adamın dediği gibi beklemek olduğuna karar verir. Mercan “ Evlat hadi! Yoksa seni galeride bırakıp gideceğiz”

*

Alex’in minibüsüne binerlerken Mercan’ın telefonu çalar. Arayan Kang Mo’dur “ Mercan kusura bakmayın haber vermeden çıkmak zorunda kaldım ve geri dönemiyorum. Siz kendiniz eve gidebilir misiniz?” Mercan “ Oppa o sorun değil de sen nerdesin? Ne oldu geri dönemedin” Kang Mo “ Ben..” der ve biran ne söylemesi gerektiğini düşünür. Bir süre sonra Mercan “ Dae Han” der Soon Cheol kızın suratına bakar. En olmadık zamanlarda o adamın adının anılmasından iyice sıkılmıştır ve bir şekilde bu gece Mercan’la beraber eve dönmeyeceklerini hissediyordur. Telefonun diğer ucunda ki  Kang Mo ise ne demesi gerektiğini bilmiyordur. Taraf tutmayacağını, tutamayacağını en başında söylemiştir kendine ancak Dae Han’ı gördüğünde öylece çekip gitmesine izin verememiştir. Mercan adam cevap vermeyince “ Nerdesiniz?” Kang Mo “ Beraber değiliz. Ben onu bulmaya çalışıyorum. Arabasına binip bir hışımla gitti yetişmeye çalıştım ama kaybettim. Evine baktım, stüdyoya baktım şimdi ama iki yerde de yok” Mercan’ın aklına gidebileceği bir yer geliyordur. Hoo Jin’i Soon Cheol’ün kucağına verir “ Ben sizinle gelemeyeceğim. Bir yere gitmem gerekiyor” der ve iner Soon Cheol “ Bu saatte bu kılıkla nereye gidiyorsun.  Her ne ise sorun yarını bekleyebilir” Kızın Dae Han’ın yanına gideceğini biliyordur. Alex “ Biz bırakalım seni. Yani bence de bu saatte tek başına gitmen iyi bir fikir değil” Yong Gi Alex’e bakar “Hiç fena değil. Hemde hiç.” der ve devam eder “ Bu arada gerçekten bu  nerden çıktı? Bu saatte nereye gideceksin?” Mercan, sadece Soon Cheol’e bakar bir elini adamın yüzüne götürür gülümser “ Merak etme geleceğim” der ve minibüsten iner. Birkaç dakika sonra taksi gelir, Mercan Dae Han’ın tahmin ettiği yerde olmasını umarak biner.

*

Taksici orta yaşlarının sonlarına yaklaşmış bir adamdır. Kızın yüzündeki ifade, üzerindeki elbise ve gitmek istediği yer çelişki yaratmış olacaktır ki sormadan edemez “ Kızım sen bu saatte bu kılıkla neden oraya gidiyorsun? Evin ordadır diyeceğim ama orda oturacak birine benzemiyorsun” Mercan gülümser içinden “ Demek memleketime özgü değilmiş, her taksici yolcusuyla sohbet etme girişiminde bulunuyor” diye geçirir içinden sonra adama yanıt verir “ Hayır amca orda oturmuyorum ama bir arkadaşım orda olabilir. Ona bakmaya gidiyorum” der Adam “ Telefonu yok mu? Neden aramıyorsun? Annen, baban merak etmeyecek mi şimdi seni?” Mercan kahkaha atar ve “Amca sende Türklük mü var nedir?” diye dışından söylenir Adam “ Türkçe biliyor musun?” der yüzünde kocaman bir gülümsemeyle. Mercan şaşırmıştır. Adama doğru yaklaşır. Karanlıktan ve acelesinden fark etmemiştir ancak adam Koreli değildir. “ İnanamıyorum” der “ Gerçekten türk çıktınız. tepkiniz o kadar tanıdık geldi ki en azından türk bir arkadaşınız vardır diye düşünmüştüm ama türk olmanızı hiç beklemiyordum” der adamda en az Mercan kadar şaşkındır “ Asıl ben senin Türk olabileceğini hiç düşünmemiştim. Böyle gözler falanda çekik. Konuşman iyi” Mercan uzun bir aradan sonra Türkçe konuşunca çok garip hissetmiştir. Sanki dili dönmüyormuş gibi gelir “ Ah Türkçe konuşmak ne kadar da güzelmiş” der kendi kendine. Bu gece sürprizlerini dökmeye devam ediyordur.

Adamla uzunca konuşurlar. Özlenen yemekler, şehirlerin kokuları, dostlar derken Mercan varmak istediği yere gelmiştir. Taksici “ Emin misin? Onun arabası mı?” Mercan “ Evet Ahmet ağabey bu onun arabası. Burada olmasına sevindim” Taksici “ Ne olur ne olmaz diye bekleyeyim mi seni? “ Mercan gülümser “ Yok yok sağol. Bir şey olmaz, öğrenciyken az gelmedik buraya. Sen Selma yengeyle, bücürleri bekletme daha fazla” Taksici “ İçim hiç rahat etmedi. Bak eve gidince haber ver tamam mı? Bir sorun falanda olursa saat önemli değil çekinmeden ara. Hemen gelirim “ der Mercan adamın omzuna dokunur “ Sağ olasın ağabey. Ararım” der en yerli şivesiyle ve kendine güler. Adamla konuştuğunda memleketinden rüzgarları hisseder gibi olur üzülür ancak kendini hemen toparlar.

Cloud Cuckoo Land – 하루

Geldiği yer, Seoul’ü ayaklarının altına alacak kadar yüksekte, müstakil evlerin olduğu, orta halden biraz daha düşük seviyede olanların yaşadığı bir yerdir. Ancak öyle bir yerde öylesine güzel bir bank vardır ki dersten kaçmasına değecek kadar iyi hissettiriyordur kendini. Dae Han bu bank sayesinde Mercan’ı az kandırıp dersten çıkmaya zorlamamıştır. Üstelik Mercan her defasında teklife yenik düşmüştür. Birkaç adım daha atar ve Dae Han’ı o bankta otururken bulur. Kendide sessizce diğer tarafa oturur. Dae Han yanına oturan kişiye bakar. Mercan’ı görür. Bir hızla gözlerini siler “ Beni buldun” der “ Hem de çok çabuk. Sen gelene kadar bekleyecektim burada. Eskiden olduğu gibi, yine seni bana çeker diye geldim. Demek hala sihrini kaybetmemiş. Geldin, buradasın” der ve gülümsemeye çalışır. Mercan ne diyeceğini bilmiyordur. Birkaç dakika öylece birbirlerine bakarlar. Mercan “ Ben bu gece olanlar için üzgünüm.” Dae Han “ Üzgün değilsin” der “ Sadece üzgün olmak istiyorsun. Ancak üzgün olman için en yanlış akşam” Mercan “ Hayır ben gerçekten üzgünüm. Ben seni üzmek istemedim. Senin üzülmen beni de üzüyor. Görm…” Dae Han kızı durdurur  “ Neden seni üzsün ki? Neden üzülesin ki? Benim için üzülmen zaman kaybı. Mercan, benim için üzülme gerçekten, ben ikimiz içinde üzgünüm. Sadece bu akşama değil ama  bir çok şeye üzgünüm bu akşam. Geç kalışlarıma, zamansız dönüşlerime, gereksiz nedenlerime… Bir çok şeye. Ancak biliyor musun üzgün olmama rağmen bir yandan da mutlu hissediyorum. Sanki yüreğimdeki yükün  büyük bir kısmı kalktı. Seni bırakıp gittiğimde nedense korkmuştum. Korkumun nedeni sadece beni tekrar sevmemen değildi, bir daha hiç sevememenden korkmuştum. Ama sen sevebilmişsin, sevilebilmişsin ve seni seven adam seni benim sevdiğimden çok daha fazla seviyor bunu gördüm bu akşam. Sen ise hiç bakmadığın gibi bakıyorsun ona” Mercan’ın gözleri dolar “ Dae Han, ben… “ diye bilir sadece. Adam ise konuşmaya devam eder “ Biliyor musun? Aslında sizi kafede ilk gördüğüm an anladım bunu. Birbirinize bakışlarınız öylesine muhteşemdi ki ‘ Dae Han şat-mat sın ‘ dedim daha ilk dakikada. Ama vazgeçemedim. Belki azıcıkta olsa şansım vardır dedim. Biran olduğunu da sandım” der ve gülümser “ Ah! Hala seni seviyorum ama  seni özgür bırakmanın zamanı geldi” der Mercan adamın elini tutar. Gözlerinde biriken yaşlar yüzünden süzülür “ Sen değilsin beni özgür bırakacak olan” der “ Benim seni özgür bırakmam asıl olması gereken. Farkına varamadım, göremedim, acı verdim sana. Halada veriyorum biliyorum. Ama benim için o kadar önemlisin ki, o kadar değerlisin ki geri döndüğünde benim için değerli oluşunla sana duyduğum sevgiyi ayırt edemedim, karar veremedim. Aklımı, kalbimi karıştırdı ve bu yüzden ben sana acı çektirdim. Özür dilerim Dae Han. Benim için hala çok değerlisin, seni hala çok seviyorum ancak artık net bir şekilde bakabiliyorum kalbime. Senin ilk geldiğin gün gördüğünü bende görüyorum şuan kendimde. Benim için en değerli insanlardansın, hepte öyle olacaksın. Hayatıma girdiğin için, hayatımda olduğun için minnettarım. “ Dae Han kıza sarılır “ Beni tamamen kovmadığına o kadar sevindim ki anlatamam sana. Sen git diyene kadar, beni kovana kadar ne yaparsan yap yanında olacağımı bil” Mercan gülümser “ Dae Han…Teşekkür ederim”

Bir süre bankta otururlar. Geçmişi yad ederler. Beraber gülerler beraber hüzünlenirler. Güneş yavaş yavaş kendini gösterirken  ikisi de içlerindeki her şeyi anlattıkları için inanılmaz hafiflemişlerdir. Dae Han “ Hadi seni eve bırakayım” der Mercan “Olur” diyerek başını sallar ve arabaya binerler.  Yola çıktıklarında Mercan ayakkabılarını çıkarır, bacaklarını kendine çeker ve camı  açar. Sabahın serinliği ve bahar çiçeklerinin kokusu arabaya dolar. Güneş ise ilk gülümsemesini gösterir. Kırmızı rengi Mercan’ın saçlarında parıldar. Dae Han kendini durduramıyordur. Şuan yanındaki kadına baktıkça tekrar tekrar aşık oluyordur. Kendi kendine “Yapabilirsin” der “ Onun yanında kalmasını istemiyor musun? O senin yanında kalacağını söylemedi mi? Şimdi yapacağın tek şey ona olan aşkını unutmak. Karşılığını alamayacaksın, o başkasını seviyor senin için çok geç. Onu unutmak istemediğine göre unutamayacağına göre en azından aşkını unut ki kalbin daha fazla acımasın” Dae Han bu tür düşüncelere dalmışken Mercan’ın evine gelmişlerdir. Mercan uykuya dalmıştır. Dae Han arabadan iner, kızın kapısını açar bu arada Mercan uyanır. Dae Han “ Seni uykucu seni. Arabaya biner binmez uyudun” Mercan “ Nasıl uyudum anlamadım bile. Şuna bak gelmişiz.” Dae Han kızın inmesine yardım eder “ Geleli bir saat oluyor da seni uyandırmaya kıyamadım” Mercan telefonunu çıkarır saate bakar “ Şaka yapıyorsun değil mi? Aman tanrım otuz cevapsız arama. Eve girince direk cesetimi çıkaracaklar” der ve gülümser ayakkabılarını eline alır merdivenlere doğru koşar. Dae Han arabaya binerken Mercan “ Görüşürüz Dae Han. Beni öldürmezlerse ararım seni” diye bağırır Dae Han eliyle telefon işareti yapar, el sallar ve arabasına binip uzaklaşır. Eve varır kapıyı açar ve içeri girer. Kapıyı kapatır. Daha fazla gücü kalmamıştır. Kapının arkasına oturur ve göz yaşlarını tutamaz.

Taru – Kasio

Mercan kapının şifresini girer “ Buda amma ötüyormuş ha! Şimdi anahtar olsaydı çıt çıkarmadan kapıyı açmıştım. “ derken karşı kapı açılır Soon Cheol Mercan’ı görünce derin bir nefes alır kapıyı hafif açık kalacak şekilde kapatır kızın yanına gelir “ Sonunda gelebildin. Nerdeydin? Neden bu kadar geciktin? Telefonuna da bakmıyorsun, kafayı yiyecektim biliyor musun?” der ve sarılır “ En azından telefonuna baksaydın. Bir mesaj atsaydın” Mercan da adama sarılır “ Aradığını duymadın. Sessizde kalmış. Haklısın haber vermem gerekiyordu ama aklımdan uçup gitti.” Soon Cheol geri çekilir. Mercan adamın suratına baktığında aklına neler gelmiş olabileceğini düşünür ve açıklama yapma gereği duyar “ Yani konuşmaya öylesine dalmışım ki “ Soon Cheol “ Onu buldun, konuştunuz yani” Mercan başını sallar Soon Cheol sorup sormamak arasında gider gelir. En son bir şey sormama kararı alır “ Güzel. Bulabilmene sevindim. Polisi aramamıza gerek kalmadı. Neyse o zaman hadi sen git uyu, iyice dinlen. Çok garip bir geceydi. Baya yorulmuşsundur. Sizde kimsede yok herkes bizde rahat rahat yatabilirsin. Öyleyse iyi geceler. Yani günaydın… aman işte tatlı rüyalar” diyerek eve doğru gider Mercan “ Soon Cheol!” Soon Cheol arkasına döner. Mercan “ Sormayacak mısın?” Soon Cheol “ Korkuyorum” der hafif bir gülümsemeyle. Mercan adama doğru yaklaşır, parmak uçlarına yükselir ve öper. Soon Cheol gülümser. Cevabını alabileceği en güzel şekilde almıştır. Mercan geri çekilir. Adamın gözlerinin içine bakar gülümser. Soon Cheol de aynı şekilde karşılık verir ve kızı yeniden öper kıza tekrar “ Seni seviyorum” der Mercan sonuna kadar emin bir şekilde “ Bende seni seviyorum” der ve içeri girerler.

*

Yong Gi uyanmıştır “ Aman Tanrım hala tokum” der. Mutfağa su içmeye giderken kapıyı fark eder. Açıktır “ Hırsız mı girdi acaba?” diye düşünür etrafa bakar ortamın dağınıklığı dün geceden kalmadır. Sonra aklına Hoo Jin gelir “ Yok canım o kadar da değil” der ama yinede koşarak çocuğun odasına gider. Hoo Jin mışıl mışıl uyuyordur. “Acaba şu podyum cadısı mı açık bıraktı?” diye düşünür ama mantıklı gelmiyordur. Soon cheol’ün odasının kapısını açar ancak Soon Cheol odasında değildir “Markete gitti kapıyı da kapatamadı sanırım” der sonra aklına Mercan gelir “ Annem! O geldi mi acaba” diyip evden çıkar. Mercan’ların şifresini girer ev sessizdir. Direk Mercan’ın odasına gider kapıyı açar. Kapıyı açmasıyla kapaması bir olur. Gözlerini kapatır ve “ Biri yardım etsin kör oldum galiba!!! Göremiyorum!!” diye bağırır. 😛

Onuncu Bölümün Sonu

Dokuzuncu Bölüm

Taru – Kasio

Mercan suratında engelleyemediği bir gülümseme ile uyanır. Hoo Jin her zaman olduğu gibi yaklaşabildiği kadar kıza yaklaşmıştır ve hala mışıl mışıl uyuyordur. Mercan çocuğu uyandırmadan yavaşça yataktan kalkar. Kendi tarafına da yastıkları koyduktan sonra odadan çıkar. İçerdekilerde Hoo Jin gibi hala uyumaktadır. Aklına gördüğü rüya geldikçe gülümser. Mutfağa gider ve ses yapmadan kahvaltı hazırlamaya başlar. “ O nasıl bir rüyaydı? “ Garip bir şekilde gördüğü rüya hem çok hoşuna gitmiş hem de huzursuz hissettirmiştir. Ancak bugün sadece güzel hissetmek istiyordur. Hiçbir şeyin keyfini bozmasına izin vermeyecektir.

Buz dolabının kapısını açmış ne yapabileceğini düşünürken Soon Cheol uyanmış ve yanına gelmiştir. Elini kızın omzuna atar. Yanakları birbirine  deymektedir. “ Günaydın” Mercan gülümseyerek “ Sana da günaydın. Ne yapalım?” Soon Cheol buzdolabının içine doğru eğilir Mercan da onun gibi buzdolabına kafasını sokar “ Kafamızı buzdolabına soktuğumuz zaman aklımıza ne yiyeceğimiz geliyor değil mi?” Soon Cheol gülümser “ Biraz soğuk hava beynimizin daha iyi çalışmasını sağlıyor” der ve göz kırpar. Soon Cheol “ Buldum! Gerçekten buldum!” Mercan adamı dolaptan çıkarır “ Söyle bakalım” Soon Cheol “ Ne yapıyordun sen hani domates, yumurta…. Haa menemen!” Mercan kocaman gülümser ve Soon Cheol ile aynı anda “ Menemen!!!” der 😀

Hemen malzemeleri dolaptan çıkarırlar. Mercan domatesleri minik minik doğrarken, Soon Cheol de biberleri doğruyordur “ Böyle nasıl, iyi oluyor mu?” Mercan yüzüne düşen bir tutam saçı elinin tersi ile kulağının arkasına alır “ Evet evet gayet iyi. Ancak biraz daha hızlı olsan iyi olacak. Ben şimdiye soğanlara geçmiştim” Soon Cheol “ Bana diyene bak domatesleri bitiremedin daha” Mercan “ Ne yapabilirim, hepsi yumuşamış kabukları zor soyuluyor” Soon Cheol gülümser “ Hadi hadi beceriksizim demiyorsun da domateslere atıyorsun suçu” Mercan çocuğun koluna vurur “ Ya! Sen işine baksana.” Soon Cheol biberleri bitirmiş soğanlara geçmiştir. Ancak gözleri o kadar yanıyordur ki gözünden  yaşlar süzülüyordur “ Mercan gözlerimi açamıyorum ben. Bu ne biçim soğan. Bana suikast düzenledin değil mi?” Mercan adamın surat ifadesine baktıkça gülüyordur “ Aman tanrım çok komiksin ya! Dur bekle bir saniye” Kız elindeki bıçağı bırakır, ellerini yıkar. Soon Cheol’ün de elinden bıçağı alır. Lavabonun yanına götürür “ Eğil bakalım biraz. Şimdi suyla biraz yıkarız bir şeyin kalmaz” der ve suratını yıkar. “ Nasılsın şimdi daha iyi misin?” Soon Cheol “ Ne acı soğanmış öyle ya mahvetti gözlerimi “ Mercan gülümser iki eliyle Soon Cheol’ün başını tutar “ Soğanlar çok acı değil, senin gözlerin çok hassas Soon Soon” Soon Cheol “ Öyle mi diyorsun? Evet çok hassas gözlerim var, çok acıdılar” der  bir çocuk gibi Mercan “ Çok mu acıdı” diye sorar bir çocuğu avutur gibi “ O zaman öpeyim de geçsin” der ve adamı gözlerinden öper. O an içi değişik hislerle dolmuştur. Soon Cheol için hiç hissetmediği gibi hissetmiştir. Soon Cheol gözlerini açıp, Mercan’ın suratını hala kendininkine yakın gördüğünde aklına gelen tek şey kızın dudaklarını öpmek olmuştur. Bir cesaret ile kıza yaklaşırken Hoo Jin yanlarına gelir. İkisi de irkilmiştir. “ Ha ha bakın kimler uyanmış” diyerek çocuğu kucağına alır Mercan. “ Sen nasıl indin o yataktan, yastıkları aştın da ta buralara geldin? “ Soon Cheol elini başına atar ve nasıl olurda bu kadar kontrolsüz olduğuna kızar. Mercan ise eğer devam etselerdi nasıl olacağını düşünmekten kendini alamıyordur. Aklına geldikçe kendine hem kızıyor hemde kalp atışlarının hızlanmasına engel olamıyordur.

Aslında çoktan uyanmış olan Yong Gi ve Kang Mo uzaktan ikisini izlerler. Yong Gi “ İnanamıyorum ya. Ramak kalmıştı, ramak. Ah be velet zamanlaman hep iyi olmuştur ancak bu sefer işi mahvettin. Hyung ne olacak şimdi?” Kang Mo “ Seni tutmakla uğraşırken Hoo Jin’i tamamen unuttum. Siz ikiniz böyle sürekli bunların dibinde olursanız, istediğinizi elde edemezsiniz haberiniz olsun. Neyse hadi yanlarına gidelim. Yok bu ikisi sürekli o anı hatırlayıp beyinlerini haşlayacaklar” der ve mutfağa doğru giderler. Kang Mo’nun ve Yong Gi’nin mutfağa gelmesi ile ortam biraz sakinleşir. Kang Mo’nunda yardımıyla menemeni yapıverirler ve masaya koyarlar. Sabırsızlıkla pişenin tadına bakmak isteyen Yong Gi masaya konan yemekten hiç de memnun gözükmemektedir. Soon Cheol “ Hayırdır beğenmedin herhalde?” Yong Gi yüzünü buruşturarak “ Şey bu…Bu…Kusmuğa benziyor” der ve demesiyle Mercan’dan gelen darbeyle sarsılır. “ Tadına bakmadan nasıl yargılarsın. O kadar uğraştık yiyeceksin başka çaresi yok. Haa ya da aç kalırsın” Ancak ikisi Yong Gi’yi ikna etmeye çalışırken Kang Mo  çocuğun ağzına lokmayı sokar “ Yemek yemek için dökülen dil gereksiz. Direk eyleme geçeceksin” Adam bunu söylerken o kadar ciddidir ki üçü biran dona kalır sonra kahkahayı basarlar. Ortam tekrardan normal basınca inmiştir. Kahvaltılarını yapıp masayı topladıktan sonra evden çıkarlar.

*

Kendi evlerine gelmişlerdir. Mercan da Soon Cheol de şifreleri girerler ve kapılar açılır. Yong Gi “ Bu gerçekten çok ilginç” der uzata uzata Mercan’la Soon Cheol de katılır “ Gerçekten çok ilginç.” Yong Gi , Hoo Jin’ide alır içeri girer Mercan da içeri girecekken Soon Cheol “ Bugün ne yapacaksın? Direk galeriye mi gideceksin?” Mercan “ Galeriye gitmem yasak” der gülümseyerek “ Müdür Gwang sergi saatine kadar gelemezsin dedi. Oysaki Alex de ordadır şimdi oraya gitsem son provalarını izlesem “ derken Soon Cheol kızın lafını tamamlamasına izin vermez. Yanağından tutar “ Şuna bak ya fotoğrafı için heyecanlanacağına, Alex diyip duruyor. Hem o suratının  ifadesi ne öyle. Biraz daha devam edersen gözlerin kalp şeklini alacak, beyninden kalp baloncukları uçacak. Benim yanımdayken böyle fan girl olma bir daha hiç yakışmıyor” Mercan şaşkınlıkla adamın suratına bakar. Şaka yapıp yapmadığını ölçer. “ O ne demek canım. Ne kalp gözleri, baloncukları” Soon Cheol kıza biraz daha yaklaşır “ Aynaya baksaydın göreceğin tek şey onlardı. İstemiyorum benim yanımda konuşma, Bahsetme Alex’den bundan sonra” Mercan ne diyeceğini şaşırır “ Hımm… Tamam yani peki bahsetmem” der. Ancak neden böyle dediğini de bilemez. Neden ondan bahsetmesine karışıyordur ki? Soon Cheol “ Yani şimdi evde mi olacaksın?” Mercan “ Sanırım. Aslına bakarsan anca giyecek bir şeyler bulurum, anca saçımı yaparım. Büyük ihtimalle dolaptaki her şeyi deneyip fırlatacağım, sonra onları toplayacağım sonra bir daha… Derken bir bakmışım galeriye gitme zamanı” Soon Cheol gülümser “ Neden bu kadar uğraşıyorsun ki? Giy bir kot, gömlek tamam işte. “ Mercan da gülümser “ Zaten sonunda öyle olacak gibi görünüyor. Neyse ben içeri giriyorum, Hae Mi’yi uyandırayım bakalım o bugün ne yapacak” Soon Cheol “Tamam” der ve evlerine girerler. Yong Gi Soon Cheol’ü kapıda bekliyordur “ Kararlısın ha!” der “ Yani bakıyorum da kararını vermişsin. Bastır Hyung! Aja aja!” Soon Cheol gülümser ve ani bir hareketle çocuğun kafasını kolunun altına alır ve kafasını ovalar “ Aja aja Ha!  Bastır ha!” çocuk adamın kollarından kurtulur “ Destek verdiğimizi söylüyoruz dayak yiyoruz şuna bak ya!” Soon Cheol “ Hadi üzerini değişte işe git. Bugün sana tatil değil” Yong Gi “ Tamam gidiyorum” Soon Cheol kendini koltuğa atar “ Bu sabah nerdeyse olacak olan aklına gelir ve biranda yanakları kıpkırmızı olur. Kafasını yastığa gömer ve çığlık atar. Suratında kocaman bir gülümsemeyle Hoo Jin’e bakar ve biraz ciddileşir “ Ya! Seni velet seni. Hiç mi babanı düşünmüyordun? Nerdeyse anneni öpüyordum ama sen geldin. Kötü çocuk seni” Hoo Jin bir müddet adama bakar sonra elindeki oyuncağı fırlatıverir. Oyuncak Soon Cheol’ün tam suratına gelir “ Sende onu benden mi kıskanıyorsun yoksa” der ve çocuğun yanına gider gıdıklama başlar. Hoo Jin’in kahkahası tüm evde yankılanır.

*

Mercan eve girdiğinde kendini inanılmaz rahatlamış hisseder. Ancak dün gördüğü rüya ve bu sabah nerdeyse olacak olan aklına gelince elleri ile yüzünü kapar . Birkaç saniye öylece kalır sonra “ Hae Mi!! Hadi uyan artık” diye bağırıverir. Hae Mi yataktan fırlar ve kendini yerde bulur. “ Ben yapmadım. Gerçekten ben değildim” diye sayıklar. Mercan arkadaşının odasının kapısında ayıkmasını izler “ Aa bence kesinlikle sen yapmışsındır” der Hae Mi kıvılcım saçan gözerle Mercan’a  bakar. Mercan koşarak yatağa atlar. Hae Mi “ Kır, kır. Zaten kırmazsan içinde kalacak” Mercan “Çingu öyle deme ya. Bugün beynim yerinden fırlamazsa iyi” Hae Mi “ Neden? Ne oldu?” Mercan yerinden doğrulur ayaklarını bağdaş yapar “ Yuh yani Hae Mi bugün açılış var. Heyecandan ölecekmişim gibi geliyor” Hae Mi birkaç saniye Mercan’ın suratına bakar “ Aaaa sergi!!! Açılış!!” Mercan kahkahasını tutamaz. Hae Mi “ Şimdi saat kaç? Aman tanrım 2’ye geliyor. Sen burada ne yapıyorsun? Kalk çabuk kalk!” diyip kızı yataktan kaldırır Mercan “ Hehehey! Ne oluyor” Hae Mi altına bir kot üzerine bir tişört geçirir “ Gidiyoruz” Mercan “ Nereye?” Hae Mi “ Gidince öğrenirsin”

*

Mercan geldikleri yeri gördüğünde “ Saçmalama Hae Mi. Bu kadar abartmaya gerek yok” Hae Mi gözlerini açarak “ Bunu senin için yapmıyorum canım. Kendim için yapıyorum. Sen kıyafet seçene kadar benim ömrüm çürüyecek” Mercan gülerek “ Yok canım o kadarda değil.” Bir yandan içeri girerken Mercan hala abartmaması gerektiğini söyler durur ancak Hae Mi ikinci kapıdan geçer geçmez “ Bakın size ne getirdim. “ Mercan etrafına bir göz atar “ Selam” der Hae Mi “ Şimdi akşam bir açılışa katılmamız gerekiyor. Kendimizi size teslim etmeye geldik. Suzy benim işim kolay biliyorsun en iyisi sen önce Mercan’ı hallet ben bir şeyler yiyeyim. Bu arada en geç altı buçukta çıkmış olmamız lazım” Mercan saati duyunca “ Hae Mi en geç altı buçukluk kadar ne işimiz var ?” Suzy “ Oo tatlım inan altı buçukta biterse şanslısın demektir” der ve Mercan’ı alır götürür.

Birkaç saç modeli, uzun süren makyaj, sürüyle denen elbiseler sonrasında , sonunda Mercan hazırdır. Hae Mi “ Suzy sen bir harikasın! Çocuklar sizde. Meğer benim çingum nasıl bir şeymiş böyle. Neler saklamış benden utanmadan” Mercan henüz kendine bakmamıştır “ Hae Mi bence bu çok fazla oldu” Hae Mi “ Ya kızım sen manyak mısın? Önce bir bak istersen kendine sonra şikayet et” Mercan arkasını döner ve gözlerini açar. Tek bir kelime bile çıkmaz ağzından. Hae Mi kendiyle gurur duymaktadır. Hiç kimsenin kusur bulamayacağı tek yeteneği neyin nerden alınacağı, hangi işin kim tarafından iyi yapılacağını bilmesidir. Özelliklede konu giyim, kuşam ve makyaj ise üstüne kimseyi tanımaz. “ E hadi bakalım sergiye bir saat kaldı anca gideriz. Taksi dışarıda bekliyor. Sana diyorum! “ Mercan Hae Mi’ye bakar “ Sanırım aşık oldum!” Hae Mi şaşkın gözlerle” Kendine mi?” Mercan gülümseyerek “ Saçmalama, elbiseye” Hae Mi iki kat daha şaşırarak “ Aman tanrım senin içinde elbiseye aşık olacak kadar normal bir hatunda varmış” İkisi kahkahalarla gülümserler. “ Tamam hadi gidelim”

*

Beethoven – Violin Sonata #5 in F major Spring – 1

Taksiye binmişler ve açılışa yarım saat kala galeriye varmışlardır. Hae Mi telefonda Yong Gi ile konuşmaktadır “ Biz şimdi geldik. Tamam bekliyoruz. Ah Yong Gi nereye gideceğiz buradan illaki bulursun yani. Neyse tamam bekliyoruz işte. Pişşt bu arada çok büyük sürpriz var söyleyeyim. Hayır şimdi söylemem. Söyleyeyim derken sürprizden bahsetmiyordum. Yani evet ondan bahsediyordum da… Off neyse aklım karıştı gelince görürsünüz zaten” der ve kapatır. Mercan ise biran önce içeri girmek istiyordur. Kapıdan içeri girerken Müdür Gwang ile kapıda karşılaşırlar. Konukları tek tek karşılıyordur. Mercan “ Müdür Gwang sonunda açılış”  Müdür Gwang “ Ah hoş geldiniz. Evet sonunda bugün açılış günü” der ancak kızın gülümsemesi kendine getirir “ Mercan inanamıyorum. Ah biran cidden tanıyamadım. Çok güzel olmuşsun” Mercan’ın allıktan yanakları yeterince kızarmamış gibi birde bu sözler iyice kızartmıştır. Müdür Gwang “ Hadi içeri geçin. Min Ji de içeride . Şey yani bayan Min Ji” İki kız birbirine bakar ve gülümser ” Min Ji !!” Bekleme salonunda Min Ji ile buluşurlar. Min Ji “ Kızlar bayılacağım galiba”  Hae Mi “ Bende bu kanepelere bayıldım bile” Mercan gülümser “ Ne oldu unni? Neden bayılacaksın?” Min Ji kızın suratına bakar “ Boş ver öyle bayılacağım işte. Bu arada seni bir ara tanıyamadım. Yanında Hae Mi olmasaydı tanıyamazdım da. Meğer sen çok çok çok güzel bir kızmışsın” Mercan “Ama yeter ya! Tamam çıkaracağım şimdi şu elbiseyi ben alışık değilim.” Hae Mi gülerek “ Çıkarırsan daha fena şeyler olur içindekiler çok daha dikkat çekici” Mercan kızın koluna vurur “Hae Mi! Kapat lütfen şu çeneni “ Hae Mi “ Tamam sustum”

İçerde   açılış saatinin gelmesini beklerlerken Soon Cheol, Yong Gi, Hoo Jin ve Kang Mo da galeriye gelirler. Kapıda Müdür Gwang’tan Mercan’ların içeride olduklarını öğrenmişlerdir ve içeri doğru girerler. Yalnız girdiklerinde görükleri Hae Mi ve Min Ji olmuştur. Soon Cheol ile Yong Gi Hae Mi’nin yanına gelirler Yong Gi “ Annem nerde?” Hae Mi kendini tutamaz ve kahkaha atar.  Mercan yavaşça arkasına döner “ İnanmıyorum. Anneni bile tanıyamadıysan…” Yong Gi üç adım birden geriye gider “ Aman ta…tanrım! Sen gerçekten annem misin? Hani Mercan yani ?” Mercan gülümser. Soon Cheol ise  ağzını bile açamaz. Uzun, siyah, sırtı açık olan elbisesi, ensesinde topladığı saçları ile Mercan tanrıça gibi görünüyordur. Soon Cheol’ün aniden nefesi kesilir.  Mercan gülümseyerek “ Hoo Jin nerde?” Ancak Soon Cheol cevap verecek durumda değildir. Mercan Soon Cheol’e yaklaşır elini adamın suratına koyar “ Sana diyorum, Hoo Jin nerde?” Soon Cheol kızın yüzündeki elini tutar “ Çok güzelsin..” Mercan elini adamın suratından çeker ancak Soon Cheol kızın elini bırakmaz. Ardından Kang Mo yanlarına gelir. Hoo Jin kollarını direk Mercan’a uzatır ve “Anne” der. Mercan “ Bak görüyor musunuz? Kocaman adamlar tanıyamıyor ama bu küçük adam bir bakışta tanıyabiliyor” Mercan’ın kucağına gelen Hoo Jin kızın yüzüne dikkatlice bakar sonra elini hafifçe kızın yüzüne götürür. Mercan çocuğa gülümser, Hoo Jin de Mercan’a. Sonra kafasını kızın göğsüne yaslar. Mercan “ Bu çocuğa aşım ben ya!” derken yanlarına Alex gelir “ Bahsettiğin küçük adam bu mu?” Mercan Yong Gi’ye bakıp kısık sesle “ Bak görüyor musun? O bile tanıyor” der ve Alex’e döner “ Evet işte benim oğlum” der. Bu cümle Soon Cheol’ü mutlu etmiştir ancak Yong Gi “ Ya ben bende oğlunum” Mercan gülümser “ Ah evet buda büyük oğlum” der Yong Gi iki parmağını önce kendi gözüne götürür sonra Alex’e doğrultur. Açık açık tehdit ediyordur ancak bu tehdit korkutmak yerine herkesin kahkaha atmasına neden olmuştur. Alex Hoo Jin’i kucağına alır “ Bahsettiğin kadar şirinmiş gerçekten. Hatta daha da şirin” Hoo Jin dikkatlice adamın yüzünü inceler sonra Mercan’a bakar Mercan’ın gülümsediğini görünce oda gülümser ve adama yapmadığı şirinlik kalmamıştır. Hep beraber Hoo Jin’in Alex ile olan diyaloglarına gülerlerken Mercan’ın telefonu çalar. “ Muhteşem görünüyorsun. İnan şuan kalbim duracak” Mercan sağına soluna bakar ve kalabalığın arasından yürüyen Dae Han’ı görür “ Abartma sende hepsi elbise yüzünden.” Dae Han “ Gülümseyerek “ İçindeki güzel olmasaydı elbise bu kadar güzel olmazdı. Güzel olan sensiz” der Mercan izin isteyerek yanlarından ayrılır. Soon Cheol kızın gittiği yöne bakar ve Dae Han’ı görür. Biran kan basıncı yükselir ve onları izler.

Mercan “Senin burada ne işin var?” Dae Han “ Davetiye göndermişler. Eser sahipleri arasında seninde ismini görünce geldim.  Ama sana çok kırıldım neden bana sen söylemedin?” Mercan ilk kez karşısında duran adama yalan söyleyecektir “ Ah şey yoğun olursun diye düşündüm o yüzden” der ancak sonrasında bunun ne kadar basit bir mazeret olduğunu düşünür. Nede olsa bu zamana kadar toplasa 3-4 kez yalan söylemiştir. Dae Han kızın yalanını anlamıştır ancak anlamamazlıktan gelir “ Her zaman böyleydin zaten. Hep önce başkalarını düşünürdün işte benim Sanhom ya! Evet yoğundum ama gördüğün gibi eğer senin içinde olduğun her şeye varım” Mercan “ Demek öyle. İyi ki geldin  hadi bizimkilerin yanına gidelim” Dae Han hoş karşılanmayacağını bilmesine rağmen “Peki” der “ Gidelim”

Dae Han Mercanın kulağına eğilerek “ Bu Alex değil mi? Siz birbirinizi tanıyor musunuz?” Mercan da Dae Han’ın kulağına doğru “ Evet yeni kankam olur kendisi” Dae Han şaşırır “ Vay canına ben yan stüdyomdaki sanatçıyla bile tanışamıyorum sen durduğun yerde ünlüleri kendine çekiyorsun. Süpersin ya!” Mercan kahkaha atar “ Yani övünmek gibi olmasın ama süperimdir” Soon Cheol Dae Han’ın Mercan’ı güldürmesini bir türlü çekemiyordur. Yong Gi ile beraber hofurdanıp dururlar. Dae Han “ Bir ben ünlü olup da seni kendime çekemedim” der ve kızın elini tutar “ Çekim alanıma girmene az kaldı Sanho. Bundan sonra hep yanımda tutacağım seni” Soon Cheol elele tutuştuklarını görür. Mercan Soon Cheol’e bakar ve göz göze gelirler. Kız elini Dae Han’ınkinden kurtarır. Dae Han Mercan’a bakar ve kızın Soon Cheol’e baktığını görür, Soon Cheol ise kafasını çevirmiş Alex’in kucağındaki Hoo Jin ile ilgilenmektedir.

*

Alex – Daydreaming

Müdür Gwang sonunda sergiyi açar “ Değerli sanat severler, hepsi birbirinden değerli fotoğraf sanatçılarının en güzel eserleri ile sizleri baş başa bırakıyorum. Geldiğiniz için teşekkürler. Sergi de güzel şarkıları ile bizimle olacak Alex’e de bir kez daha teşekkür ediyorum. Beni kırmadı ve bu akşam bizimle birlikte” Der ve içeri davet eder. Bir heyecanla Mercan fotoğrafların olduğu alana doğru gider. O kadar heyecanlıdır ki elinin titremesine engel olamaz. Elindeki çantayı sımsıkı tutmuş ilerlerken yanına Yong Gi gelir “ Anneee!! Heyecandan bayılmak üzereyim.” Mercan kıvılcım saçan gözlerle çocuğa bakar “ Sus sus sen mi ben mi? Bayılacak gibiyim” Kol kola girip içeri adım atarlar. Mercan içeri girdiği anda kendini rahatlamış hisseder. Çünkü her bir fotoğrafta başka dünyalara gitmektedir. Yong Gi ise gördüğü her fotoğrafa aşırı tepkiler verip etraftakilerin delici bakışlarını üzerine çekiyordur. “ Anne bende bir gün böyle fotoğraflar çeker miyim dersin? “ Mercan “ Tabi ki evlat ben eminim sen bunlardan daha güzelini çekeceksin” Yong Gi bu cümleyi duyunca havalara uçar. O mutlu olunca Mercan da mutlu olmuştur.

Mercan tekrar tekrar dolanmasına rağmen bir türlü kendi fotoğrafını göremez. Müdür Gwang’ı ararken adam suratında  muzır bir gülümseme ile yanına gelir “Bulamadın değil mi?” Bulamazsın çünkü henüz ortaya çıkmadı” Mercan “ Nasıl yani. Doğruyu söyleyin son anda vazgeçtiniz değil mi? Laik olmadığını anladınız” Müdür Gwang “ Şşşth şimdi geliyor” der ve yürümeye başlar. Üstü açılmamış bir fotoğrafın başına geçer “ Bir dakika dikkatinizi buraya verir misiniz? Eminim bu örtünün neden burada olduğunu merak etmişsinizdir. İşte şimdi açıklıyorum. Bu sergide eseri olan her bir sanatçının kararı ile bu eserin bu serginin en değerlisi olduğuna karar verdik.” Der ve üzerindeki örtüyü kaldırır. Fotoğrafı gördükleri an Mercan ile Soon Cheol’ün gözleri dolar. Fotoğrafta hastane koridorunda koltuklardan birine oturmuş ağlayan bir adam vardır. Kucağında ise bir bebek. Çocuk adamı teselli etmek ister gibi ellerini adama uzatmıştır. Salondaki herkes duygusallaşmıştır Müdür Gwang “ Eserin sahibi olan sanatçı Mercan Tekin” der ve galeri alkışlarla dolar.  Soon Cheol Mercan’ın yanına gelir “ Ne zaman çektin bu fotoğrafı?” Mercan “ Ben sana söylemeden çektiğim için özür dilerim ama ben bu fotoğrafın olduğu kartı kaybetmiştim” Soon Cheol “ Mercan özür dilenecek bir şey yok. Şuan fotoğrafa baktığımda minnet duyuyorum, beraber atlattıklarımız aklıma gelir. Beraber üzüldüğümüz, güldüğümüz şeyler geliyor.” Der ve kızın elini sımsıkı tutar. “ O küçücük şey nasılda çabuk büyüdü değil mi?” Mercan’ın gözleri dolmuştur ve o dolan gözlerle adama bakar. Soon Cheol” Sakın ağlayayım deme. Eğer şimdi sen ağlarsan bende kendimi tutamam zaten şuan herkes beni ağlarken gördü erkeklik gururu yerlerde bir beş kat daha aşağıya gömmeyelim” Mercan gülümser ancak gözünden bir damla yaş düşer. Soon Cheol kızın göz yaşını siler ve alnından öper. Uzaktan onları izleyen Dae Han’ın yüreği paramparça olmuştur. “ Onun olmadığı zamanlarda birlikte bir çok şey yaşamışlardır. Kim bilir Mercan ne kadar göz yaşı dökmüştür ve o adam hep o yaşları silmiştir, o zaman elini tutan o adam olmuştur , güce ihtiyacı olduğunda, sevindiğinde sarıldığı adam yine odur. Mercan’ın hayatında artık o adam vardır.

Müdür Gwang yanlarına gelir ve “ Senin gibi bir sanatçıya sahip olduğum için çok gururluyum”der  Mercan teşekkür eder ancak aklını kurcalayan bir soru vardır “ Patron bir şey soracağım. Bu fotoğrafı nerden buldun?” Müdür Gwang “ Senin filmlerini ve kartlarını koyduğum çekmecedeydi. Bana verdiğin kartları yerine koyarken dikkatimi çekti bilirsin meraklı bir adamım ve dayanamadım açtım baktım. Karşıma çıkan ilk fotoğraftı ve görür görmez aşık oldum. Bilirsin ben genelde ilk görüşte aşka inanmam ancak birisi fikrimi tamamen değiştirdi” der ve bir ara Min Ji’ye bakış atar. Herkes Min Ji’ye bakar ancak adam konuşmaya devam edince tekrar Müdüre dikkat kesilirler. “Evet ne diyordum ha fotoğraf o kadar güzeldi ki kesinlikle sergilemeliyim dedim. Sana sormadım çünkü içimden bir ses –ki bilirsin hep dinlerim- senin buna izin vermeyeceğini söyledi. Bende sana sormadan sergiye dahil ettim.” Mercan “ Doğru söylemiş izin vermezdim ama iyi ki o sesi dinlemişsiniz” der ve Hoo Jin’i kucağına alır “ gördün mü velet sen bizi böyle az ağlatmadın” Hoo Jin her şeyin farkındaymış gibi kıza sarılır “ Tamam tamam önemli değil. Bir o kadarda güldürdün. Halada güldürüyorsun” der

*

Mercan hayranı olduğu sanatçılardan da tebrikleri aldıktan sonra gökyüzüne uçuşa geçmiştir.  Alex en güzel şarkılarını söylüyordur. Bir süre onu dinler Arada göz göze gelirler ve birbirlerine gülümserler. Yong Gi” Şuna bak ya şuna bak! Ben sana demedim mi çalgıcılardan uzak duracaksın diye?” der ve Mercan’ı Alex den uzaklaştırır. Mercan sürüklenirken Alex’e gülümser ve el sallar. Mercan “ Farkında mısın bu iyice fobi olmaya başladı. “ Yong Gi “ Sayende anneciğim, sayende. Ne zaman görsem çalgıcı buluyorsun kendine e bende seni onlardan uzak tutacağım diye fobi edindim iyi mi?” Bu sırada Hae Mi yanlarına gelir “ Çömez çabuk buraya gel bak burada ne buldum. Harika kekler” der Yong Gi’nin gözleri fal taşı gibi açılır “ Nerde, nerde?” Koşarak Hae Mi’nin zula yaptığı yere giderler. Mercan arkalarından bakarken içinden “ Boş boğazlar” diye geçirir “ Sanki evde aç bırakıyoruz”

İçerde biraz bunalınca hava almak için terasa doğru gider. Kapısına geldiğinde terasta tek başına duran Dae Han’ı görür. Arkasından sessizce yaklaşır ve adama korkutur. Dae Han gülümser. Mercan “ Ne yapıyorsun burada tek başına?” Dae Han “ Manzaranın tadını çıkarıyorum” der Mercan da gece ışıl ışıl parlayan şehre bakar. Bir süre sessizce dururlar. Sessizliği bozan Dae Han olur “ Dönme dolapta ayakkabılarını unuttuğumuz zamanı hatırlıyor musun?” Mercan gülümser “ unutmak ne mümkün” Dae Han” Unutabilirsin” Mercan biran sinirlenir “ İstemiyorum!” Dae Han “ Neden?” Mercan bir süre sessiz kalır “ Neden unutmak isteyeyim ki? Anıların hiçbir zaman unutulmaması gerektiğini düşünüyorum. Böylece anılardaki kişileri de unutmazsın” Dae Han “ O zaman beni de unutmak istemiyorsun.” Mercan “Hayır senide unutmak istemiyorum” Dae Han “ Beni unutman senin için daha iyi olmaz mı? Benim gibi yanında olmayan , seni bırakıp giden bir adamı neden unutmak istemeyesin ki?” Mercan “Sen beni neden unutmuyorsun?” Dae Han bir müddet durur “ Çünkü eğer seni unutursam yapmak istediğim, yaptığım her şeyi unutmak zorunda kalırım. Hayatımı unuturum, Seni unutmak demek her şeyi unutmak demek.” Mercan “ O zaman sen beni unutana kadar benim seni unutmamı bekleme” der Dae Han kıza doğru yaklaşır eli ile kızın suratını tutar tam öpecekken Yong Gi “Anne!! Sonunda seni buldum!” Diye terasa gelir. Dae Han hemen geri çekilir. Yong Gi “ Yanından iki dakika ayrılıyoruz sen hemen çalgıcının yanına gidiyorsun olmaz ki ama bu böyle. Yeter yani yeter!” Sonra Dae Han’a döner “ Kış kış çalgıcı” der ve Mercan’ı alır çıkar. Dae Han gülümser “ Kış kış çalgıcı ha! O da güzel”

Mercan terastan çıkarken “ Senin diline biber süreceğim ben. Kış kış denir mi öyle insanın suratına” Yong Gi “ Müdür Gwang yine bir bomba patlatacak gibi herkesi salona çağırıyor” Mercan merakla salona girer ardından Soon Cheol ile Dae Han da gelir. Müdür Gwang “ Evet herkes geldiğine göre beni bu akşam asıl heyecanlandıran olayı açıklayabilirim.” Mercan “Gerçekten bir bomba geliyor galiba” Hae Mi “ Bende şuan çatlamak üzereyim” Mercan gülümseyerek “ Bu çatlama hissi yediğin onca kek ve kanepeden olmasın” Hae Mi” Mercan!! Tamam biraz fazla yemiş olabilirim ama lütfen yani. Abartmayalım. Üstelik konuşma lütfen ne dediğini duyamıyorum” Mercan “Tamam tamam sustum. Benim aç manken çingum “  Müdür Gwang “ Bu zamana kadar saklamak istedik ancak dün aldığım güzel cevaptan sonra açıklamayı dört gözle bekledim.” Mercan “ Aklıma bir şey geliyor ama…” Müdür Gwang “ Mercan!” Mercan biranda irkilir “ Efendim patron?” Müdür “ Daha önce söylemiştim değil mi? Bilirsin ben öyle ilk görüşte aşık olacak bir adam değilim. İlk görüşte aşk benim içim mümkünatı olmayan bir kavram. “ Mercan gülümseyerek “ Bildiğiniz gibi biliyorum patron” Hae Mi ile  Yong Gi kahkahaya gömülürler “ Evet aferin. İşte ben öyle bir kadınla tanıştım ki mümkünatı olmadığını düşündüğüm ilk görüşte aşkı bana tattırdı. Min Ji!” Mercanlar nasıl tepki vereceklerini şaşırmışlardır. Mercan “ Aman tanrım! Düşündüğüm doğrultuda ilerliyor” Hae Mi “ Sanırım şuan çok nadir bir an yaşıyoruz çünkü sanırım bende seninle aynı şeyi düşünüyorum” Min Ji kızların beyin fonksiyonları bozulmuş halde gülümsemelerine  anlam vermeye çalışır ve Müdür Gwang’ın yanına geçer. Müdür Gwang “ İşte bu kadın dün beni dünyanın en mutlu erkeği yaptı. Şimdi aynı heyecan ile sizin önünüzde bir kez daha sormak istiyorum” Müdür Gwang kadının önünde diz çöker ve elini tutar “ Benim gibi bir adamla bir ömür geçirmeyi, beraber üzülmeyi, gülmeyi, her adımı birlikte atmayı kabul eder misin?” Min Ji bu kadar insanın arasında utanmıştır ancak “ Evet” der “ Sonsuza kadar”

Mercan ile Hae Mi yerlerinde zıplıyorlardır. Müdür Gwang “ Alex şimdi” der ve adam “Daisy” parçasını söylemeye başlar. Açıklamanın verdiği şoku atlattıktan sonra Mercan “ Hae Mi , Min Ji unnideki değişikliği hiç fark etmedin mi gerçekten?” Hae Mi “ Ya şimdi bazı şeyler anlam kazandı. İşe geç gelmeler, erken çıkmalar. Normalde bunları hiç yapmazdı ama meğer Müdürcüğü ile buluşmak için kaytarıyormuş.” Mercan “Vay canına Müdür Gwang hiç belli etmedi. Adama bak iş yerinde Clark Kent , dışarıda superman” der ve gülümser “ Ah inanamıyorum yakında düğün var demektir bu” Hae Mi “ Ah düğünlere bayılırım. Ama ne giysem acaba?” Mercan “ Yuh Hae Mi şimdiden mi?” Kızlar şakalaşırken yanlarına Yong Gi gelir “ Güzel bayan benimle dans eder misiniz?” Hae Mi “Tabi ki! Neden olmasın” Yong Gi Mercan’ın elini tutar “ Güzel bayan dedim. Neden hemen üstüne alınıyorsun ki” Hae Mi “ Ya Mercan ya! Şu oğluna bir şey söyle bugün hep benimle uğraştı” Mercan “ Yong Gi’nin koluna girer “ Senin ağzına cidden biber süreceğim. Hele bir eve gidelim ama önce dans”  Yong Gi ile Mercan dans etmeye başlarlar.

Mercan “ Biliyor musun şuan çok garip hissettim. “ Yong Gi” Nasıl yani?” Mercan “ Hiç tatmadım ama sanki oğlum kocaman olmuşta annesiyle dans edecek yaşa gelmiş hissiyle doldum. Gurur duydum yani” Yong Gi “Anne” diye Mercan’a sarılıverir. Mercan gülümser “ Efendim?” Yong Gi “ Teşekkür ederim” der “Ben en başta seni annem olarak gördüğümde, annem olmanı istediğimde bu kadarını beklemiyordum. Yani senin gerçekten annem olacağını düşünmemiştim. Ancak sanki gerçekten annemmişsin gibi hissediyorum inan” Mercan bu cümlelere o kadar sevinmiştir ki çocuğa biraz daha sarılır “ Allah’ım evlendiğin… yok yok o kadar değil bir sevgilin olduğu zamanı düşünemiyorum. Yok mu kız arkadaşın?”   Yong Gi  bir süre durur. Mercan çocuk hemen cevap vermeyince “ Erkek arkadaşın mı var? Ya da erkek arkadaşın yok mu?” Yong Gi gülümser “ Henüz kız arkadaşım yok” der Mercan “ Hayır yani erkek arkadaşında olabilir benim için sorun değil. Bu konularda açık fikirliyimdir” der ve göz kırpar. Yong Gi “ Yok kızlar” der Mercan “ Hımm anlıyorum. Eğer erkeklerden hoşlansaydın Lion’u arar boş ver sen seninkini gel seni oğluma alayım. Bak mis gibi çocuk derdim” Yong Gi “ Kahkaha atar eğer hoşlansaydım bulduğun kim olursa olsun kabul ederdim. Bir çalgıcı bile olsa” der Mercan “ Peki ne zaman olacak? Söyle de kendimi ona göre hazırlayayım.” Yong Gi “Bilmiyorum. Şey.. aslında biri var ama…” Mercan “İnanamıyorum bugün bombaların ardı arkası kesilmiyor. Nerden var? Nasıl bir kız? Nerde oturuyor? Başka ne sorulurdu ha! Babası ne iş yapıyor? Kimlerdenler?” Yong Gi “ Hey hey sakin ol! Sonra gösteririm” Mercan “ Göstermek mi? Ah dur bir saniye kalbim sıkıştı. Benim oğlum büyümüşte annesine kız gösterirmiş. Bugünleri de gördüm ya gözüm açık gitmeyeceğim” Yong Gi “ Nasılda abarttın ya!” der ve Soon Cheol’ün yanına doğru gider “ Hyung annemi sana teslim ediyorum. Biraz daha dans edersek – Dans ederken nefessiz kalan genç- olarak gazetelerin 3. sayfalarını süsleyeceğim. Mercan “Ama ne yapabilirim. Bir ergenliğe girdiğinde bu kadar gururlanmıştım birde şimdi” der ve kahkahayı basar Yong Gi “ Anne!!” Diye çığırınca “ Tamam tamam sustum hadi” der ve çocuğu azat eder. Yong Gi yanlarından giderken suratında kocaman bir gülümseme vardır.

Soon Cheol ile Mercan dans ederken Mercan “ Biliyor musun bizimkinin beğendiği bir kız varmış” Soon Cheol düşmüş suratı ile “Hımm demek öyle” diyince Mercan bir sorun olduğunu anlar “Neden yüzün düşmüş senin?” Soon Cheol cevap vermez “ Sana diyorum ne sorunun var?” Soon Cheol kızın suratına bakar “Sorun?” Mercan “ Evet sorun” Soon Cheol kıza sımsıkı sarılır “ Böyle olduğu sürece sorunum yok” der ancak aklına sürekli Mercan’la Dae Han’ın terastaki konuşmaları gelmektedir. Mercan unutmak istemiyordur e o, o adamı unutmadıkça kendisinin nasıl bir şansı olabilir düşüncelerindeyken Mercan da Soon Cheol’e sarılır. “ Eğer her sarılışımızda sen sorunlarını unutacaksan, senin için sorun olmayacaksa böyle sonsuza kadar kalabilirim” der Soon Cheol biraz geri çekilir ve aklına ilk gelen şeyi yapar. O an zaman donmuştur, sesler kesilmiştir. Koskoca galeride onlardan başkası yoktur. Kızın dudaklarıyla kendininkiler birleşmiş ve kalp atışını artırıyordur. Eliyle kızın yüzünü tutar gözlerini açar “ Mercan…” Mercan da gözlerini açar ve adamın gözlerine bakar “ Seni seviyorum” Mercan ne diyeceğini bilemez ancak Soon Cheol’ün dudakları o kadar tanıdık gelmiştir ki. Aynı rüyasındaki gibidir. Rüyasında hissettiği dudakların aynısıdır. Adamın dudaklarında parmaklarını gezdirir “Tanıdıklar” der Soon Cheol kızın elini dudaklarından çeker ve tekrar tekrar öper. Uzaktan olanları izleyen Dae Han göz yaşlarını tutamaz ve sessizce galeriden ayrılır.

Geceyi bitirecek olan konuşmayı Alex yapar “ Bu muhteşem gecede burada olup bu muhteşemlikle dolu havayı beraber solumaktan büyük zevk duydum. Güzellikleri paylaştığınız ve buraya geldiğiniz için teşekkürler. İyi geceler”

Dokuzuncu Bölümün Sonu

Sergide Alex sahnedeyken başka parça kullanmayı gönlüm el vermedi 😀 Alex olsun çamurdan olsun 😉 Umarım parçaları beğenirsiniz.

Ekstra

İçimden böyle birşey yapmak geldi. Aslında aydınlatıcıda olacağını düşündüm. Bu zamana kadar Sadece Soon Cheol ile Mercan ikilisinin ilişkisini okuduk ancak Dae Han’ın nasıl bir sevgili olduğu ile ilgili bir fikrimiz yoktu. Size fikir vermek istedim. Kısacık oldu ama adı üstünde ekstra bu.

İyi okumalar 😉

♪♪♪

Dae Han koşa koşa bölüm binasına girer. Mercan’ın olduğu dersliğin kapısını bir hışımla açar. Nefes nefese “ Hocam Mercan acil dersten çıkmalı çok kötü bir şey oldu!” Herkes biran Mercan’a bakar sonra Dae Han’a. Profesör “ Ne oldu? Ne kadar kötü?” Dae Han bir müddet durur ve “ Hae Mi kaza yapmış” der Mercan’ın yanında oturan Hae Mi ne olduğunu şaşırır. Mercan bir Hae Mi’ye bir Dae Han’a birde Profesöre bakıp durur. Profesör “ Ne Hae Mi’si ? Hae Mi sınıfta değil miydi biraz önce” derken Hae Mi hemen sıranın altına saklanır. Bir yandan da kafasına vurup “ Allah’ım ya! Nasıl unuttum bugün kaza yapacaktım ben” Mercan ise aklı karışmış bir şekilde  kalmıştır. Profesör Mercan’ın yanına bakar Hae Mi’yi göremeyince şaşırır onun biraz önce orada olduğundan emindir. Mercan’ın olduğu yere gelir. Hae Mi ise çoktan sürünerek üst sıralara çıkmıştır. Kızın yanına gelince “ E daha ne duruyorsun gitsene arkadaşının yanına.” Mercan yerinden kıpırdamaz, hala bir anlam verememektedir. Bu arada Dae Han koşarak kızın yanına gelir eşyalarını toplar, elinden tutar ve sınıftan dışarı çıkarır. “ Hadi! Hadi koş!” bir yandan da gülmektedir. Mercan elini çocuğun elinden çeker ve durur “ Ne olduğunu açıklayacak mısın? “ Dae Han hiçbir şey söylemeden kızın elini tekrar tutar ve kendine doğru çeker ancak Mercan öyle inatçıdır ki bir adım bile attıramaz “ Ne olduğunu söylemezsen beni buradan hareket ettiremezsin” Dae Han kızın elini bırakır ve biranda Mercan’ı kucağına alır “ O zaman bende taşırım” der ve binanın dışına kadar kızı kucağında taşır.

Binadan çıktıklarında Dae Han Mercan’ı daha fazla tutamaz ve kız , Dae Han’ın kollarından kurtulur. Çabucak kızın önüne geçer suratını ellerinin arasına alır “ Sana sürprizim var” Mercan “Tamam  buraya gelene kadar anladım zaten ben onu da… Artık sürprizi açıklasan” Mercan kaçırdığı dersi düşünürken bir yandan da meraktan çatlıyordur. Dae Han elinden tutar ve merdivenlerden inerler. Dae Han “ Tataaamm!!! “ Mercan’ın suratında kocaman bir gülümseme oluşmuştur “ Aman tanrım bu çok güzel!” Dae Han Mercan’ı mutlu etmenin verdiği zevkle dört köşe olmuştur. “ Al tak bakalım bunu” diyerek kıza kaskını uzatır “ Bin bakalım arkaya” Mercan gülümser “ Eğer sürpriz yapacaksan doğru düzgün yap. Vespa getiriyorsun hem de kırmızısını buluyorsun bana arkaya sen otur diyorsun. Olmaz kabul edemem. Sen…Arkaya çabuk “ Dae Han itiraz bile edemeden arkaya sürüklenmiştir “ Tamamda sen biliyor musun sürmeyi?” Mercan arkasına bakar çocuğun kollarını beline sarar “ Sıkı tutunsan iyi edersin”

*

Dae Han sıkı sıkı kızın belini kavramıştır “ Nereye gidiyorsun?” Mercan kendini altındaki kırmızı Vespa’yı sürmeye öyle kaptırmıştır ki “ Ah sadece sürüyorum. O kadar güzel ki” Dae Han “ Nereye gittiğini bilmiyorsan ben sana yolu göstereyim” Kırmızı ışıkta durduklarında Mercan arkasına döner gülümser ve Dae Han’ı öper “ Göster bakalım “ Dae Han kızarmıştır “ Öhöm şey önce önüne bakmalısın” der utangaç tavrıyla. Mercan “ Tamam önüme bakıyorum” Dae Han “ Yani biliyorum dayanılmaz çekiciliğime kapılıyorsun, beni öpmeden duramıyorsun ama lütfen bunu motoru kullanırken yapma” Mercan “Ah yesinler senin çekiciliğini” Dae Han “ Kimse yemesin sadece sen ye ama şimdi değil sonra buradan sağa döneceksin. Zaten seni nereye götürdüğümü göreceksin”   Mercan sağa dönüp birkaç yüz metre gittikten sonra “ Aman Tanrım ciddi misin sen?” Dae Han “ Hoşuna gideceğini biliyordum” Mercan eğlence parkına gittiklerini anlamıştır ve hızını biraz daha arttırır. Dae Han “ Sanho! Yavaş!” Mercan “ Yavaşlayamam biran önce oraya varıp senin dayanılmaz çekiciliğine teslim olacağım” Dae Han “ Tamam o zaman daha hızlı”

*

Mercan “ Bunu burada bırakmak istemiyorum” derken motora sarılmıştır Dae Han “ Sanho hadi bak burada dönme dolap var, çarpışan arabalar var” Mercan “ Dönme dolap var değil mi? Çarpışan arabalarda” Dae Han “ Evet  hadi gidelim bak sana pamuklu şeker de alacağım” Mercan yavaş yavaş motordan uzaklaşır Dae Han kıza tutması için elini uzatır Mercan elini tutarken “ Önce tren o zaman” Dae Han “ Tren mi? Iı şey önce arabaları çarpıştırsak?” Mercan Dae Han’ın korktuğunu anlar “ Acaba birileri korkuyor mu? “ Dae Han “ Yok canım ne alakası var? Erkek adam korkar mı hiç? Şey sadece bak ne kadar çok sıra var” Mercan gülümsemesini  saklayamaz “ Bende onu diyorum hani sırada çok ilk ona binelim” Dae Han başına geleceklerde memnun olmasa da Mercan’a hiçbir zaman hayır diyememiştir. “ Tamam madem öyle istiyorsun öyle olsun.” Mercan çocuğa sarılır Dae Han kızı vazgeçirdiğini sanıp bunun mutluluğunu yaşarken “ O zaman hadi biran önce sıraya geçelim” demesiyle tekrar kabuslara gömülür.

Çığlık çığlığa geçen bir tren macerasının ardından Dae Han kendini çimlere atmıştır “ Biran öleceğimi sandım. Lütfen bir daha trene binmeyelim” Mercan da çocuğun yanına yatmış bir yandan saçları ile oynuyordur “ Tamam, tamam söz bir daha trene binmek için zorlamayacağım seni.” Dae Han “ Hadi o zaman sırada çarpışan arabalar” Mercan çocuğu geri yatırır “ Biraz daha böyle kalalım” Dae Han “ Bana uyar” der ve kızı öper. Öpüşmeye devam ettikçe birbirlerine yaklaşırlar. Mercan durur “ Kendimizi attıracağız şimdi” Dae Han gözlerini açar “ Beraber atacaklarsa problem olmaz bence ama olurda burada kalmak için bana sapık damgası yapıştırırsan tam tersini savunurum beni taciz ettiğini söylerim ona göre” Mercan “ Madem öyle diyeceksin o zaman seni cidden taciz etmeliyim. En azından yalancı olmazsın” der ve Dae Han’ı kendine doğru çeker. Dae Han “ Böyle tacizci için canımı bile veririm”

Çocuklar gibi belki de olardan bile fazla eğlenmişlerdir. Son durakları  dönme dolaptır ve dolaplardan birine binerler. Mercan gecenin ışıklarına dalmıştır “ Fazla güzel bir gündü” Dae Han kızın yanına geçer bacaklarını bacaklarının üzerine alır. Ayakkabılarını çıkarır “ Çok yorucuydu değil mi?” der bir yandan da kızın ayaklarını ovalıyordur Mercan “ Yorucuydu ama inan muhteşem hissettiriyor” Dae Han kıza muzır bir bakış atar “Bunun nedeni ayaklarını ovalamam olmasın” Mercan  Dae Han’ın kulağından tutar ve kendine çeker “ Muhteşem hissettiren sensin” Dae Han kızı öper “ Bunu söylemesi gereken benim. Sen mükemmelsin benim yaptığım kendi muhteşemliğinin farkına varmanı sağlamak. Benim yoksa hiçbir özelliğim yok ki. Hayatımdaki özel olan tek şey sensin” der ve tekrar öper.

Tur çoktan bitmiştir ancak ikisi görevli kendilerini uyarana kadar fark etmezler. Fark ettiklerinde Dae Han, Mercan’ı kucağına alır ve dolaptan çıkarlar. Dae Han “ Sana diyorum beni böyle yerlerde sıkıştırma diye” Mercan “Söyleyene bak başlatan sensin.” Dae Han “ Dayanamıyorum!!” Der ve kucağında Mercan ile etrafında döner. Biran Mercan “ Çalgıcı çocuk ayaklarım! Dae Han kızın ayaklarına bakar “ Ne olmuş ayaklarına?” ve görür kız yalın ayaktır Mercan “ Aman Tanrım dolapta unuttuk” Geri dönerler ancak çoktan dönmedolap kapanmıştır Dae Han “ Nasıl olur ya daha beş dakika önce biz vardık içinde hemen nasıl bunlar kapatıp gittiler” Mercan çocuğun sırtında “ Hep senin yüzünden! Ne olacak şimdi ben böyle çıplak ayakla mı kalacağım?” Dae Han gülümser “ Yeni tarzım dersin” Mercan kafasına vurur “ Tabi başka tarz bulamadım kendime zaten” der ve sırtından iner. Dae Han “ Nereye gidiyorsun? Dur yere basma ayakların kirlenecek. Hey sana diyorum hasta olacaksın. Bak sonra çocuklarımız olmayacak” Mercan son cümleyi duyunca kahkahalarını tutamaz “ Aynı annem gibi konuştun şimdi. Demek çocuklarımız olmayacak” diyerek yaklaşır Dae Han “ Yanlış mıyım? Ya üşütürsen ve sonra olmazsa. Ben bir Sanho daha istiyorum yani” Mercan “ Bir tanesi yetmiyor mu? “ Dae Han “ Küçük Mercan istiyorum banane” Mercan “ Şimdilik büyüğü ile idare edeceksin kusura bakma” Dae Han “ Yani senin minyatürün için bir şans var” Mercan “ Şimdi onu düşüneceğine benim ayakkabısız ayaklarımı düşünsen “ Dae Han “ Ben onu düşündüm bile “ der ve kendi ayakkabılarını ve çoraplarını çıkarır Mercan “ Ne yapıyorsun sen” derken Dae Han çoraplarını  Mercan’a giydirmiştir bile. Mercan “ Sana inanmıyorum kokan çoraplarını bana mı giydiriyorsun” Dae Han panikleyiverir ve kızın ayağındaki çorapları koklar Mercan “ Deli insan şaka yapıyorum. Hadi ayakkabılarını giy de geri dönelim”

Geri dönüş yolunda ikisi de hiç konuşmaz. Mercan sıkı sıkı Dae Han’a sarılmıştır. Mercan’ın evine geldiklerinde Dae Han kızı dairesine kadar taşır. Mercan “ İçeri gelmeyecek misin?” Dae Han “ Yok bugün gelmeyeyim. Kırmızıyı teslim etmem lazım” Mercan “Tamam o zaman okulda görüşürüz” der ve içeri girmek için hamle yapar Dae Han kızın kolundan tutar “ Mercan…” Mercan çocuğun suratına baktığında değişik bir ifade görür. Dae Han kıza bir öpücük verir “ Mercan seni seviyorum” Mercan gülümser “ Şimdi bu nerden çıktı?” Dae Han “ Senin için her şeyi yaparım biliyorsun değil mi? Ne olursa olsun seni sevdiğime inanabilir misin? Yaptığım her güzel şeyin nedeninin sen olduğuna, sen olduğun için onun güzel olduğuna inanabilir misin?” Mercan “ Eğer bir şeylere inanmam gerekiyorsa, bunlara inanmayı tercih ederim zaten. Beni sevdiğine inanmak isterim, hissetmek isterim. Ancak nedenin ben olmayayım hiçbir zaman. Eğer güzel şeyler yapıyorsan, yapacaksan kendin için yap öncelikle ben sadece dahil olayım yeter. Sen yanımda ol yeter. “ Dae Han “ Her zaman…” der ve Mercan’ı tekrar öper  “ Belki de kırmızıyı yarın bırakmalıyım” Mercan gülümser “ O tren kaçtı “ der gülümseyerek Dae Han” Ah trenlerden nefret ediyorum”

Ekstra  Sonu 😉

Sekizinci Bölüm

Mercan uyumak ister ancak bir türlü beceremez. Gözlerini kapadığı anda aklına aynı kişi gelmektedir. Daha fazla dayanamaz ve yataktan kalkar. Odasından çıktığında Hae Mi’nin hala uyumamış olduğunu fark eder. Odaya girer. Hae Mi makyajını silmektedir. Kendini yatağa atar. “ Hae Mi uyuyamıyorum çingu! “ Hae Mi inanmayan gözlerle kıza bakar “ Sen yeme beni. Nasıl uyuyamazsın. Bir kere kafanı yastığa koyduğun anda horlarsın” Mercan “ Ya! Saçmalama ben horlamam bir kere” Hae Mi “ Hıh sen öyle san. Hani tamam aslında tam bir horlama diyemem ama nefes almakta zorlandığın kesin” Mercan “ Bir kere bunları en son demesi gereken sensin. Geceleri odamdan duyuyorum seninkileri. Böyle dizel araba gibisin. Ama ben bu zamana kadar hiç bundan bahsettim mi? Hayır. Şimdi neden çinguna böyle acımasız şeylerden bahsediyorsun?” Hae Mi kahkaha atar “ Çingum gerçekler acıdır. Bak ben sesimi çıkarıyor muyum?” İki kızda birbirlerine gülümserler. Mercan tavana bakarken derin bir nefes alır. Bu arada yanına Hae Mi gelir “ Neden uyuyamıyorsun şimdi sen? Anlat bakalım” Mercan “ Ah boşver unuttum sayılır. Ama bu gece burada uyuyabilir miyim? Uzun zaman oldu birlikte yatmayalı” Hae Mi “ Evet ya! Buraya ilk taşındığımız zamanlar tek kişilik yatakta ikimiz yatardık.” Mercan “ Bir kez ayağın ağzıma girmişti. Tadı hala damağımda “ der ve gülümser Hae Mi “ Nedeni sendin ama! Ağzı açık yatarsan ayağım tabi ağzına girer. Üstelik yastığı salyaların ile sırılsıklam etmiştin” Mercan “ Ya manyak çingum benim, öyle deli uyuyorsun ki yan yana yatarken ayağını ağzıma sokmayı bile başarmıştın yani. Salyalarıma gelince: Nasıl hasta olduğumu sen biliyorsun burnumdan nefes alamıyordum ki”

İki kız yatakta kahkaha atarken odanın kapısında Yong Gi “ Vay canına sizin hakkınızda daha ne kadar iğrenç şey var acaba öğreneceğim merak etmeye başladım” der İkisi de şok olmuştur “ Ya çömez sen ne arıyorsun burada?” Yong Gi de kendini iki kızın arasına atar “ Hoo Jin uyudu, Hyungnim kendisini odasına kapattı bilgisayarına gömdü hatta. Benimde uykum kaçtı bir yanınıza gelim dedim” der ve gülümseyerek Mercan’a bakar. Mercan çocuğun kulağını tutar ve yattığı yerden kaldırır “ Şimdi iyi düşünmüşsün tabi ama böyle hop diye bizim eve girme düşüncesi pek de hayırlı değil senin için. Ya çıplak olsaydık? Ha ne yapacaktın o zaman?” Yong Gi , Mercan’a şöyle bir bakar “ Aman Tanrım tabi doğru söylüyorsun! Ben nasıl bunu düşünemedim. Kendi göz sağlığımı nasıl tehlikeye attım? Nasıl kör olma riskini aldım böyle?” Mercan kafasına vuruverir “ Öncelikle beni çıplak hayal ettiğin için geldi bu şaplak, ikincisi gözlerinin kör olacağını düşünüp benim kadınlık duygularımla oynadığın içindi” Hae Mi “ Sonunda dişi olduğunun farkına vardın “ Yong Gi Hae Mi’ye göz kırpar ve kısık sesle “ Aynen öyle “ der Mercan gülümsemesini engelleyemez “ Ya madem seninde uykun yok yürü biz içeri gidelim. Çingumda bizim yüzümüzden uykusuz kalmasın “ Hae Mi “ Ah düşünceli dostum benim. Bence de hadi gidin. Bu yatak üç kişi için yapılmadı zaten bugün normal sayıları aşma durumu yaşıyorsunuz. Benim yatağıma işkence etmeyin lütfen” Bunun üzerine Mercan ve Yong Gi kızın odasından çıkar ve oturma odasına geçerler.

Tearliner –  Can’t Understand

Yong Gi “ Neden uyuyamadın noona?” Mercan çocuğun suratına bakar “ Bugün senin yaşlarında bir çalgıcı ile karşılaştım “ Yong Gi sözünü keser “ Nerde çalgıcı var çekiyorsun. Ancak çalgıcılar sana göre değil bak sana söylüyorum” der ve gülümser. Mercan çocuğun omzuna elini atar ve saçlarını karıştırır “  Sen çok şey bildiğini sanıyorsun çocuk! “ Yong Gi “ Tamam tamam sustum!” Mercan “ Aferin. Neyse ne diyordum? Ha senin yaşlarındaydı keman çalıyordu. Bu arada çok iyi çalıyor. Birgün sende dinlemelisin. İşte biraz konuştuk bana aklına ilk gelen şey doğrudur dedi. Aklıma ilk gelen de fazlasıyla garip hissettirdiğinden uykum kaçtı işte. Bak yine aklıma geldi. Hep senin yüzünden!” der ve çocukla şakalaşmaya başlar. Gülmekten nefes alamayacak duruma geldiklerinde Yong Gi kızın suratına uzunca bir süre bakar ve göz yaşlarını tutamaz. Mercan çocuğun ağladığını gördüğünde korkar “ Ya bir şey mi oldu? Canını mı acıttım? “ der ve çocuğun sağına soluna bakar Yong Gi daha fazla kendini tutamaz ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlar. Mercan çocuğun suratını ellerinin arasına alır “ Hey Yong Gi ne oldu? Bir şey söyle” der Yong Gi  kekeleyerek “ Ben… ben bugüne kadar bunu hiç hissetmemiştim” der ve devam eder “ Bana ailemle ilgili soru sorduğunda sana annemi çok küçükken kaybettiğimi ve eksikliğini bile duymadığımı söylemiştim ya” Mercan elleriyle çocuğun göz yaşlarını siler “ İşte artık böyle değil. Sizinle, seninle olduğum her dakika eksikliğini duyuyorum. Bugün Hoo Jin sana ‘anne’ dediğinde çok garip hissettim. Ben hiç kimseye diyemedim. Bugüne kadar umurumda da değildi. Ben.. İşte…” der ve devamını getiremez. Mercan tebessümle çocuğun suratına bakar “ Tamam sakinleş biraz. Derin nefes al” der Yong Gi biraz sakinleşmiştir “ Ben bugün Hoo Jin’i çok kıskandım” der “ Muhteşem bir annesi ve babası var. Tamam benimde bir babam var ama ona baba demek hyungnime haksızlık olur.” Mercan gülümser yüzüne doğru yaklaşır “ Seninde annen olabilirim. Tabi dünyanın en genç annesi olurum herhalde ama bunu yapabilirim” der Yong Gi cevap vermez Mercan  hesaplar ve “ Aman tanrım seni doğurduğumda beş yaşındaymışım” Yong Gi kahkaha atar “ Yuh! Harbiden en genç annesin” Mercan çocuğun gülümsediğini görünce mutlu olur. Yong Gi kızın suratına bakar “ Tamam “ der Mercan biran durur “ Tamam?” Yong Gi koltuktan kalkar kapıya doğru gider ve açar tam çıkarken “ Yani annem olabilirsin” der ve kapıyı kapatır. Mercan suratında kocaman gülümse ile kalır “ Bir tanesine bakmak yeterince zorken şimdi iki tane oldular. Hatta üç desek daha doğru olur. Onunla da  fazlaca işim var” der ve derin bir nefes alır. Koltuğa uzanır, üzerine battaniyesini alır. “Aklına getirmeden uyu” der ve başını yastığa koyduğu an horlamaya başlar J

Yong Gi eve girmiştir. Hemen Hoo Jin’in odasına gider. Küçük adamın yatağının başında durur “ Muhteşem bir annemiz var değil mi? ‘Anne’ demek gerçekten güzel hissettiriyormuş” der. Bu arada Soon Cheol yanına gelir “ Kendi kendine burada ne konuşuyorsun? “ Yong Gi biran korkar “ Hyungnim yüreğime indirdin. Şey öylesine işte. Yatacaktım bende “ der ve odadan çıkar. Fakat Soon Cheol tatmin olmamıştır “ Anne ile ilgili bir şeyler diyordun” der Yong Gi olduğu yerde kalır, yüzünde yavan bir gülümsemeyle “ Haa şey diyordum anne demek için en doğru insanı seçti de Hoo Jin. İşte ondan bahsediyordum. Neyse ben yatıyorum hadi iyi geceler” diyip ortamdan tüymüştür. Soon Cheol Hoo Jin’in baş ucunda “ Senin annen olması kolay, benim kadınım olması da böyle kolay olacak mı dersin?” Çocuğun üstünü biraz daha örter ve odasına gider. Tekrar bilgisayarının başına geçer ve yazmaya devam eder.

***

Tearliner – Nice Cream, Soft Talk

Sabah olmuştur. Mercan koltuktan her tarafı ağrılı bir şekilde kalkar “ Gençken burası bu kadar rahatsız gelmiyordu” diye geçirir içinden bir yandan da omuzlarını sıkıyordur. Banyoya doğru giderken üç vuruş duyar. Gözleri biranda açılır “ Hae Mi çabuk gel. Kalktın mı?” Hae Mi odasından fırlar “ Ne oluyor?” Mercan heyecanla  “ Üç! Üç!” Hae Mi  “Hadi hadi çabuk”

Yong Gi , Soon Cheol’e anlamsız bakışlar atmaktadır “ Ne yapıtın şimdi sen anlamadım?” Soon Cheol “ Şimdi anlayacaksın” Mercan ile Hae Mi kapıdan içeri girerler. Mercan “ Kral sofrası!!!” Yong Gi şaşkına dönmüştür. Duvarın yanına gider birkaç kez vurur “ Vay canına demek buraya üç kez vuruyorsun bunlar koşa koşa geliyorlar öyle mi? Bence siz kapıyla falan uğraşmayın. Çok ciddiyim yıkın şu duvarı birleştirin evleri oh mis gibi.” Soon Cheol “ Düşünmedim değil hani. Masraflarımızda azalır. Kapıyı açmak için kullandığımız elektrik azalırsa kar ederiz harbi” Mercan ikisine bakar. Uyanır uyanmaz buraya koşmuştur banyoya bile gidememiştir bu ikisinin ne hakkında konuştuklarına dair bir fikri bile yoktur, karnı zil çalıyordur ve bunların hiçbiri, kimsenin umurunda değildir ” Ya! Siz canınıza mı susadınız? Ha? Söyleyin bakim.” Yong Gi “ Noona bu sabah çok güzelsin biliyor musun?” Soon Cheol kıza bakıp “ Haklısın ben daha kötülerini de görmüştüm bu baya iyi hali” Mercan “ Ya çıldırtmayın beni! Dün gece zaten yatamadım. Kanepe her yerimi ağrıttı. Bir şeyler yemek istiyorum.” Yong Gi’ye doğru yaklaşır, çocuğun kolunu tutar “ Seni mi yesem acaba? Dön bakim … Haa but mu yesem kol mu yesem?” Yong Gi “ Beni yeme onu ye” der ve Soon Cheol’ün kolunu kıza uzatır. Mercan gülümser Soon Cheol’ün kolunu eline alır ve ısırır “ Vuah bunun tadı da güzelmiş” Adam kolunu kızın elinden kurtarır elleriyle kızın kafasını tutar “ Tatlı canavarım, ailemizin yamyamı çok mu açsın ?” Mercan dudaklarını büzerek kafasını sallar Soon Cheol “ Şimdi ben senin karnını doyururum. Hemen!” der kızı kucaklar ve sandalyeye oturtur. Mercan şımarık bir çocuk gibi gülümsemektedir. Yong Gi Mercan’a  bakıp “Dün gece annem olmasını kabul ettiğim kişi gerçekten bu yamyam mıydı?” diye içinden geçirir.

Herkes masaya oturmuştur. Soon Cheol pirinç kasesini Mercan’ın önüne koyar ancak bu sabah yapabildiği kadar şımarıklık yapmak isteyen Mercan “ Kollarım çok ağrıyor, ellerimi kullanamıyorum” der ve ağzını açar Soon Cheol “ Gidebildiği yere kadar götür bakalım. İstersen bu sabah ki duşunu da ben aldırayım sana ha? Ne dersin?” Mercan kolları ile kendini sarar “ O kadar da değil. Of neyse biraz şımarasım gelmişti kursağımda bıraktın” der ve eline çubukları alır ancak Soon Cheol kızın elinden kapı verir “ Tamam tamam şaka yaptık biliyorsun. Aç ağzını hadi. Aaaaa…” Mercan pis pis gülümser ve pirinçle doldurur ağzını “ Yong Gi daha fazla duramaz oda Mercan’a aynısını yapar. “ Noona sende bana. Hadi” Herkes şok olmuştur. Mercan “ Ne bu elim sende mi oynuyoruz?” Yong Gi küsmüş gibi yapar “ Vazgeçtim tamam” der suratı asık bir şekilde. Mercan “ Bak ya tereciye tere satıyor. Ben suratımı asınca daha şirin oluyorum bir kere” Yong Gi “ Hiçte bile hiç şirin olmuyorsun” Mercan “ Tamam hadi bende sana yedireceğim. Aç ağzını” Pirinçle doldurduğu kaşığı çocuğun ağzına sıkıştırır “ Sen bunları öğütene kadar bende benimkileri yiyeyim” Üçünü izleyen Hae Mi yanındaki küçük adama “ Hoo Jin bak bizi nasıl dışladılar. Bana niye kimse bir şey vermiyor” derken Hoo Jin kıza kendi mamasından uzatır “ Mi mi aaa” Hae Mi çocuğun uzattığı mamayı yerken  “ Hoo Jin-a sağol ama bunun tadı iğrenç” der ve çocuğun önünden mamasını alır “ Ya şu çocuğa daha güzel tadı olan bir şeyler verseniz. Dünyanın enfes tatlarını kaçırıyor. Yazık çocuğa ya!” Üçü kızın ağzındaki tattan buruşmuş suratına bakıp  gülümser ve bir sabah daha keyifle başlamıştır.

Kahvaltılarını yaptıktan sonra Mercan “ Velet hadi gidelim” der ve çocuğun yanaklarından tutar “ Bu sabah niyeyse gözüme fazla şirin görünüyorsun” Yong Gi bıyık altından gülümser “ Bence bugün senin gözünde bir bozukluk var”  Yong Gi işe gitmek için hazırdır ancak Mercan hala pijamalarıyla durmaktadır. Yong Gi “ İşe bu pijamalarla gitmeyi planlamıyorsun değil mi?” Mercan saçına ve üstündekilere bakar “ Ah doğru ben bunları unuttum. Hemen üstümü değiştirip geliyorum” der çıkmak üzereyken Soon cheol “ Dur dur gitme! Geçen burada bıraktığın pantolonla kapüşonlunu getireyim” Yong Gi şaşırır “ Hadi kapüşonluyu anladımda pantolon nasıl odluda burada kaldı onu anlamadım. Hatta anlamak istediğimden bile emin değilim” Hae Mi çocuğun kafasına bir tane indirir “ Hemen aklına manyakça şeyler getirmesen iyi edersin önce bir dinle deli çocuk” der Mercan gülümser ve anlatır “ Şu küçük adam var ya banyoya girdiğinde kendinden geçiyor. Su ile öyle bir etkileşime giriyor ki ne banyo kalıyor ne üstümüz. Her yer sırılsıklam. İşte bir banyo savaşı sonrasında kıyafetlerim çok ıslanmıştı yine eve gitmeye üşendim Soon Cheol bir şeyler vermişti benimkilerde burada kaldı. İçin rahatladı mı? “ Yong Gi gülümser “ Evet rahatladı” der ve kalkar yerinden. Soon Cheol kıyafetleri getirir. Mercan üzerini çabucak değiştirir ve evden çıkarlar.

Yolda Mercan kıyafetlerin üzerine sinen kokuyu içine çeker. Aynı Soon Cheol gibi kokuyorlardır. Suratına bir gülümseme yerleşir. Neden gülümsediğini tam olarak anlayamasa da  üzerindeki bu tanıdık koku onu mutlu etmiştir. Yong Gi her zaman her şeyi fark ettiği gibi bunu da fark etmiştir “ Anne seni böyle gülümseten birini bence artık fark etmelisin, kabul etmelisin” Mercan çocuğun koluna girer “ Annelerin işine karışılmaz. Bu arada bir karar versen, bir noona bir anne. Neyim şimdi ben anne mi noona mı?” Yong Gi “ Sen benim nonemsin olur mu?” Mercan gülümser “ O ne öyle ninem der gibi. Olmaz kabul etmiyorum. Sen bana hep anne de bundan sonra tamam?” Yong Gi durur “ Senin bu hitaplara olan takıntının bir nedeni var mı? Mercan gülümser “ Anneye anne demek için neden mi istiyorsun. Tamam öyle olsun işte sana neden” der ve çocuğu yanağından öper “ Eğer anne dersen sana bunu istediğim zaman yaparım ama noona dersen olmaz. E ben bu yanakları sıkıştıramayacaksam, öpmeyeceksem  nasıl annen olurum?” Yong Gi kızın öptüğü yeri silerken “ Iyy! Ortalık yerde ne yapıyorsun böyle? Sana inanamıyorum” Mercan önden giderken “ Bir anne çocuğunu hem döver, hem sever, hem de öper. Alışsan iyi edersin “ Yong Gi gülümsemesini saklayamaz ve kızın arkasından koşar “ Dur anne! Beni bekle! Hey!!” Yong Gi’ye anne demek hala garip hissettirse de alışmakta zorluk çekmeyeceğini biliyordur.

Kafede işler sakin gitmektedir. Öğle arası yaklaşırken Mercan “ Evlat bugün günlerden ne? “ Yong Gi biraz düşünür “ 10 Mart. Neden?” Mercan biran durur “ Yong Gi ben öğleden sonra yokum tamam mı? Merak etme Kang Mo oppa ile olacağım” Yong Gi “ Neden şimdi ne oldu? Yine ne çeviriyorsun? “ Mercan “ Sonra anlatırım. Üstelik bir şeyi de bilmesen olmaz mı?” Yong Gi “ İyi tamam sormuyorum bir şey” Mercan yine çocuğun yanağını sıkar “ Akşama görüşürüz” der. Üzerini değiştirir ve Kang Mo’nun odasına gider. “ Oppa özür dilerim. Ben unuttum”  Kang Mo gülümser “ Özür dilenecek bir şey yok ki. Senin yerinde kim olsa unuturdu. Üstelik hatırlamak zorunda değilsin ki şapşal kız” Mercan Kang Mo’nun yanına gider “ Hiç olur mu öyle şey? Sen benim en gereksiz şeylerimi bile unutmazken ben bunu nasıl unuturum” Kang Mo “ Seninle tartışılmıyor da “ Mercan gülümser “ Bu zamana kadar kimse yapamadı. “ Kang Mo biraz sessiz kaldıktan sonra “ Aslında biliyor musun? Birinin daha hatırlaması  kendimi daha iyi hissettirdi” Mercan “ O zaman hadi gidebiliriz”

The Innocence Mission – 500 Miles

Kang Mo ile Mercan arabadadırlar. Yolculuk sırasında markete uğramış güzel bir şarap ve taze meyveler almışlardır. Sonunda sahile varırlar. Denize yakın bir yere küçük bir masa koyarlar. Üzerine aldıkları şarabı ve meyveleri dizerler. Selam verip saygılarını sunduktan sonra sahilde yürümeye başlarlar. Mercan sessizliği bozar “ Kendini suçluyorsun değil mi?” Kang Mo bir tebessümle yanıtlar “ Sanırım hep suçlayacağım. Ne azalacak, ne artacak. Değişmeden olduğu gibi duracak yerinde. Unutulmayacak. Hatta unutturmayacağım” Mercan adamın suratında yaşadığı acıyı anlayabilmektedir. “ Oppa eminim sen elinden geleni yapmışsındır. Dinlemişsindir, yardım etmeye çalışmışsındır ancak bazen insanlara kendilerinden başkaları yardım edemez.” Kang Mo “ Daha iyi dinleyebilirdim, daha fazla yardım edebilirdim. Onu zorla oraya yatırdıklarında onları durdurabilirdim. Ancak aslında benimde diğerlerinden farkım yoktu. Korktum, kaçtım, kabul etmedim. Onun bir bağımlı olduğunu kabul edemedim” Adamın artık ayakta duracak hali kalmamıştır. Kumlara oturur Mercan da yanına geçer “ Onu buraya getirdiğimde çok mutlu olmuştu. Bana temiz bir yaşamın en yalın halinin burası olduğunu düşündüğünü söylemişti. Sonsuz bir deniz, sonsuz bir rüzgar ve milyarlarca kum tanesi. Kendide deniz olmak istiyordu. İçinde bir sürü canlı olsun hissettiği boşluktan kurtulsun istiyordu. Ama biz onu daha çok boşluğa ittik. Biz… Ben…” Mercan ne diyeceğini bilemez “ Ne diyebileceğimi gerçekten bilmiyorum. Ben Ok Bin’i sadece senden dinledim, hiç tanımadım , hiç görmedim. Ancak bizi birbirimize benzetmiştin hatırlıyor musun? Eğer dediğin gibi benziyorsak o zaman onun şuan çok mutlu olduğunu söyleyebilirim. İstediği gibi bir deniz şimdi o. İçinde bir sürü canlının yaşadığı. Bence o gerçekten mutludur.” Kang Mo kendini daha fazla tutamaz ve ağlamaya başlar.

Mercan’ın omzunda ağlayan bu adamı teselli edecek hiçbir sözü kalmamıştır. Tek yapabileceği ona omzunu ödünç vermektir.

***

Haru OST – Coffee or Tea

Eve dönerken arabadaki sessizliği Kang Mo bozar “ Teşekkür ederim Mercan. Bugün yanımda olman beni gerçekten mutlu etti. ” Mercan adamın elini tutar “ Bu deli kız var ya sen istesen de istemesen de  hep yanında olacak. Buna emin misin? Son kararın mı? Bir itirazın varsa ya şimdi söyle ya da sonsuza kadar sus 😀 ” Kang Mo gülümser “ O hanımefendi sonsuza kadar hay hay “

Bir süre hiç konuşmazlar. Kang Mo “ Hadi çıkar ağzındaki baklayı” diyince Mercan gülümser “ Bunu yapmana bayılıyorum. Aklımdan geçirdiğim an söylüyorsun ya muhteşem bir şey bu!” Mercan artık şaşırmıyordur çoğu zaman  bir şey demesine gerek bile kalmadan Kang Mo kızın ne demek istediğini, ne hissettiğini anlamıştır. Mercan “ Benim bu aralar aklım çok karışık. “ Kang Mo “ Biliyorum. Yani farkındayım. Ancak bu karmaşıklığı sadece sen toparlayabilirsin. Sen ne yaparsan yap, ne karar verirsen ver ben daima senin arkandayım” Mercan suratını buruşturur “ Ama oppa ben parmağımı oynatamıyorum. Böyle beynim donmuş gibi. Ne yapacağımı bilmiyorum. Aklıma geldikçe kendimi kayıp gibi hissediyorum. Birinin benim kutup yıldızım olması lazım. Pusulam da çalışmıyor” Kang Mo “ Aslında kutup yıldızı sana yardım etmeye, yol göstermeye hazır küçük kız da senin diğer yıldızları biraz ayıklaman lazım.” Der ve arabayı kenara çeker “ Gel benimle. Sana göstereyim” Arabadan inerler ve bir tepeye çıkarlar. Gökyüzü açıktır ve yeniaydır. Yıldızlar muhteşem görünüyordur. Kang Mo eliyle bir yıldızı gösterir “ Bak şu yıldızı görüyor musun?” Mercan adamın gösterdiği yöne doğru bakar “ Evet görüyorum” Kang Mo “ Ne kadar büyük ve parlak değil mi?” Mercan kafasını sallar “ Bir çok kişi onun kutup yıldızı olduğunu sanır. Çünkü büyük ve parlaktır. Oysa ki o nedir biliyor musun?” Mercan tekrar yıldıza bakar sonra Kang Mo’ya. Kang Mo devam eder “ O çoban yıldızıdır. Yani aslında Venüs’tür. Çekicidir ancak sadece bu kadar. Oysaki kutup yıldızı tam şuradadır. Küçük ayının ucundaki yıldızdır. Onun en parlak yıldızıdır. Bilene bulması kolayken, bilmeyene bayağı karmaşıktır. Ancak istediğin zaman görebilirsin. Aslında çok yakındır. Ve her zaman kuzeyi gösterir. Güvenilirdir. Boşuna diğer bir adı “Demirkazık” değil. Eğer bir cevap istiyorsan kuzey yıldızını düşün. Cevabını  mutlaka alacaksın. Bilmem yardımcı olabildim mi? “ Mercan tekrar tekrar adamın dediklerini düşünüyordur. Biran düşüncelere dalmış Kang Mo’nun “Hadi artık gidelim” dediğini duymamıştır. Adam kolundan tutunca biran korkar “ Tamam tamam geliyorum. Bu konuşma fazla edebi oldu. Ancak sanırım işime çok yarayacak” der ve arabaya doğru yürürler. Kız yüzünde düşünceli bir ifade ile arabaya binerken Kang Mo gülümser.

***

Eve varmışlardır. Mercan “ Oppa yukarı gelsene. Bir şeyler yiyelim” Kang Mo önce “ Yok küçük kız. Eve gideyim” der ancak Mercan bugün adamı tek bırakmamakta kararlıdır “ Hadi oppa ya uzun zaman oldu beraber bir şeyler yemedik.” Kang Mo daha fazla dayanamaz “ Tamam tamam geliyorum” Mercan zaferin verdiği mutlulukla arabadan iner. Kang Mo arabayı park eder ve apartmanın girişinde bekleyen kızın yanına gelir “ Hadi gidelim” En üst kata çıktıklarında Soon Cheol, Hoo Jin ve Yong Gi kapıdadırlar. Yong Gi “ Sonunda! Nerde kaldınız? “ Mercan “ Hayırdır evlat. Çok mu özledin sen beni?” Yong Gi “ Ondan değil. Kapıda kaldık. İçeri giremiyoruz” Mercan “ Nasıl şimdi yani sen beni özlemedin mi?” Yong Gi “ Noona!” Mercan kolunu çocuğun omzuna atar “ Noona mı?” Yong Gi kısık sesle “ Anne..” Mercan gülümser. Yong Gi “ Özledim de çok sıkıştım, çok acıktım” Kang Mo “ Hayırdır nasıl kapıda kaldınız?” Mercan “ Nasıl kaldıkları neyse de neden bizim eve girmediniz ben onu anlamadım. Normalde pat diye dalarsınız bugünün ayrıcalığı ne?” Yong Gi “ Oo biz onu çoktan denedik.” Soon Cheol çocuğun kafasına vurur “ Haha olur mu öyle şey siz içerde yokken girmeyiz ki biz” Yong Gi “ Ne? Sen demedin mi? Aç bakalım şu kapıyı da bir şeyler yiyelim, içelim diyen” Mercan ile Kang Mo suratlarındaki gülümsemeyi tutamazlar Mercan “ Yiyelim, içelim ha? “ der ve çocuğun yanaklarını sıkar “ Girseydiniz tabi, yeseydiniz, içseydiniz. Bizimde bir şeyler hazırlamamıza gerek kalmazdı” Soon Cheol yanakları Mercan tarafından iki yana gerildiğinden gözleri ile kapıyı işaret eder. Kang Mo kapıya gider ve şifreyi girer ancak kapı açılmaz. Mercan dener ancak yine açılmaz. Kang Mo kapıyı zorlar. Yong Gi “ Bunu denemiştik” der Kang Mo omuz atar ancak yine açılmaz  Yong Gi “ Biz onu da denemiştik” der Mercan Soon Cheol’e döner “ Neden açılmıyor?” Soon Cheol “ Bilseydim şimdiye kadar çoktan açmıştım” Mercan “ E şimdi ne yapacağız?” Kang Mo “ Bana gidelim o zaman yarın bir çaresine bakarız” Yong Gi “ İşte böyle afilli kapı kilitlerinden takarsanız kapıya sonunda böyle bir şey olması kaçınılmaz yani. Alacan anahtarını pat kilitleyeceksin, pat açacaksın ne bu bip bip biiip” Mercan gülümser “ Sen ne çok şey biliyorsun öyle. Bip bip miş gösteririm ben sana o bipi “ Yong Gi merdivenlerden aşağı koşar “ Tamam , tamam demedim farz et. Anne!! Tamam öyle bir şey demedim ben” Hoo Jin de Mercan’ın arkasından ‘Anne’ diye bağırır Kang Mo şok olur “ Bu velet anne mi dedi bana mı öyle geldi” Soon Cheol gülümser “ Sen birde beni ilk duyduğum an görecektin” Sonra böbürlenerek “ Baba da diyor biliyor musun? “ Kang Mo’nun gözleri açılmıştır “ Şşt küçük adam ‘Amca ‘ de bakalım. Hadi ‘amca’” Hoo Jin adamın suratına bakar ve gülümser. Soon Cheol “ Öyle pat diye olmaz. Beyefendi canı istediğinde konuşuyor. Ama baba diyor haha baba diyor” der ve asansöre binerler.

***

Pepertones – 공원여행

Aşağa indiklerinde Mercan ile Yong Gi hala kuduruyordur. “ Buraya gel diyorum sana. Bak yakalarsam çok fena olacak” der Mercan Yong Gi “ Tabi sen gel diyince geleceğim bende. Daha acıkmadım o yüzden dayak beni çağırsa da avucunu yalar” Mercan “ Söz veriyorum vurmayacağım” Yong Gi “ eğer vurmayacaksan öpeceksin demektir” Mercan gülümser “ Tamam of vazgeçtim” der ve banka oturur. Yong Gi hayal kırıklığına uğramıştır “ Noona! Bak ben ne dedim? Noooonaaaa…” Mercan gülümsemesini saklamaya çalışır ve arkasına dönüp bakmaz.  Mercan bakmayınca Yong Gi banka kadar gelir kızın arkasından kafasını uzatır “ Tamam ya al senin olsun” Mercan çocuğun yanağını sıkar “ Ya kıyabilir miyim ben sana?” Yong Gi gülümser “ Annem değil misin? Kıyabilirsinde ama yeter ki vazgeçme” der Bu sırada Kang Mo ile Soon Cheol arabayla gelir Kang Mo “ Hae Mi’ye de haber verdik direk bana gelecek. Hadi sizde binin, yeter oynadınız.

Yong Gi “ Çabuk sür hyung çabuk altına yapacağım yoksa” Mercan “ Çocuğum bir duvar kenarına yapsaydın ya” Soon Cheol gülümser “ Ya biraz daha sabret geldik sayılır”  Yong Gi can çekişirken Soon Cheol “ Birbirinizi kovalarken çişin yoktu” Yong Gi “ O an unutmuştum.  Şuan düşünebildiğim tek şey tuvalet” Mercan gülümser “ Keşke sana da Hoo Jin’in bezinden getirseydim” Yong Gi haricinde herkes gülümsüyordur. Çocuk kıza yaklaşır “ Anneler çocuklarını başkalarının yanında hep utandırır mı?” Mercan “ Tabi ne sandın? Bu da annelik görevlerinden biri” Kızın suratına bir süre acı dolu gözlerle bakar ancak sonra gülümser “ Ne kadar çok görevin var öyle. Acaba vazgeçsen mi? “ Mercan gözlerini kısar “ Vazgeçme diyen sen değil miydin? Sen istediğin sürece ben hep varım” Soon Cheol arkasına döner “ Siz ne kaynatıyorsunuz orda? Bu arada hayırdır? Hoo Jin’i kıskanıp sende mi anne demeye başladın? Bana da baba demeye başlarsan çok garip olacak biliyor musun?” Mercan “ Sen altı ben beş yaşındayken” der ancak devam etmez. Yong Gi “ Yaş hesaplamayı bıraksanız artık. Yok baba istemiyorum. Sen hyung olarak gayet iyisin” Soon Cheol “ Yani cidden Mercan’a anne diyorsun?” Yong Gi “ Evet. Diyorum. Oh be! Söyledim işte. Artık o benim annem tamam mı?” Soon Cheol “ Olsun canım bir şey mi dedim. Zaten bir sen eksik kalmıştın artık seninde annen oldu” Mercan durur “ Bilmeden kaç çocuk yaptım ben? Hangi ara oldu hatırlamıyorum?” Kang Mo söze girer “ Sen fark etmesen de çok küçük kız seni anne gibi gören. Aslında anne değilde hani bir  destek, akıl hocası, çekip çeviren. İş yerinde ki çocukların çoğundan duydum. Hoo Jin’i ne kadar kıskandıklarını,  annelerinin biraz sana benzemesini isteyenleri” Mercan şaşırır. Sevildiğini daima hissetmiştir ancak böyle düşünüldüğünü hiç bilmiyordur. Yong Gi’ye sarılıverir. Yong Gi “ Fazla hareket ettirmesen. Harbi gitti gidecek” Mercan gülümser “ Geldik, geldik köşeyi dönünce evdeyiz”

Kang Mo müstakil bir evde oturmaktadır. Yong Gi evi görünce “ Ooo biz boşuna son katlarda sürünüyormuşuz. Buraya taşınabilir miyim?” Soon Cheol “ Senin çişin yok muydu? Önce altına yapmadan bir tuvalete gitsen sonra taşınma kararını versen daha iyi olmaz mı?” Yong Gi “ Ah haklısın. Acil gitmem lazım” der ve ışık hızıyla eve girer. Soon Cheol Mercan’a “ Senin elinden kurtulan yok biliyorsun değil mi?” Mercan Hoo Jin’i kucağına alır “ Bence benim elime düşenler kurtulamayacaklarını bildikleri halde düşüyorlar hatta kurtulmak istemeyerek. O yüzden elimden kurtulurlarsa ayıp” der ve gülümser. Soon Cheol kızın arkasında kalır aklından “ Bile, bile doğru” der “ Bile , bile eline düşüyoruz. “

Yong Gi kendini tuvalete zor atmıştır. Soon Cheol oturma odasına geçer. Mercan Hoo Jin’i Kang Mo’ya verir. “ Oppa evde makarna var mı?” Kang Mo biraz düşünür “ Sanırım olacaktı. Soldaki çekmeceye baksana” Mercan makarnaları çıkartır ve pişirmeye başlar. Makarnalar haşlanırken bir yandan da sosunu pişirir. Soon Cheol yanına gelir “ Yapılacak bir şey var mı? “ Mercan “ Soon Cheol yemekle alakalı bir şey yokta şu saçımı toplar mısın? İyice dağıldı.” Soon Cheol kızın saçını açar. Mis gibi kokmaktadır. Eliyle dolaşan yerleri düzeltir. Bu arada Mercan domatesleri minik minik doğramaktadır. Soon Cheol dayanamaz ve yüzünü kızın saçlarına yaklaştırır ve koklar. Mercan biran ne diyeceğini ne yapacağını bilemez “ Kokusunu beğendiysen, sanada alabilirim” der Soon Cheol o an kendine gelir “ Aaa evet çok güzel kokuyor. Bende alırım aynısından” der ve kızın saçını toplar. Mercan “ İyice ustalaştın biliyor musun? Önceden hiç toplayamazdın” der ve gülümser Soon Cheol “ Önceden oje falanda neymiş hiç bilmezdim sayende şimdi manikür pedikür bile yapabilirim” Mercan gülümser haklısın. Önceden sağ elime ojeyi hep sen sürerdin. Birde ayaklarıma” Soon Cheol “ Evet onu bile yaptım yani”

*

Mercan “ Soon Cheol bak ne getirdim” diyerek elinde oje şişesi ile koltuğa oturur. Soon Cheol “ Madem süremiyorsun kendi başına o zaman hiç sürme komşu kızı. Hem Hae Mi niye sürmüyor?” Mercan suratını buruşturur “ Tırnaklarım küçük olunca süremiyor. Bir tek sen sürebiliyorsun. Ne olur sürsen? Elin mi kırılır. Hem bak eğer sürersen bana komşu kızı dediğini unuturum” Soon Cheol “ Tamam , tamam uzat ayaklarını. İlk sürmem için rica ettiğinde hayır demeliydim” Mercan gülümser ve bacaklarını kendine çeker  Soon Cheol ojeyi sürmeye başlar Mercan “ Suratını görende açık kalp ameliyatı  yapıyorsun sanır biliyor musun?” Soon Cheol “ Şşhht konsantrasyonumu bozma. Eğer taşırırsam başımın etini yersin” Mercan gülümser “ Evet yerim “  Soon Cheol “ Elini uzat bakalım “ Mercan sağ elini uzatır. Soon Cheol kızın elini tutar “ Gerçekten küçükmüş” der “ Baksana elim elini tamamen kaplıyor” Mercan ile Soon Cheol göz göze gelirler ve Soon Cheol kıza gülümseyen gözlerle bakar.

*

Soon Cheol kızın elini aynı o gün tuttuğu gibi tutuyordur. “ Elin hala elime tam uyuyor” Mercan elini tutan adamın gözlerine bakar. Aynı o gün gülümsediği gibi gülümsüyordur. Mercan da gülümser “ Şuan domatesli olsa da evet hala tam uyuyor”  Yong Gi Soon Cheol’ün elini tutar “ Benimki büyük geliyor” der ve ikisini daldıkları dünyadan çıkartır. Mercan “ Hadi başımdan gidinde rahat rahat şu yemeği yapayım.” Soon Cheol “ Sende benim elimi bıraksan diyorum”

Yong Gi adamın elini bırakır ve mutfaktan çıkarlar.  Kang Mo içerden gelir “ Çocuklar nasıl yapalım? Hae Mi ile Mercan benim odamda yatsınlar. Biz salonda yatarız” Mercan “ Oppa hayır bunu kabul etmem. Sen rahatını hiç bozma kendi odanda yatarsın. Biz hep beraber salonda yatarız. Sanki yapmadığımız şey. Az sızmadık Soon Cheol’ün salonunda.” Soon Cheol “ Doğru söylüyor. Hyung sen keyfini bozma.” Kang Mo “ Olmaz ama yarın sergi açılışı var. Mercan! Senin iyi uyuman lazım. Hortlak gibi görünmek istemezsin değil mi?” Yong Gi “ Evet doğru yarın sergi var. Ee biz nasıl yapacağız? Sabah erkenden o kapıların açılması lazım” Soon Cheol “ Evet ben erkenden giderim. Hallettiririm.” Mercan “ Hadi yemek hazır” Yong Gi “ Hae Mi gelmedi” Mercan “ Ben bir arayayım. Ne oldu acaba?” Mercan Hae Mi’yi arar “ Nerde kaldın çingum?” Hae Mi “ Mercan alışkanlıktan eve giden otobüse binmişim. Hazır gelmişken birde ben deneyeyim dedim. Bil bakalım ben nerdeyim?” Mercan “ Ciddi olamazsın! Hae Mi içeri girebilmiş.” Yong Gi ağzındaki suyu püskürtür “ Nasıl yani? Şimdi evde miymiş?” Mercan “ Tamam canım yarın sabah görüşürüz” der ve telefonu kapatır. “ Yanlış otobüse binmiş eve gitmişken birde kendisi denemek istemiş. Açılı verdi diyor. Sizin kapıda bizimkide “ Soon Cheol “ Şaka gibi o kadar uğraştık açılmadı. İstediği Hae Mi’ymiş” Mercan gülümser “ Galiba öyleymiş”

***

Mercan’ın yaptığı makarnayı silip süpürdükten sonra Kang Mo “ Ellerine sağlık küçük kız çok güzel olmuştu. Bu arada odaya giymen için temiz kıyafet koydum. İstediğin zaman değiştirebilirsin üzerini” Mercan “ Ben Hoo Jin’i alıp gidiyorum o zaman. İyi bir uykuya ihtiyacım var “ der ve Hoo Jin’i kucağına alır “ Hadi bakalım uyumaya gidiyoruz” Çocuk , kızın boynuna sarılır, başını omzuna koyar ve odaya doğru giderler.

***

Mercan odaya girdiğinde kucağında uyumak üzere olan çocuğa bakar “ Çok mu kudurdun bugün de böyle başını koydun, uyuyacaksın?”  Hoo Jin kafasını daha da kızın boynuna gömer. Mercan yatağa doğru ilerler. Çocuğu yatırırken kapı çalar “ Müsait misin?” Mercan “Gel Soon Cheol” Soon Cheol “ Uyudu mu hemen? Bugün hiç yerinde durmadı normal gerçi” Mercan “ Tahmin etmiştim. Yoksa hayatta uyumazdı tatlı canavar” Hoo Jin’in etrafına yastık koyarlar. Soon Cheol “ Aslında keşke Hoo Jin’i ben yanıma alsaydım. Şimdi sen rahat yatamazsın” Mercan “ Yok, yok biz alışığız birbirimize” der ve gülümser. Soon Cheol “ Peki o zaman sen yat” der ve kızı yanağından öper “ İyi geceler” Mercan biran kalbinin fazla tepki verdiğini düşünür. Çünkü bu iyi geceler öpücüğünün diğerlerinden hiçbir farkı yoktur. Zorda olsa “ Sss..ana da iyi geceler” der. Soon Cheol odadan çıkar. Mercan “ Bahardan, bahardan. Yarının heyecanı da var tabi. En iyisi yatıp uyumak” der  ve yatağa girip üzerini örter “Yarın büyük gün” diye geçirir içinden ve gözlerini kapar.

***

Epitone Project –  반짝반짝 빛나는 (vocal 조예진 from 루싸이트 토끼)

Soon Cheol hala kapının önünde durmaktadır. Derin bir nefes alır. Şuan tekrar o odaya girmek ve biraz önce cesaret edemeyip, dudaklarına kondurmak istediği öpücüğü Mercan’a vermek ister. Ancak bir daha kapıyı açacak cesareti kendinde bulamaz. Birkaç adım attıktan sonra odanın kapısı açılır. Mercan uyuyamamıştır ve bir şeyler içmek için dışarı çıkar. Soon Cheol’ü kapının önünde görünce şaşırır, Soon Cheol’ün eli ayağına dolaşır “ Tuvalete gidiyordum” der ve oraya doğru yönelir sonra geri döner “ Uyuyamadın mı?” Mercan başını sallar “ Olmuyor. Uykum olsa da bir türlü gözlerim kapanmıyor. Resmen direniyorlar. Bir bira içersem uyurum belki dedim “ Soon Cheol “ Tamam içelim hadi” Mercan “ Sen tuvalete gitmiyor muydun?” Soon Cehol” Ha doğru ben gidim geliyorum sonra yanına” Mercan gülümser. Sessizce dolaptan iki bira alır ve masaya oturur. Soon Cheol’de hiç vakit kaybetmeden yanına gelir. Kutuları tokuştururlar ve birer yudum alırlar. Bir bira içecekken çoktan üçüncüyü açmışlardır. Sohbetin koyulaştığı sırada Mercan kahkahasını tutamaz. Soon Cheol kızın ağzını eliyle kapatır bir yandan da kahkaha atmamak için kendini zor tutuyordur “ Şşht sessiz ol! Herkesi uyandıracaksın” Soon Cheol bunu derken Yong Gi uyanır “ Aaa bu ikisi daha yatmamış” Kang Mo çocuğun kafasını tutar ve yastığa geri koyor “ Sen uyumana devam et” Yong Gi gülümser ve uyumaya devam eder.

Soon Cheol kız sakinleştikten sonra tekrar yerine oturur. Bir an ikisi de susar  sadece birbirlerine bakarlar.  Mercan öne doğru eğilir, dirseklerini masaya koyar ve yüzünü ellerinin arasına alır “ Sende bir değişiklik var” Soon Cheol de kıza doğru yaklaşır “ Alkolden senin gözlerinin ayarı değişti” Mercan gülümser “ Bu kadar bira benim ayarlarımı değiştirmez. Üstelik bunu ayıkken de hissettim. Sende değişik bir şeyler var bu ara” Soon Cheol gülümser “ Kimseye söylemezsen neden olduğunu söylerim” Mercan heyecanlanmıştır “ Yemin ediyorum” Soon Cheol kızın yanındaki sandalyeye geçer “ Ne olur ne olmaz önlem alalım. Sonunda kitaba başladım” Mercan  çığlık atar gibi olur ancak elleriyle ağzını tam zamanında kapatır. Soon Cheol de kızın ağzını tutmuştur. Mercan sakinleşince kızın ağzından elini çeker ancak adam hala kızın elini tutmaktadır “ Sonunda Soon Cheol! Aslında Yong Gi bilgisayarının başından kalkmadığını söylediğinde şüphelenmiştim ama… Ne bilim yazsa söylerdi dedim” Soon Cheol gülümser, Mercan devam eder “ Adı ne, konusu ne? Nerden geldi bu ilham?” Soon Cheol “ Bak işte bunları söylemem” Mercan suratını büzüştürür “ Ama… ama .. Olmaz ki! Basılmasını mı bekleyeceğim bende “ Soon Cheol “ O kadar olmasa da en azından bitmesini bekleyeceksin. Elbet okuyacaksın” Mercan esner “ Tamam daha fazla üzerine gitmiyorum. Ama ilk ben okuyacağım tamam mı?” Soon Cheol kızın gözlerinin içine bir süre bakar “ Söz veriyorum ilk sen”

Epitone Project –  좁은 문

İki bira daha içtikten sonra ikisi de masada sızıp kalmıştır. İlk uyanan Soon Cheol’dür. “ Hay Allah burada mı sızdık” Etrafına baktıktan sonra Mercan’a bakar. Saçları yüzünü kapamıştır. Soon Cheol kızın yüzünden saçlarını çeker “ Konforlu yatakta yatamadın, iki büklüm masada horul horul yatıyorsun” der ve kızı kucağına alır. “ En azından sabah ağrıların daha az olur “ diyerek odaya götürür. Yatağa yatırır ve üzerine örter. Yatağın yanına çöker. Saçlarını birkaç kez elleriyle tarar “ Tek bir umut ışığı göster bana. Küçücükte olsa bir umut. Göster ki bu kapıyı tekrar çalacak kadar bile olmayan cesaretim tekrar yerine gelsin. Çekinmeden ellerini tutmaya devam edeyim, çekinmeden dudaklarını öpebileyim, istediğim zaman sana sıkı sıkı, doyasıya sarılabileyim. Sadece tek bir işaret.” der. Kızın dudaklarına küçük bir büse kondurur ve odadan çıkar. Çıkarken Mercan uyuyorken de olsa onu öpecek cesareti gösterdiğine inanamaz. “ Seviyorum” der “ Evet ilk gördüğüm andan beri seviyorum” Sonunda Soon Cheol bunu emin bir şekilde kendisine söyleyebilmiştir. İçinden çığlık atmak geliyordur. Tüm dünyanın duyabileceği şekilde onu sevdiğini haykırmak istiyordur.

Sekizinci Bölümün Sonu

Yedinci Bölüm

우리집 싱어 – 이아립

Yong Gi kafayı yemek üzeredir. Mercan çıkalı bir saat olmuştur, öğle arası bitmek üzeredir ancak kızdan hala ses seda yoktur. “ Biranda öyle fırlayıp nereye gitti bu?” der kendi kendine. Kang Mo “ Kim biranda nereye gitti?” Yong Gi korkar “ Ah patron!! Sizde genetik herhalde diyeceğim bu arkadan yaklaşmalar ama genetik olması imkansız  sanırım üzüm üzüme baka baka kararır sözünün anlamını çözdüm” Kang Mo çocuğun suratına bakar “ Mercan ile takıla takıla onun gibi garip cümleler söylemeye başladın” der Yong Gi “ Noonime laf yok “ der. Kang Mo “ Şuna da bakın hele ilk geldiğin gün selam bile vermemiştin. Şimdi noonim, noonime laf yok diyip duruyorsun. Vuaahhh şimdi ben bu kızdan daha da bir korkmaya başladım senide evcilleştirdi ya” Yong Gi ters ters bakar “ Evcilleştirmek derken? Neyim ben at mı? Üstelik evcilleştirmek diyemeyiz buna ayak uydurmak diyebiliriz.  Böylesine bir hatun olduğuna hayatta inanmazdım ben ta ki noonim ile karşılaşana kadar” Bu arada Mercan çocuğun arkasında durur ve söylediklerini duyar. Kang Mo gülmeye başlayınca Yong Gi “ Çok mu komik patron? Sence de öyle bir kadın değil mi? Eşi benzeri yok” Mercan daha fazla dayanamaz. Çocuğun arkasından sarılır “ Demek öyle ha çömezim. Benim eşim benzerim yok. Aferin sana noonandan hep böyle bahset.” Yong Gi kıpkırmızı olmuştur. Mercan’ın kollarından kurtulur ve mutfağa kaçar “ Şey benim içerde biraz işim vardı”

Mercan tezgahın arkasına geçtiğin de Yong Gi daha fazla dayanamaz “ Noonim nereye gittin öyle koşa koşa? “ Mercan çocuğun suratına bakar “ Dae Han’ın yanına” der çocuğun başından aşağıya kaynar sular dökülür “ Ne? Neden? Nereye? Nasıl?” Mercan gülümser “ İki dayak attım geldim” der “ Çoktan atmam gerekiyordu ama işte kısmet bu güneymiş” Yong Gi “ Yani şimdi öyle koşa koşa adam dövmeye mi gittin? Hem de Dae Han’ı.” Mercan “Evet” diye başını sallar “ Ah keşke bana da haber verseydin. Olmadı şimdi. Çok pis pataklayasım vardı” Bir yandan konuşurken bir yandan da bir sağ yumruk bir sol yumruk atar. Mercan “ Onu dövmek için iki kişi fazla “ der Sonra Yong Gi adamın yediği dayaktan aldığı zevki bir kenara bırakır “ Noonim yalnız bir şey soracağım, neden dövdün ki adamı?” Mercan biran durur “Hak etmişti” der Yong Gi “ Tabi ki hak etmişti. Hahaha en ağırından atsaydın” Mercan gülümser ve elini gösterir “ Bak bu elimi görüyor musun? “ Yong Gi başını sallar “ İşte bu el ile atılabilecek en muhteşem tokatı attım. Bu el Osmanlı soyundan  yani çok pis Osmanlı Tokatı atar” der Çocuk “ Osmanlı? Haaa! İmparatorluk Osmanlı. Padişahlar falan” Mercan çocuğun bilmesine şaşırır “ Lisede derslerin iyiydi herhalde” der Yong Gi “ Yok hele tarih hiç sevmem. Hani 2002 de bir maç yapmıştık ya Türkiye ile o zaman biraz araştırmıştım. Ancak tokatını bilmiyordum” der  Sonra biraz düşünür “ Noona sakın uygulamalı göstermeye kalkma tamam mı? Özellikle benim üzerimde” Mercan gülümser “ Yani bilemiyorum hak edene hak ettiğini vereceksin.”

Kang Mo uzaktan kızı izlemektedir. Onu çok iyi tanıyordur. Emindir ki şuan Mercan’ın aklı hiç olmadığı kadar karışmıştır. “ Mercan , biraz buraya gelsene “ der. Kız elindeki işi bırakır ve Kang Mo’nun yanına gelir. “ İşte geldim buradayım” der gülümser ve oturur. Kang Mo “ Bana bak. Seni kardeşimmişsin gibi seviyorum biliyorsun değil mi?” Mercan tepki vermez Kang Mo konuşmasına devam eder “ Seni bir şeylerin rahatsız ettiğini biliyorum. Benimle konuşabilirsin ne olursa olsun seni dinlerim ” der Mercan adamın boynuma sarılır “ Oppaa” der Kang Mo “ Ah velet ah. İzin veriyorum sana hadi git bir şeyler yap” Mercan adamın suratına bakar “ Çıkmasam daha iyi” der “ Burada düşüncelerim dağılıyor” Kang Mo “ Sana git diyorsam git işte” Mercan gülümser “ Tamam tamam zaten galeriye gitmem gerekiyordu. Erkenden giderim bende. Oldu mu? Memnun musun?” Kang Mo gülümser “ Hem de nasıl, hadi Müdür Gwang’ı bekletme” Mercan masadan kalkar Yong Gi’nin yanına gider “ Ben çıkıyorum. Galeriye gideceğim. Son durum ne bir bakayım uzun zaman oldu gitmedim. Orda işim uzarsa haber veririm yoksa direk eve geçerim tamam? Hatta işim uzarsa galeriye gelirsin” Yong Gi “ Galeriye mi? Sergi hazırlığına mı?” Mercan “ Hazırlıklar çoktan bitti. Eğer izin kopartabilirsem sergiyi önce görmeye çalışacağım ancak işte gitmişken davetiyeleri de alırım” Yong Gi nedense çok heyecanlanmıştır. Aslında nedeni açıktır, bir çok sanatçının özenle seçilmiş fotoğraflarını görme şansı olacaktır üstelik Mercan’ında o sergide eseri vardır. “ Ah meraktan çıldırıyorum noona özellikle senin fotoğrafını çok merak ediyorum” Mercan “ Hiç konusunu bile açma. Düşündükçe bir garip oluyorum. Neyse konuştukça konuşacağız gibi o nedenle ben kaçar!”

***

Onerepublic – Secrets (Violin Cover)

Mercan kafeden çıkar ve galeriye gitmek için otobüse binmeden önce biraz yürümek ister. Her zaman kullandığı yoldan değil  biraz daha uzun olan yola sapar.  Birkaç metre yürüdükten sonra yere bir kutu koymuş, elinde kemanı ile başka bir aleme uçmuş bir çocuk görür. Müziğinin güzelliğine ilk duyduğu notadan itibaren kapılmıştır. Tek bir keman olmasına rağmen sanki kocaman bir orkestrayı dinliyormuş gibi hisseder. Vakit kaybetmeden fotoğraf makinesini çıkartır ve çocuğun fotoğraflarını çekmeye başlar. Kendini fotoğraf çekmeye kaptıran Mercan müziğin etkisiyle daha da dünyadan uzaklaşmıştır. Öylesine kaptırmıştır ki  birkaç fotoğraf çektikten sonra vizorda muzır gülümsemesi ile  objektife bakan çocuğu görürde  kendine gelir. Çocuğu gülümser görünce Mercan da gülümser. Biran durur ve çantasını karıştırmaya başlar. Aradığı şeyi bulduğu suratındaki gülümsemeden bellidir. Bu arada keman çalan çocuk kızın ne yaptığını anlamaya çalışmaktadır. Çaldığı parça bittiğinde Mercan çantasında arayıp sonunda bulduğu şeyi çocuğa vermek için yaklaşır. Elindeki bir peçetedir “ İstek parça kabul ediyor musun?” diye sorar Mercan hala gülümsüyordur. Çocuk bir peçeteye bir kıza bakar “ Normalde kabul etmem ancak peçetenin hatırına olur” der Çocuk peçetenin üzerinde yazılı olan parçayı görünce afallar gibi olur. Mercan çocuğun suratındaki değişimi hemen fark eder “ İstemiyorsan çalmak zorunda değilsin “ der Çocuk gülümser “ Yoo hayır. Sadece çalmayalı uzun zaman olmuştu” der ve Sad Romance’i çalmaya başlar. Mercan çocuğun suratında çaldığı parça kadar hüzünlü bir ifade görür.

Parçayı isterken bu denli etkileyebileceğini düşünmemiştir. Ancak melodiyi yüreğinin en derinlerinde hissediyordur. Ne yapacağını bilmez bir halde kala kalmıştır. Dae Han için ne hissettiğinden tam emin değilken dün akşam Soon Cheol’ün söyledikleri nedense aklını kurcalıyordur. “ Hoo Jin olmasaydı bende olmazdım” Mercan bir türlü bu cümleyi aklından atamıyordur. Sanki Soon Cheol onun için hep var olmuş gibi hissetmektedir. Sanki Hoo Jin’den, Dae Han’dan çok ama çok önce. Biran düşüncelerinden sıyrılır ve çocuğa bakar. Gözünden bir damla yaş süzülür. Mercan’ında gözleri dolar. Sanki o an çocuğun hissettiklerini hissediyormuş gibi gelir. Çocuk gözlerini açar ve kıza bakar. Kızın da gözlerinin dolduğunu görünce şaşırır. Son notaları çalıp şarkıyı sonlandırdığında Mercan açıklayamadığı bir rahatlık hisseder. Çocuk derin bir nefes alır. Kemanını kutusuna koyar. Kalabalık dağılır ancak Mercan hala düşüncelere dalmış bir biçimde olduğu yerde duruyordur. Çocuk kıza yaklaşır “ İyi misin?”  Mercan kendine gelir “ Vay canına! İyiyim evet. Muhteşemdin” der Çocuk gülümser “ Her zamanki halim” der yine suratında muzır gülümsemesi vardır. Mercan da çocukla gülümser bir yandan nemlenmiş yanağını eliyle kurularken diğer yandan “ Çokta mütevazısınız bayım “ Çocuk yine gülümser “ Bu arada ben Woo Lee On ancak herkes beni Lion olarak çağırır “ Mercan çocuğun uzattığı eli sıkar “ Bende Mercan. Memnun oldum Lion “ der Lion şaşırır “ Yabancı mısın? Vuah hiç belli değil biliyor musun?” Mercan “ İyi mi kötü mü bilemedim” der Lion “ İyi iyi , bu arada şu peçete olayı ne?” Mercan “ Bizim oralarda böyle bir şey vardır. Bir bara falan gittiğinde istediğin parçayı peçeteye yazar garsonla falan gönderirsin. Sanatçıda uygun görürse çalınır” Lion “ Değişik bir şeymiş” der elindeki kutuyu göstererek “ Bir şeyler yiyelim mi? “ Mercan “ Ah teşekkür ederim ama onu sen harcamalısın” Lion “ Saçmalama lütfen, senin sayende bu kalabalık oldu, istediğin parça sayesinde bu kadar dinleyiciye ulaştım. %20’si senin “ Mercan kahkaha atar “ Benim attığım parada dahil mi bu yüzdeye?”

Mercan hiç tanımadığı bu çocuğa nedense yakınlık duymuştur. Çaldığı parçadan mı yoksa o kısacık bağdan mı bilmemektedir. Bir bankta oturmuş sosislilerini yiyorlardır. Lion daha fazla dayanamaz “ Neden ağlıyordun?” Mercan öksürür “ Ağlamak mı? Hayır ağlamıyordum” Lion “ Gözüne bir şey mi kaçmıştı? “ Mercan gülümser “ Sen neden ağladıysan bende o yüzden ağladım” der Lion “ Ben ağlamadım!” diyince Mercan “ İşte bende ağlamamıştım” der. İkisi de gülümser  Lion ciddi ve şirin halini takınır “ Artık ne olduysa o zaman, neden oldu? Anlatmak ister misin?” Mercan durur , şöyle bir çocuğa bakar “  Garip bir havan var biliyor musun? Özellikle kemanın elindeyken sanki başka bir alemdeymişsin gibi” Lion “ Bunu diyen sen misin? O kadar kişinin arasında dikkat çekmeyi başaran sensin. Ha bu arada fotoğraflarıma bakabilir miyim?” Mercan “ Banyodan sonra ulaştırırım sana” Lion şaşkınlıkla “ Ne banyosu? Banyo mu yapalım istiyorsun? Ooo güzelsin ama benim tipim değilsin” der Mercan kahkaha atar “ Siz gençler her şey dijital olunca tabi normal böyle anlaşılmalar “ der ancak bir tane vurur “ Film banyosundan bahsediyorum” makineyi çantasından çıkarır ve gösterir “ Yanımdaki dijital makine değil” Lion elindeki sosisliyi bırakır “ Vay canına böylesini uzun zamandır görmemiştim” der Mercan heyecanla “ Fotoğraf makinelerinden anlar mısın?” Lion “ Hayır sadece uzun zamandır böyle eski bir makine görmemiştim” Mercan çocuğun kulağını çeker “ Siz erkekler hep böyle aniden heyecanlandırıyor sonrada eli boş bırakıyorsunuz. En azından şuan benim etrafımdakiler öyle gerçi boş bırakılmıyor ben  verileni koyacak bir yer bulamıyorum sanırım…” diye söylenirken Lion “ Ooo işte şimdi bir yerlere geliyoruz ama önce kulağımı bıraksan” Mercan “ Bir yere geldiğimiz yok “ Lion “ Var var demek ki problem bir erkek problemi “ Kıza biraz yaklaşır “ Ya da iki mi desem?” Mercan çocuktan uzaklaşır “ Bunları da nerden çıkarıyorsun?” Lion gayet rahat bir şekilde “ Eğer bir erkek krizi varsa hemen anlarım. Sana özel bir durum değil” der Mercan “ Hımm tecrübelerin konuşuyor yani” Lion “ Öylede diyebiliriz” Mercan her zaman ki taktiğini uygulamaya karar verir. Eğer karşısındaki bir şeyler öğrenmek istiyorsa kendiside birkaç sırrından ödün vermelidir “ Eğer ben anlatırsam sende anlatırsın. Anlaştık mı?” Lion gözlerini kısar, yan yan gülümser ve “ Tamam anlaştık” der

***

Mercan kısa ve öz bir şekilde Dae Han ile olan biteni anlatmıştır. “  En son bugün böyle bir şey yaptı işte. Ama ben tam olarak ne hissettiğimi bilmiyorum.” Lion gülümseyerek sorar “ Peki seni öptüğünde ne hissettin? Hani sende onu öpmek istemeseydin izin vermezdin sanmıyorum. Tamam tanımıyorum seni öyle ama insanları bir bakışta tanıyabilirim” Mercan “ Ah bu tür konuları hiç tanımadığım bir insanla konuşmak çok garip geliyor üstelik sende bir çalgıcısın” Lion “ Bazen kendine bile söyleyemediğin şeyleri bir yabancıya anlatabilirsin. Senin yabancında benim “ der ve gülümser Mercan “ O günümün yabancısı cevap veriyorum. Öpücük… Tam olarak ne hissettim bilmiyorum. Zaten bir anlık bir şeydi. Özlediğim bir şeye kavuşmak gibiydi. Yani Dae Han için mi heyecanlandım yoksa geçmişe mi bilmiyorum” Lion devam eder “ Ne zamandır öpüşmedin ?” Mercan bu ani soru karşısında dona kalmıştır “ Cevap vermek zorunda değilim” Lion “ Oo bir seneden fazla olmuş. O adama karşı bir şeyler hissettiğin açık ancak ya diğer adam o kim?” Mercan meraklı gözlerle çocuğa bakar “ Medyum falan değilsin değil mi? Birde kendimi tek sanırdım. Meğer benim gibileri varmış. Uzatmayacağım, anlatıyorum. Diğer adam karşı komşum. Uzunca bir zamandır birlikteyiz. Neyse geçen söylediği bir cümle bir türlü aklımdan çıkmıyor. Bir şekilde ona farklı bakmamı sağladı ‘Hoo Jin olmasaydı bende olmazdım’ gereksizce takılıyor aklıma işte” Lion “ Hoo Jin kim ki? “ Mercan “ Bebeğimiz “ Lion’un gözleri açılır “ Senin çocuğun mu var? Vahh bak işte bunu asla tahmin edemezdim” Mercan “ Benim çocuğum değil. O adamın yeğeni, biz bakıyoruz. Deli çocuk seni. Neyse, evet Hoo Jin olmasaydı ben Soon Cheol’ü  tanımazdım ancak onu tanımamış olmak… İnanılmaz kötü olurdu. Düşünemiyorum bile. Onunla o kadar çok şey yaşadık ki “ Lion kızın sözünü keser “ Cevap çok açık aslında bunu sende biliyorsun da… işte itiraf edemiyorsun gibi bir his var içimde. Çalgıcı hissiyatı diyebilirsin. Ancak ilk olarak bu karmaşadan kurtulmanın yolunu bul. Üstelik çabuk olsan daha iyi olur. Doğru cevap aklına ilk gelendir diye boşuna dememişler değil mi?” Mercan gülümser “ Karma karışık ya!! İşte bu yüzden genellikle aklımdakileri netleştirmeden kimseyle konuşmam. Ancak sen… Ah nasıl bir çocuksun sen böyle. Bir Sad Romance uğruna hayatımı anlattım nerdeyse” der ve gülümser “ Sıra sende anlat bakalım. Yalnız hazırlıklı ol sen benimkileri tahmin edebiliyorsan bende seninkileri edebilirim. Terzi sadece kendi söküğünü dikemez “

***

Mercan galeriye vardığında “ Yine sevgili müdürüm son ses açmış müziği dinliyor. Daha doğrusu herkese dinlettiriyor “ diye düşünür. İçeri girdiğinde ise hiçbir şey düşünemez olmuştur. Galeri bambaşka bir yerdir.  Kırmızının, siyahın ve beyazın hakim olduğu dekorasyon gözlerini kamaştırmıştır. İçeri doğru koşmaya başlar “Müdür Gwang!!! Müdürüm! Burası daha mükemmel ola…” derken karşısında kendisine kalp krizi geçirtebilecek birini görür “ Herhalde bugün kıyamet kopacak”

***

Yong Gi “ Oo burası ne biçim iş yeri? Herkes istediği gibi çıkıp gidiyor. Bende giderim o zaman “ diye söylenir ancak asıl sinir olduğu şey tek kalmasıdır “ Beni neden yanlarında götürmüyorlar? Her şeyi en son ben öğreneceğim yine biliyorum”

Kang Mo kafeden çıkmıştır. Arabasına binerken “ Tamam. Ben on beş dakikaya ordayım” der.  Tam da dediği gibi on beş dakika sonra varmak istediği yerdedir. “ Hyung! diyerek yanına gelir Dae Han “ Geçen geldiğimde göremedim diye üzülmüştüm. Sonrada hiç fırsatım olmadı. Hadi içeri geçelim” İki adam stüdyonun kapısından içeri girer.

Kang Mo “ Seni kafede gördüğümde aklımı kaçırdığımı sandım. Hangi ara geldin? Ne zaman Mercan’ı buldun? Neden geldin? “ Son soruyu sorarken adamın suratından üzgün olduğu o kadar belli oluyordur ki “ Sanırım kimse döndüğüme sevinmedi”  der Dae Han. Kang Mo hemen “ Yo yo yanlış anladın. Sevinip sevinmemekle alakalı değil. Döndüğüne tabi ki sevindim. Fakat zamanlaman… Neyse anlat bakalım neler yapıyorsun? Bu stüdyoda kayıt yaptığına göre işler iyi demektir.” Dae Han gülümser “ İdare ediyoruz işte. Albüm kayıtları son sürat devam ediyor. Yakında ünlü bir kardeşin olacak”

Zitten – Beside

Kang Mo “ İstediğini elde ediyorsun yani “ Dae Han biran durur, suratında hüzünlü bir gülümseme ile başka bir yöne bakar “ İstediğim… Aslında bilmiyorum. Sanki elde etmek yerine elimden kaçıyorum gibi. Ne dersin? “ Kang Mo gülümser “ Hepsine oynarsan, hepsini kaybetme riskin vardır biliyorsun değil mi? “ Dae Han tekrar adama bakar “ Kaybedemem. Kaybetmemek içinde her şeyi yaparım “

Kang Mo, stüdyodan, Dae Han‘ın yanından ayrılmıştır “ Of zavallı çocuklar sizi. Ne yapacaksınız bakalım? İllaki biriniz incinecek. Kötü karakterde yok ki seçeyim. Oturup nereler olduğunu izlemekten başka çare yok sanırım” der ve arabasına biner.

Dae Han, Kang Mo gittiğinde düşünür “ Her şeyi riske atmak … Ah istemiyorum, her şeyimi tekrar kaybetmek istemiyorum. Üstelik onu almaya bu kadar yaklaşmışken. Asla… buna asla izin veremem “ der ve stüdyodan ayrılır.

***

Daybreak – 단발머리

Mercan “ Sanırım bugünü hiç unutmayacağım” diye düşünerek apartmandan içeri girer. Asansörü gördüğünde “ Hayır ama ya! “ yukarı bakıp “ Bunu bana yapamazsın! Zaten bu aralar gıcıksın farkındayım ama istersen daha fazla zorlama ha! “ der ve merdivenlere yönelir. Son kata vardığında bir adım daha atacak hali kalmamıştır. Soon Cheol’un kapısına son gücü ile vurur. Kapı açıldığında yere yatıverir “ Ah kıpırdayacak halim kalmadı Cheol! Biz neden son katta oturuyoruz?” Soon Cheol gülümser. Kızın kollarından tutar ve içeri doğru sürükler kapıyı kapatır. Mercan “ Kol..tuk “ diyince Soon Cheol “ Hiç kusura bakma komşu kızı taşıyamam “ der Mercan suratını buruşturur “ Lütfen bak eğer taşırsan sana bugün ne olduğunu anlatırım “ Bu arada Hoo Jin yanlarına gelir Mercan’ın sırtına oturur “Ah bir sen eksiktin velet” derken Hoo Jin kızın sırtına yatar Soon Cheol “ Madem bugün herkesin canı yer çekiyor bende eksik kalmayayım” der ve yanlarına yatar “ Buranın havasıda ayrı bir güzelmiş “ Mercan “ Ah evet kapı ağzında yatmanın zevki ayrı “ Hoo Jin kızın sırtında yatarken elini de Soon Cheol’e uzatır. Soon Cheol çocuğun elini tutmak için yan döner. Mercan’ın yüzü ile kendisininki arasında nerdeyse mesafe yoktur. Kızın suratına bakar “ Çok güzelsin “ der Mercan çocuğun suratına bir müddet bakakalır “ Ya ne demezsin. Bu yorucu günün ardından ne kadar güzel olabilirim ki?” Soon Cheol gülümser “ Çok “ der “ Çok güzel “ Bu sırada içeri Yong Gi girer. Kapıyı açar açmaz tökezler ve düşer Mercan “ Harbiden bugün kapı ağzı günü. Hoş geldin çömezim yanımıza” Yong Gi yerde yatmış kafasını ovalarken Hoo Jin kahkaha atmaktadır “ Yerde ne yapıyorsunuz siz?” Mercan “ Biz böyle ayda bir kapı girişinde toplantı yaparız. İlk eşik toplantın hayırlı olsun” Yong Gi “ Yani ne diyeceğimi bilemiyorum. O kadar çok manyaklığınızı gördüm ki inanırım. Buna da inanırım” Mercan kahkaha atar “ İnan inan. Ben ne dersem inanacaksın” Yong Gi bir süre sonra kalkar “ Ben banyoya giriyorum. Size iyi yatmalar “  Soon Cheol “ Hoo Jin’ide alıp oyun alanına bırakır mısın?” Yong Gi “ Hay hay kaptan” der ve Hoo Jin’i alır oyun alanına bırakır, banyoya girer. Soon Cheol “ Daha ne kadar yatacağız burada?” Mercan “ Cheol harbi kalkacak halim yok” der Soon Cheol “ Peki o zaman” diyip kızı kucaklıyıverir. Mercan “ Ne yapıyorsun?” diye soramadan çoktan kollarındadır “ Neden öyle bakıyorsun? Seni taşımamı istemiyor muydun?” Mercan gülümser kollarını adamın boynuna dolar “ Nasıl bakıyormuşum? Ben halimden memnunum. Evet köle istikamet koltuk” Soon Cheol de gülümser   “ Peki matmazel, siz nasıl isterseniz “

***

The Only Happy Boy In Copenhagen – Moi Caprice

Mercan ile Soon Cheol koltukta oturmuşlardır, Hoo Jin ise oyun alanında televizyondaki çizgi filmi izlemektedir. Mercan “ Burada da teletabiler yayınlanmış mıydı?” Soon Cheol “ O ne ki ?” Mercan “ Ya ben küçükken saçma sapan bir çocuk programıydı. Karnında televizyon olan dört yaratık saçma sapan hareketler yaparlardı. Tinkvinky , Dipsy , Lala , Poo. Böyle sarılalım sıkı sıkı diyip sarılırlardı” der ve Soon Cheol’e sarılır. Soon Cheol “ Nasıl böyle mi?” der ve tekrar sarılır. Mercan bunun üzerine Soon Cheol’e sıkıca sarılır. Soon Cheol “ Tamam tamam anladım. Nefes alamıyorum” Mercan gülümser. Bir ara sessizlik olur. Hoo Jin televizyona kilitlenmiştir. Yong Gi banyodan çıkmış mutfakta yiyecek bir şeyler arıyordur. Hoo Jin bir Mercan’la Soon Cheol’e bir ekrana bakar. İzlediği çizgi filmde anne, baba ve çocukları masada oturmuş yemek yiyordur. Hoo Jin bir anda “Baba” der. Üçünün kafasını aynı anda çocuğa döner. Hoo Jin sonra Mercan’a bakar “Anne” der. Duyduklarına inanamayan Mercan ve Soon Cheol çocuğun yanına gider Mercan “ Ne dedin sen bakalım? Yanlış duymadım değil mi Soon Cheol? Yok yok kesin yanlış duyduk” Hoo Jin gülümseyerek ikisine bakar. Soon Cheol “Yanlış duyduk bencede. Baksana bir şey demiyor” Tam kalkıp yerlerine dönecekken Hoo Jin “ Anne… Baba…” der. Mercan “ Kulaklarım beni yanıltmıyorsa biraz önce Hoo Jin’den ilk düzgün kelimelerini duyduk” Soon Cheol “ Çocuk adımı söylemiyor diye içim içimi yerken baba diyiverdi. Mercan galiba baba oldum “ Mercan gülümser “ Galiba bende anne. Ama bu doğru değil, her ne kadar sevinmiş olsam da onun zaten bir annesi var” der Mercan üzülmüştür. Soon Cheol kızın elini tutar “ Eminim ablam da  sana anne demesine mutlu olurdu” Mercan’ın gözleri dolmuştur. Soon Cheol’ün gözlerine bakar “ Gerçekten mutlu olur muydu? “ Soon Cheol kıza sarılır “ Gerçekten olurdu” der “ Hemde çok” İkisi birbirine sarılmış dururken Yong Gi de arkada keyiften dört köşedir. Kendi kendine “ Seni zeki çocuk. Durdun durdun bombayı patlattın. Hangi ara planladın bunu. Aferin sana. Ben niye düşünemedim ki? “ Yanlarına doğru gider “ Ne sulu gözlüsünüz ya! İlk kelimesi çubuk ya da kaşık ne bilim saçma sapan bir şeyde  olabilirdi. Bu kadar göz yaşı yetmez mi?” Soon Cheol  “ Öyle deme bu kutlamayı hak edecek kadar muhteşem bir şey . Ama neyse haklısın bu kadar göz yaşı yeter. Mercan sen bugün süper bir şey oldu falan demiştin anlatsana onu” Yong Gi “ Aa evet Dae Han’ı dövmüş o mu?” Mercan Yong Gi’ye çok feci bakar. Yong Gi “ Tamam ben sustum” der ve koltuğa oturur. Soon Cheol her Dae Han adını duyduğunda içinin sızladığını hisseder. Mercan herkesi koltuğa oturtur ve başlar anlatmaya.

***

Green Fields – dahlia

Mercan, Müdür Gwang ve Alex (Chu) masada oturmuş kahve içiyorlardır.  Ancak Mercan bir yudum bile alamamıştır. Müdür Gwang’ın kulağına eğilir “ Müdürüm siz nasıl ben anlamıyorum… Şöyle jazz falan çalacak bir grup istiyorum dediğinizde Alex’ten bahsediyor olamazdınız yani. Aklımın ucundan bile geçmedi. Harbiden siz kimsiniz?” Müdür Gwang gülümser “ Şu dizideki delikanlı ne diyordu? Haa ‘Ben müdür Gwang’ım, Müdür Gwang’” Alex de gülümser “ Neden bu kadar şaşırdığını anlayabilirim. Bizim Bay Gwang ile tanışıklığımız çok eskilere dayanır. Yıllar oldu ancak bu adam hala beni şaşırtıyor biliyor musun?” Mercan adamın suratına bakakalır. Sadece başını sallar. Müdür Gwang “ Şuna bak. Alex eğer şu kızı böyle susturabileceğini bilseydim seni daha önce çağırırdım” der Mercan “ O ne demek ama müdürüm. Rahatsız mısınız benim konuşmamdan. Eğer öyleyse bir susarım bir susarım yani” Müdür Gwang kahkaha atar “ Susma tabi. Sakın! “ Alex “ Seninde fotoğrafın varmış sergide. Görmek için sabırsızlanıyorum.” Mercan öksürür. Alex fotoğrafını görmek için sabırsızlanıyordur.Mercan “ O görmeden önce ben görmeliyim” diye düşünür “ Müdür Gwang kim bilir nasıl bir fotoğraf seçmiştir?” Mercan müdür Gwang’a döner “ Müdürüm ben bir görseydim. Her şey yerinde mi? Doğru yapılmış mı falan bir baksaydım?” Adam muzırca gülümser “ Merak etme her şey düzgünce yapıldı. İstediğin kadar yalvarabilirsin ancak sende herkes gibi açılışta göreceksin” der Mercan suratını asar “ Tamam tamam davetiyeleri alayım o zaman” Müdür Gwang “Ha evet odamda masanın üstünde. Beş tane ayırdım. Daha fazla lazım olursa oralarda bir yerlerde olması lazım.” Mercan “ Oralarda bir yerlerde mi? Ömrümde gördüğüm en garip müdürsün biliyor musun?” Müdür Gwang “ Tabi ki öyleyim”  Mercan ikisinin yanından ayrılırken Alex “ Sergi açılışında görüşürüz “ der Mercan yine hiç bir şey söyleyemeden sadece başını sallar. Müdür Gwang kızın ardından “ İlk defa böyle gördüm bu cadıyı biliyor musun? Sen arada gel buraya” Alex “ Şirin kız “ der “ Üstelik yetenekli. buradaki en güzel fotoğraflardan biri onunki” Müdür “ Şiişşşt! Sakın gördüğünü söyleme. Başımın etini yer sonra “ Alex gülümser “ Tamam merak etme sen hyung” Müdür Gwang “ Bu arada açılışta istediğim parçayı söyleyeceksin değil mi? Söylemek zorundasın” Alex “ İstediğin bir şarkı olsun. Tabi ki söyleyeceğim”

Women Can Ride By Herself – Tearliner

Mercan davetiyeleri almış sergi alanının önünden geçerken “ Bir bakış atsam ne olur sanki? “ diye geçirir içinden kapının kenarından kafasını uzatmış içeridekileri görmeye çalışırken arkasından bir ses “ Açılışa kadar beklemek zor değil mi?” der. Mercan biranda doğrulur “ Aha yakalandım! “ der  ve kafası arkasındaki kişinin suratına çarpar. Mercan kafasını kaldırıp baktığında o an yok olmayı diler “ Şey ben çok özür dilerim. Böyle biranda arkamdan gelince falan ben… Biran.. böyle…” Adam kızın omzuna elini koyar “ Kafan ne kadar sertmiş” der “ Önemli değil. Bir şey olmadı” Mercan gülümser “ Müdür Gwang’a bu olanları söylemezsiniz değil mi? “ Adam “ Öncelikle bu kadar resmi konuşmana gerek yok. İkincisi merak etme söylemem “ der Mercan “ Teşekkür ederim. Eğer zorla bakmaya çalıştığımı görürse dilinden kurtulamam” Adam “ O da senin dilinden çektiğini söyledi” Mercan “ Ne? Ne zaman dedi bunu? Gerçi haklı ben bile dilimden çekiyorum” Adam gülümser “ Eğer çıkacaksan seni ben bırakabilirim” der Mercan içinden “ aman Allah’ım Alex beni bırakmayı mı teklif ediyor? Bu inanılmaz!” diye geçirir ancak karşısındakine belli etmek istemez bu heyecanını “ Yok hiç zahmet vermeyeyim” Alex “ Ne zahmeti olacak ki bunun? Gerçekten bırakabilirim” Mercan “ O zaman otobüs durağına kadar götürebilirsin. Uyar mı?” Alex “ Peki tamam. Otobüz durağına kadar”

Arabada otururlarken radyoda Alex’in şarkısı çalar. Adam hemen değiştirmek için uzanırken Mercan “ Değiştirme! Kalsın! “ der “ Bu benim en sevdiğim parçası Alex’in” sonra biran durur “ Yani bu senin en sevdiğim parçalarından demek istedim” Adam gülümser “ Kendimi radyoda yanımda bir hayranımla dinlemek çok garip geliyor” der Mercan “ Ah düşünemedim ben onu haklısın değiştirelim” Alex “ Yok kalsın. Madem en sevdiğin parçalarımdan o zaman söyleyelim “ der Mercan içinden “ Keşke eve kadar bırakmasını kabul etseydim” diye düşünür. Kırmızı ışıka durduklarında Alex “ Müdür Gwang bir bebeğe baktığını söylemişti. Cesaretine hayran kaldım doğrusu” der “ Ben yapamazdım herhalde” Mercan ileri doğru bakar yüzünde tebessümle “ Tek değilim ki” der “ Belki bir başıma olsam bende korkardım ama yakın  arkadaşlarım, hatta Müdür Gwang bile hep yanımızdaydı. Yani Soon Cheol ile benim” Alex “ Soon Cheol babası mı?” Mercan “ Yok hayır babası değil ama bir babadan farkı yok” Alex “ Anlıyorum yani siz kocaman bir ailesiniz” Mercan “ Evet biz aileyiz “

Otobüs durağına gelmişlerdir Alex “ Açılışta görüşürüz. Kendine iyi bak” der Mercan “ Sende. Görüşmek üzere…” der ve ayrılırlar. Mercan “Vay canına bugün sanatçılardan yana bahtım açık. Bir Alex’i görmediğim kalmıştı onu da gördüm “ der ancak hala hayal olabileceği şüphesi taşımaktadır.

***

“İnanabiliyor musunuz? Alex ya Alex! Müdür Gwang’ın tanıdığıymış. Arabasına bindim, sohbet ettim. Hatta adama kafa attım “ der gülümseyerek. Yong Gi, Soon Cheol’ün kulağına sessizce “ Alex kim? De Souza mı? “ Soon Cheol kahkaha atar “ Sıkıyorsa Mercan’a sor “ Yong Gi Mercan’a bakar ve sormaya cesaret edemez “ Vay canına demek Alex’i gördün ha! Süpermiş noona. Bugün şanslı günün desene “ Soon Cheol eli ile suratını kapatır gülümsemesini saklamak için. Yong Gi “ İyi dedim değil mi Hyung” Soon Cheol “ Aferin çömez. Eğer kafaya tokat yemek istemiyorsan Alex’in kim olduğunu öğrenmeden Mercan’a sorma” der Yong Gi “ Anlaşılmıştır”  Mercan “ Çömez hadi dolaptan iki bira kapta gel ya”

Kasio – Taru

Yong Gi mutfağa doğru giderken kapı çalar Hae Mi “ Ben geldim! “ der ve içeri girer arkasından ise “ Birde ben “ diyerek Dae Han gelir. Mercan Hae Mi’ye delici bakışlar atar. “ Senin ne işin var burada? “ diye sorar Dae Han’a , Dae Han “ Ben de size geliyordum, birkaç bira almıştım otururuz, konuşuruz falan diye. Kapıda Hae Mi ile karşılaştık. Evde yoksan burada olursun diye geldik işte. Ne güzel herkes buradaymış. İyi ki fazla almışım” diyerek biraları gösterir” Mercan Soon Cheol’e bakar. Soon Cheol yerinden kalmaz, selam bile vermez. “ Böyle haber vermeden gelme bir daha” der Mercan, Dae Han gülümser kıza yaklaşır “ Tamam söz bundan sonra hep haber vereceğim “ der Mercan’ı öpmek için biraz daha yaklaşır Yong Gi “ Aa dizi başladı hadi noona izleyelim” der ve kızın kolundan tutar Mercan “ Aa evet dizi başladı hadi “ der ve içinden “ Bazen bu çocuğun aklı çalışıyor” der. Mercan televizyonun karşısındaki koltukta oturan Soon Cheol’ün yanına geçer. Dae Han da kızın diğer yanına oturur. Yong Gi Dae Han’ın kızın yanına oturduğunu görünce çerezleri hazırladığı mutfaktan çıkıverir. Boğazını temizler “ Şey orası benim yerim” Dae Han boş olan diğer koltuğu göstererek “ Oraya oturabilirsin” der Yong Gi koltuğa bakar sonra Dae Han’a “ Oraya oturamam çünkü burası benim yerim” Herkes dikkatle ikinsin konuşmasını dinlemektedir Dae Han “ Ne olur oraya otursan? Aynı koltuk “ Yong Gi sinirli bir şekilde “ Nasıl aynı olabilir. Değil aynı işte. Senin oturduğun yer tam benim popoma göre” der Mercan gülümser “ Tam popona göre mi? “ Çocuğun poposuna bakar “ O popoya uygun koltuk nasıl bulabilirsin ki?” Yong Gi “ Nooonaaa!! “ Mercan “ Tamam şaka yaptım” der Yong Gi “ Son bir kez söylüyorum ; Orası benim yerim” Dae Han çocuk gibi karına yastığı koyar “ Bana ne kalkmayacağım işte “ Yong Gi ile uzun bir süre çekişirler. Yong Gi adamı oturduğu yerden zorla kaldırmaya çalışır ancak bir türlü başarılı olamaz en sonunda üç kişilik koltukta 4 kişi oturuyorlardır. Yong Gi, Dae Han ile Mercan’ın arasına oturmuştur ve zevkten dört köşedir Mercan “Ya Yong Gi! Böyle mi oturacağız şimdi biz? Sanki yer kalmadı geldin dibime girdin” Yong Gi  “ Böyle iyi oldu. Oh ne güzel çok samimi bir ortam “ Mercan “ Dua et My Princess var yoksa şimdi ben sana ne yapıyordum” Sıkışıp kalan Mercan Soon Cheol’ün kolunu alır ve omzuna atar “ Böyle daha iyi. Zaten yerimiz dar birde kolun yer işgal ediyor” der Soon Cheol Dae Han’a karşı 1-0 öne geçince mutlu olmuştur. “ Tamam yer işgal etmesin o zaman “ der ve kızı iyice kendisine çeker. Bu arada Hoo Jin “Anne “ der ve Mercan’a kollarını uzatır “ Hae Mi Hoo Jin’i buraya versene” der Mercan. Hoo Jin’ide kucağına alan kız, Soon Cheol ile tam bir uyum içindedir. Dae Han dört bir yandan hezimete uğramıştır. Mercan’ın Soon Cheol’ün kolunu omzuna atması, Hoo Jin’in ikisine “Anne, Baba” demesi kalbini sıkıştırmıştır. İçinden “ Sanırım haber verip gelmem çok daha iyi olacaktı” diye geçirir.

Dizi reklama girdiğinde Mercan ayağa kalkar “ Ben gidiyorum” der Dae Han telaşlı “ Gitme” der. Mercan ile ikisi bir müddet birbirlerine bakarlar. Herkes susmuştur. Sessizliği Mercan bozar “ Buraya mı yapayım?” Dae Han kendine gelir “ Haa şey yok ben.. onu..” Yong Gi “ Tamam anladık biz seni” der Dae Han önüne döner ve birasını içmeye devam eder.

Mercan elini yıkarken düşüncelere dalmıştır. Dae Han’ın “Gitme” derken asıl anlatmak istediğini çok iyi anlamıştır ancak bir yanda Soon Cheol bir yanda Dae Han çözmesi zor olan bu düğümü tekrar tekrar karıştırıyorlarmış gibi hissetmektedir. Banyodan çıkar ve içeri gider “ Ben eve gidiyorum. Biranda bir uyku çöktü. Görüşürüz yarın” der Hae Mi de kalkar “ Bekle bende geliyorum” der

Üç adam koltukta oturmuş bölümün kalan kısmını sessizlik içinde izlerken Dae Han “ Bu adamda yaşlanmadı gitti. Hatta sanki gençleşiyor gitgide” der Soon Cheol birasından bir yudum alır “ Şarap gibi diyeceğim ama o genelde kadınlar için kullanılır” Yong Gi “ Turşu gibi o zaman” İkisi birden Yong Gi’ye bakar. Çocuk “ Ne ? Yanlış bir şey mi söyledim. Turşuda kaldıkça güzelleşmez mi?” İki adamda kahkaha atar. “ Turşu…”

***

Every Single Day –  노을

Mercan eve girmiş, üzerini değişmiştir. Hae Mi “ Çingu ben yatıyorum hadi iyi geceler” der Mercan “ Hae Mi! Bir dakika” der “ Bugün biri bana dedi ki insanın aklına ilk gelen şey doğrudur. Sen hiç denedin mi?” Hae Mi “ Hep başıma geliyor ki” Mercan “ Nasıl yani anlatsana” Hae Mi “ Şimdi çekimden önce mesela ne giysem diye düşünürken aklıma bir kıyafet geliyor. Deniyorum sonra çıkartıp başka bir tane giyiyorum, çekim zamanı geldiğinde üzerimdekileri çıkartıyorlar ilk giydiğim kıyafeti veriyorlar” der Mercan “ Ay bu ne saçma bir örnek oldu. Neyse Hae Mi tamam sen git yat hadi” der gülümseyerek, Hae Mi “ Ama gerçekten öyle. Ya gerçekten” diyerek odasına gider. Mercan da yatağına uzanır “ Aklına ilk gelen şey” der içinden. Yani aklıma ilk gelen kişi” der ardından ”Şimdi ilk olan doğru kişi mi olacak” der ve gözlerini kapatır. Zihninde canlandırır. Birkaç saniye sonra sırçayı verir “ Bu doğru olamaz!!”

Yedinci Bölümün Sonu

Previous Older Entries